• başrollerinde müjde ar, macit koper, yılmaz zafer'in oynadığı 1986 yapımı fantezi/komedi türünde bir atıf yılmaz filmi olan ah belinda, konusu ile klasik yeşilçam filmlerinden oldukça farklı, oldukça sürrealist bir yapımdır. 86 yılında nasıl çekilmiş lan bu film dedim izleyince. adeta david lynch filmi!

    ilk bakışta filmin konusu şu şekildedir. serap bir tiyatro oyuncusudur. başarılarıyla kariyer basamaklarını beşer beşer çıkan serap, önce asiye nasıl kurtulur? oyunundaki asiye rolünü kapar. ardından kariyerinde bir ilk olacak teklifi alır: belinda şampuanlarının reklam filminde naciye rolünde oynamak. bu her ne kadar tiyatrocu ruhuna ters düşecek basit bir proje olsa da ünlü olma sevdası ve ödeyecekleri paranın güzel olması ağır basar, teklifi kabul eder.

    --- spoiler ---

    reklam filminin konusu ise şöyledir. naciye, iki çocuk annesi, bankacı bir kadındır ve hulusi bey ile evlidir. mutlu bir evlilikleri vardır. evinin geçimine katkıda bulunur, kocasını tatmin eder, çocuklarına iyi bakar, kısacası küçük bir orta gelirli ailenin olması gereken bütün özelliklere sahiptir. fakat bu mutluluğun sırrı naciye'nin aşırı uyumlu bir anne/eş olmasında değil, ne hikmetse belinda şampuanlarındadır. çünkü belinda şampuanını kullanana naciye'nin saçları adeta ipeksi bir görünüme kavuşur ve bütün aileyi etkiler, mutlu eder.

    böylelikle reklam filmi çekilmeye başlar. serap mayosunu giymiş, tam küvette belinda şampuanıyla yıkanırken (tabi bu arada ahh belinda ooaahh belinda gibi fantezilerinizi süsleyecek sesler çıkarır ekiptekiler) bir de ne görsün?! kast ekibinin yerinde yeller eser. kahramanımız serap varoş ötesi bir banyodadır. böylece hikaye başlar.

    serap ve naciye karakterleri aslında taban tabana zıt karakterlerdir. serap evli değildir, suat karakteriyle tutku dolu bir aşk yaşamaktadır. etilerde hoş bir çatı katında dairesi vardır. sabahları portakal suyuyla kahvaltı eder, ekmek kızartır falan. naciye ise eli işte, gözü de işte klasik bir ailenin klasik bir kadınıdır. serap spora gider, yediklerine dikkat eder, formda kalır. naciye ise tam bir kadın anamdır. e haliyle serap role bürünmekte acayip zorlanır. üstüne üstük suat gibi yakışıklı, karizmatik, kendinden bile kıskandığı bir adamla birlikteyken rol icabı eşi olduğu hulusi'den ölesiye tiksinir.

    role ısınamayan serap'ı acı bir sürpriz beklemektedir. bir gece aniden kendini varotik bir evde, reklam filmindeki rolünün gerçeğe dönüşmüş halinde bulur. adeta paralel evrene geçmiştir şampuanla yıkanırken. önce bir şok yaşar, durumu anlamaya çalışır, kendini anlatmaya çalışır, ben serap'ım der ama nafile. bir de çoklu kişilik bozukluğu sendromu teşhisi konur. kimseyi bir türlü ikna edemeyince naciyeymiş gibi davranmaya başlar ama bunu da beceremez. tasarruf konusunda hassas olan hulusi bey'i sürekli ışıkları açık bırakmasıyla irrite eder. sürekli makarna, çorba gibi karbonhidratla doyan eve 2 kilo bonfile alır. orta sınıf aile dedik, ne anlasın bonfileden! zaten hulusi bey bonfileyi de çocuklara ekmekle yedirmeye çalışır çabuk doysunlar diye. kocasını türlü bahanelerle salonda yatırır. sonra gider paralel evrende de tiyatrocu olmaya kalkar ama senin evin var ayol, ne provası gece gece?

    en sonunda naciye olmayı kabul eder. yemek tarifini verirken adeta yılların ev kadınıymış gibi verir. çocukları babaanne tarzında dungangaa şarkısıyla uyutur. kocasını artık salona göndermez, yanına yatırır. tam bu sırada da gerçeğe dönerler, cast ekibiyle olan reklam filmi çekimine. yani artık role büründüğü anda her şey gerçeğe döner. serap aslında paralel evrene gitmemiştir, sadece role bürünmüştür.
    --- spoiler ---
  • ellerinde müjde ar kadar iddialı bir oyuncu olmadığından; neslihan atagül bol bol küfür ederse belki performansıyla yeşilçam'ın en cüretkar kadınını aratmaz şeklinde cin bir fikre kapılmış ekibin "dijital platform içeriği"

    orijinal yapımda müjde ar; bambaşka bir hayata uyanmanın şokunu ve orta sınıf yaşantısına adapte olmanın psikolojisini çok gerçekçi sınırlar içinde oynar. atagül'ün performansı ise bir gece kafası çok bozuk şekilde çok içip, nasılsa beni hoş görürler diyip dağıtan arkadaşlarımıza benziyor.

    filme dayanabildiğim süre boyunca atagül'ün fazla yapay ve bağırarak oynama yöntemi hariç; üst ekonomi sınıfı sanat camiasının tünelde içen, orta alt sınıfın ise evinde oturan gruplar olarak resmedilip geçme bayağılığı da özellikle 2023 gibi sosyoekonomik grupların çok daha farklı okunduğu bir dönemde bana inanılmaz yüzeysel geldi.

    özetle ah belinda gibi yeşilçam'ın en ilerici senaryolarından birinin günümüze uyarlanırken alt metni de günümüze uydurmak için üzerine hiç düşünülmemiş olması çok can sıkıcı.
  • arabesk filmiyle müjde ar dışında hiçbir benzerliği, ortak noktası olmayan, senaryo olarak zamanının çok ötesinde bir film, bence.
  • serap ile naciye'nin farkli kosullarda yetisen ayni kadinlar olabilecegini dehsetle farkettigimiz, her serap'in naciye'ye donusebildigini, boyun egdigini gordugumuz, bir yandan da bir tiyatrocunun reklam filmi icin bile olsa ancak gercekten 'yasayarak' oynayabilecegini gosteren garip bir turk filmidir.
    turk sinemasi'nin yuzaki filmlerindendir. ozgun senaryosu, basarili oyuncu secimi ve bu oyuncularin muthis performanslari ile her daim izlenebilecek bir film olusmustur.
    aile yapisi, iliskiler, sosyal hayat, cinsellik, reklam ve sanat gibi bircok konuyu derinlemesine isleyen harika bir film cikar ortaya.
    atif yilmaz'in fantastik film sevgisini ve ozgun stilini incelemek icin iyi bir ornek de arkadasim seytandir.
  • evde yalnızsam, canım sıkkınsa açıp izliyorum. ve evet, tüm filmi ezberledim. mimiklerine kadar.

    manyak karı tüm oyunu ezberlemiş.
  • döneminde; paralel bir evren üzerinden güncel ataerkil toplumu, kadının ailedeki ve toplumdaki yerini kötü oyunculuklara rağmen çok güzel anlatmış bir filmin, neredeyse 40 yıl sonra aynısının kopyasının yapılması ile beni hayrete düşürmüştür.
    1986’da sanatçıların yaşam tarzı ile sıradan ailenin yaşam tarzı arasında elbette gayet keskin sosyoekonomik ve kültürel farklar vardı. 86’da çalışan kadın da olsan eve yardımcı alamazsın, ev ekonomisinden anlaman gerekir, kaynana terörü normaldir, kadının içkiyi geçtim sigara içmesi bile abestir. erkekler evin reisidir. o dönemin arabesk garabetiyle de pompalanan, dönemin jönleriyle de iyice bir rol model olarak emsal teşkil eden maçoluk durumu, sert erkek imajı popülerdi.

    şimdi sen bu anlatıyı getirir 2023 istanbul’una kopyalayıp yapıştırırsan, ne anlatıyorsun birader, derler adama. günümüzde çalışan bir kadının ‘’hem de merdiven altı konfeksiyonda değil bankada’’ evde yardımcı istemesi garip mi? en az 1 üniversite okumuş bu kadının bira içmesi garip mi? dövme yaptırması tuhaf mı, günümüzde 15-50 yaş arası neredeyse dövmesiz bulunmazken... bu devirde çocukları fenerle korkutarak uyutmak ne demek! bunları bu devirde kim yapar?
    yani senaryodan senaryo uyarlayıp altına da çok bariz değişiklikler yapmış gibi kendi adını yazıyorsan senarist kardeş, bir kafanı dışarı çıkarıp mevcut sanatçı sosyoekonomik kültürü ile, işinde gücünde sıradan bir ailenin yaşam tarzı arasında ne farklar vardır diye bakman gerekir! bu gün karı koca çalışan birçok ailenin durumu, cihangir’de tiyatro yapan çoğu oyuncudan daha iyidir.

    filmin yeniden çekilmiş halinde; günümüze uyarlanamamış, yeterli gözlem ve çalışma yapılmadan, hazır senaryoda birkaç değişiklikle(küfür filan) durumu geçiştirmiş bir senarist hatası gördüm.

    neslihan’a bayılmadığıma şerh düşerek; müjde o kadar kötü oynamıştı ki, neslihan ondan iyi oynamış demeye dilim varmıyor, müjde neslihan'ın çitaya inmiş diyeyim. necip memili her zaman olağanüstü zaten. gerisi vasat. girişteki dans olayı tam bir fiyasko. bizdeki oyuncular böyledir. ne dans edebilir, ne şarkı söyleyebilir. kazık gibi bir adım sağa bir adım sola, eller belde. sırıt evladım. saçları salla. tamam. neden bu kadar varlık içinde bu kadar yokluk çekmektesiniz gerçekten anlayamıyorum.

    sonuç olarak filmi başarısız yapan oyunculuklar değil, senaryo. çünkü en başta da söylediğim gibi film ilk versiyonunda da oyunculuklar çok kötü. tekstten okur gibi konuşmalar. birbirinin lafını beklemeler. klasik yeşilçam işte. garabet. neden ısıtıp ısıtıp koyarlar önümüze anlamış değilim.

    edit: bir takım imla
  • 1986 yeşilçam yapımı atıf yılmaz ve barış pirhasan'ın olanı, türk sinemasının en ilerici, en muazzam senaryosu ve roller açısından da hem ana karakter, hem de yan rollerde spektaküler oyunculuklara sahip bir şaheserdir. film, psikanalitik analiz açısından, dönemin neoliberal sömürüsünün gözlemlenebilmesi açısından, toplumun yaşadığı ve yaşattığı travmalar açısından sayfalarca makale yazmaya müsaittir. hatta serap'ın içinde olduğu vaziyet ile ilgili sigmund freud'un (bkz: tekinsizlik üzerine) makalesinden bir çözümleme yaparsak: " özne kendisini bir başkasıyla özdeşleştirir, böylece kendi benliğinin ne olduğu konusunda şüpheye düşer ya da yabancı benliğini kendisinin yerine koyar. başka bir deyişle benliğin ikiye katlanması, bölünmesi ve yer değiştirmesi söz konusudur."

    2023 netflix yapımı deniz yorulmazer ve hakan bonomo'nunki ise tam da atıf yılmaz'ın eleştirdiği piyasacı, popülist, neoliberal düzenin ve travmatik bir toplumun istediği üründür. tam bir zırvadır yani.
  • müjde ar'ın, sergilediği performansla birlikte devleşerek çerçeveye sığamayıp taştığı, sinemamızın kıymetli yapımlarından biri. tarkovski'nin ''bir filmin ne anlattığını bazen filmin yönetmeni bile değil, sıradan bir izleyici açıklayabilir'' cümlesine sırtımı verip kendimi güvene aldıktan sonra, bu filmin de bir reddediş ve kabulleniş anlatısı olduğunu söyleyebilirim. çünkü her izlediğimde hep aynı noktaya varıyorum. bu açıdan bakınca da aslında fantastik değil dram-komedi filmidir benim gözümde.

    naciye aslında tiyatroya meraklı hatta belki de bu konuda inanılmaz yetenekli, rutinlerden, ev işlerinden, iş hayatının kendisinden, kadınlık görevi olarak üzerine yüklenmiş misyonlardan bunalmış sıradan bir kadın. yaşadığı hayat, sahip oldukları, imkanları ve hatta imkansızlıkları bir noktada ona yetmediği veya artık fazla geldiği için, her şeyi reddetmeye ve doğal olarak yabancılaşmaya başlıyor. buna kocası ve çocukları bile dahil. zhinen ve bedenen hayatını, naciye'nin kendisini dahi reddediyor. serap olmak istiyor.

    serap; özgür, bekar, rutinleri olmayan, eğlence anlayışı farklı, görev ve sorumlulukları olmayan ya da çok kısıtlı boyutta olan hayat yaşıyor. arkadaşları ve çevresi farklı. espri anlayışı farklı. serap ve naciye arasında hiçbir benzerlik yok. naciye'de olan ne varsa serap'ta yok, ama olmayanların hepsi de var.

    zaman ilerledikçe aslında yeni olmayan bu yeni hayatına alışması, ondan beklenenleri yapması şaşırtıcı değil, ama bu arada naciye yine mutsuz. görev ve sorumluluklarını yerine getirme sebebi yalnızca durumu idare etmek için. hâlen bir çıkış yolu arıyor. çünkü reddediş hali devam ediyor. ancak ne zamanki mecburiyetten de olsa durumu kabullenip ondan beklenenler her ne ise eksiksiz şekilde ve dahası gönüllü bir şekilde yapmaya başlıyor, işte o zaman yeniden serap devreye giriyor. çünkü artık kabullenmiş oluyor. kendi hayatı onun için kaçılması gereken bir hayat olmaktan çıkınca, naciye veya serap olmanın, geceleri bara gitmek yerine hafta sonu pikniğe gitmenin bir farkı yok. neleri reddedip neleri kabullendiğimiz ve bunun sonuçlarıyla ne ölçüde dürüstçe yüzleşebildiğimiz önemli.

    müjde ar'ı söyledim ama macit koper'den bahsetmeyince de eksik kalır. tipik aile babası rolü ancak bu kadar doğal oynanabilirmiş. ışık takıntısı, sofra sahnelerinde direkt söylemek yerine mır mır uyuzca söylenmesi, çocuklara ani çıkışları, ilk fırsatta hemen gönüllerini almayı da ihmal etmemesi, piknikte ''ooo naciye hanım...'' derkenki mimik ve tonlamaları her şeyi ile muhteşem bir performansı var.
  • --- spoiler ---

    filmdeki gerçek karakter serap değil naciye'dir. gerçek bir işi, gerçek bir hayatı, gerçek arkadaşları, gerçek bir ailesi ve evinin istediği noktasında zart diye osuran gerçek bir kocası vardır. bu gerçeklik içindeki sıkıcılık onu öyle bir bunaltır ki serap olduğu bir hayatın içine serap olan kişi ve olaylara birlikte uyanır. biz filme, kendisini çoktan girmiş olduğu bu hayal dünyası içindeki serap kişiliğinde izleyerek başlarız. serap gerçek hayatına ait bir doneye çarpmak zorunda kalınca uyanır ve gerçek dünyaya geri döner. istese de yeniden uyuyamaz. teslim olur ve ancak bu şekilde yeniden uykuya dalar. serap olarak uyanmayı yeniden başarır.

    sonuçta hikaye hayalle başlayıp hayalle biter. bizlerse gerçek olanı "tribe bak amk" diye izleyen bambaşka seraplarızdır neticede... eyyorlamam bu şekilde benim!

    (bkz: serap)

    --- spoiler ---
  • en iyi turk filmelerinden birisi... "hulusi, yani hulusi!!! sen cocuk ruhundan hic anlamıyorsun!!!" cok iyi filmdi . macit koper de takdir edilmeli...
hesabın var mı? giriş yap