• okumadan önce şu çalmaya başlasın bir;

    http://www.youtube.com/watch?v=mb3ipp-thda

    19 yaşındaydım, sıska bacaklarım, uzun saçlarım, kolumda rasgele sarılmış deriler, parmaklarımda gümüş yüzükler, güneş daha çok yaksın diye giyilen siyah bir tişört, yine cehennem gibi bir yaz. anlatım bozukluğu var ama hayatın, tam nerede bulamıyorum.

    sıcaktan kaçmak için saklandığım bodrum katında bir kahvede kumar oynarken tanıştım. bilmiyordum başıma gelecekleri. siyah gözler, balık et. teri boynundan göğüslerinin arasına akıyor. çok konuşmuyor. kağıtları masanın ortasına tek tek fırlatıyor, ben de üzerine elimin tersiyle masaya vurarak atıyorum kendiminkileri. masada başkaları da var. farkındalar aramızdaki gerilimin.

    oyun bitiyor, baş başa kalıyoruz. tavla oynuyoruz. birasına.

    bir kaç saat sonra benim evimde, yerde bir kaç boş bira kutusu savrulmuş halde duruyor. biz yatakta sevişiyoruz. iki gün evden çıkmıyoruz. iki gün sonra gidiyor. giderken çantasına boynumdaki kolyeyi atıyorum haberi olmadan. oturup sıcağa söverek içmeye devam ediyorum.

    eve dönerken kolyeyi görmüş. geri geldi. pek konuşmadık. sevişmeye devam ettik. içmeye. balkona bir yer döşeği attım. içip, sevişiyoruz, radyo dinliyoruz, ay yukarda bir yerde duruyor.

    dışarı çıkıp orda burda içmeye başlıyoruz. gece eve dönüyoruz, kör kütük.
    benden daha çok içiyor. içince sanki bedenine sıkışmış korkunç ruhu ortaya çıkıyor. tüm dünyaya öfkeli. deliliğin sınırda yalın ayak gezen bir kadın. her gittiğimiz yerde bir arıza çıkıyor. her gecenin sonunda sarhoş, beş parasız zor atıyoruz kendimizi eve.

    sonra daha da kötüleşti. tuvalete gidip geldiğimde masada bulamıyordum, birileriyle çıkmış gitmiş oluyordu. ertesi gün geliyordu. sanki yaptığından pişman, telafi edecek bir şeyler arıyordu.

    yine çok fazla içip kendinden geçtiği bir gece, eve dönmek istemiyordu. üzerinde mini bir etek, göğüsler fora, ayakta duramıyor. sokağın ortasında duruyoruz. sürçen diliyle, bir şeyler anlatmaya çalışıyor, iri siyah gözleriyle bana bakmaya çalışıyor. beline kadar uzundu saçları, sokağın ortasında duruyorduk.

    iki kaşını tam ortalayıp biraz altına vurdum alnımı. yığıldı kaldı yere. esnaftan biri bir bez getirdi, yüzüne koydum. taksiye bindirip eve götürdüm. bir saat kadar bekledim mahallenin girişinde. çıkacaktı biliyorum. çıkmadı. eve döndüm.

    ben gider gitmez çıkmıştı o gece. çıkıp gitmek istediği yere gitmişti o halde. ağır abilerden birine dert yanmıştı. büyük ihtimalle koynunda geçirmişti geceyi.

    ertesi gün beni bir bara çağırdı, dut gibi gittim, zor duruyordum ayakta. barda oturmuş, bar sahibiyle birlikte içiyordu. aralarından su sızmıyordu sanki. beni gördüğünde pek bozmadı tavrını. tuvalete gittim, elimi yüzümü yıkamak için. çıkışta barın fedaileri etten duvar ördüler önüme. akıllı olacaktım, olay çıkarmayacaktım. aralarından süzülüp geçtim ödevimi öğrendiğimde. bara geçip yanlarına oturdum. bar sahibi bir içki söyledi bana, göz kırptı barmene. barmen son vuruşu yapacaktı bana. şekilli bir bardakta geldi içki önüme, içip bayılacaktım. tek hakkım vardı. daha içkiyi başıma dikerken biliyordum ne yapacağımı. diktim içkiyi, elimi indirirken vurdum, kırdım bardağı. afilli bar sahibinin suratını çizdim.

    bundan sonra olanlar çok hızlıydı. önce kollarımı kırarcasına arkamda birleştirdiler, sonra ikinci kattan aşağı attılar. aşağıda üzerime çıkıp tepindiler, ayakkabılarının topuklarıyla vuruyorlardı yüzüme. ağzım yüzüm param parça oldu. vücudumdaki tüm kemikleri hissediyordum. o anı hayatım boyunca unutmadım, çünkü garip bir şekilde yaşadığımı hiç bu kadar fazla hissetmemiştim. yüzümdeki kanın ve onların koca kafalarının arasından küçücük bir görüş mesafesi ile yıldızları görebiliyordum. yıldızları izliyordum ve bana vuruyorlardı. zaman bazen yavaşlıyordu. sesler kesiliyordu. bazen çok hızlı akıyordu. ama yıldızları görebiliyordum. cam gibi berraktı gökyüzü. gülmeye başlamıştım.

    sonunda vurmaktan yorulup bıraktılar dövmeyi. tam dönmüş gidiyorlardı ki, ayağa kalktım, küfür ettim. dönüp tekrar dövdüler. sonra yine bıraktılar, dönüp merdivenlerden çıkmaya başladılar. yine kalktım ve küfür etmeye başladım. birisi tekrar niyetlendi dönmeye ama diğeri onu durdurdu. tam adını koymak zor ama korkuyla karışık bir şaşkınlık ifadesi vardı yüzünde.

    aşağı in, buraya gel diye böğürmeye başladım.
    o sırada bizim kara gözlü kadın merdivenlerin başında göründü. çığlıklar atarak aşağı indi. 'ne yapmışlardı bana böyle?' elinden tuttum. yürümeye başladık. eve gidiyorduk. her zamanki gibi ikimiz.

    evine bıraktım.
    kendime kalacak bir yer aramak için karanlık sokakların içine daldım.
    bir arkadaşımın kapısını çaldım. kapıyı açıp yüzümü görünce, bayılacaktı neredeyse.
    içeri geçtim, sonra balkona çıktım. göt kadar daracık bir balkondu. dizlerini iyice karnına çekince oturabiliyordun. içecek bir şey var mı diye sordum. beyaz şarap getirdi. biraz gazoz ekledi üstüne. boktan bir teybi vardı. gidip play tuşuna bastı.

    'a whiter shade of pale' çalıyordu.
    göt kadar balkonda, beyaz şarabı yudumluyordum ve şarkı oturduğum balkondan tüm sokağa yayılıyordu.
  • son 75 yılda ingiltere'de halka açık yerlerde en çok çalınan şarkı seçilmişliği olan bir klasik. gene ingiltere'de son 70 yılda radyoda en çok çalınan şarkıymış.

    ilk liste yani son 75 yılda ingiltere'de halka açık yerlerde en çok çalınan diğer şarkılar şu şekilde;

    1. procol harum - a whiter shade of pale
    2. queen - bohemian rhapsody
    3. everly brothers - all ı have to do ıs dream
    4. wet wet wet - love ıs all around
    5. bryan adams - everything i do i do it for you
    6. robbie williams - angels
    7. elvis presley - all shook up
    8. abba - dancing queen
    9. perry como - magic moments
    10. bing crosby - white christmas

    son 70 yılda ingiltere radyolarında en çok çalınan şarkılar ise;

    1. procol harum - a whiter shade of pale
    2. queen - bohemian rhapsody
    3. wet wet wet - love ıs all around
    4. everly brothers - all ı have to do ıs dream
    5. bryan adams - everything i do i do it for you
    6. abba - dancing queen
    7. elvis presley - all shook up
    8. rod stewart - maggie may
    9. the beatles - hello goodbye
    10. the beatles - get back
  • 2077'de geçen oblivion filminin geçmişi hatırlatan ana teması. orijinal procol harum çalmışlar.

    izmir il radyosu ya da çiğli amerikan radyosunda ilk işittiğimizde lise birdeydik. yıl 1968.

    45 yıl geçmiş. aynı güzel parça.
  • valide hanımla ilk erkek arkadaşının ortak şarkısı. bendeniz şarkının seçiminden yaklaşık yirmibeş sene evvel tanımıştım bu babam olmayanı. eğlenceli bir tipti doğrusu ya neyse. devamlı bu parçadan bahsedilip durulan hafif nostaljik bir günde, kız arkadaşıyla buluşmaya giden bendeniz, burger king'de bu parçayı duyunca bir tuhaf olmuştu. dünya küçük, şarkı da tekti sanki...
  • bir plakçıda, üzerine not olarak "yıllık hüzne ayrılmıştır." yazılan şarkı.
  • klibi müzik tarihindeki en güzel kliplerden biridir. sanki prodüktör elemanlara bir kamera verip, "gidin klip çekin gelin" demiş, elemanların "klip nedir abi?" sorusuna karşılık "yau sağda solda gezin, şarkı söylermiş gibi yapın işte" cevabını almaları üzerine tam olarak prodüktörün dediklerini yapmışlar gibime geliyor. bu kadar naif bir klip olamaz. her izlediğimde sebepsizce sırıtıyorum.
  • sozleri tam olarak asagida ki gibi olan yuzyilin en iyi 20 bestesi siralamalarinda hep bir sekilde gorunmeyi basarmis siradisi bir eser.

    we skipped the light fandango
    turned cartwheels 'cross the floor
    i was feeling kinda seasick
    but the crowd called out for more
    the room was humming harder
    as the ceiling flew away
    when we called out for another drink
    the waiter brought a tray
    and so it was that later
    as the miller told his tale
    that her face, at first just ghostly,
    turned a whiter shade of pale
    she said, 'there is no reason
    and the truth is plain to see.'
    but i wandered through my playing cards
    and would not let her be
    one of sixteen vestal virgins
    who were leaving for the coast
    and although my eyes were open
    they might have just as well've been closed

    she said, 'i'm home on shore leave,'
    though in truth we were at sea
    so i took her by the looking glass
    and forced her to agree
    saying, 'you must be the mermaid
    who took neptune for a ride.'
    but she smiled at me so sadly
    that my anger straightway died

    if music be the food of love
    then laughter is its queen
    and likewise if behind is in front
    then dirt in truth is clean
    my mouth by then like cardboard
    seemed to slip straight through my head
    so we crash-dived straightway quickly
    and attacked the ocean bed
  • procol harum tarafindan ilk olarak yapilan ve yorumlanan bu $arki, grup uyeleri tarafindan sozlerin uzerine barok bir melodi (hafif bach'tan partisyonlarla) altyapisi uzerine yalnizca bir hammond organ ile bestelenmi$tir. ortaya cikan eserin kalitesi ise tarti$ilmazdir. $arkinin en hakiki gercek versiyonu icin extended / rare studio versiyonlarina bakilmalidir.
  • nerede duyulursa duyulsun, insanı ortamdan uzaklaştıran bir klasik.
  • hani böyle geçmişe dair bir eş bi dost bi antika bi eşya bi renk görürsünüz ya bu parça da öyledir.kimilerinin aklına 6-7 yaşlarında sahil kenarında çilekli dondurmalarını yalarken giydikleri şortlarla güneşli günlerini göz önüne getirir.kimilerine de kimilerine de kimilerini...
hesabın var mı? giriş yap