• keira knightley'nin bu filmdeki oyunculuğu yüzünden şu an gözlerim kanıyor. abartılı oyunculuğun en kötü örneklerinden birini sergilemiş ne yazık ki. kendisi adına utandım izlerken.
  • keira knightley bu filmi çenesi çıkmadan bitirebilmiş ya büyük başarı..

    --- spoiler ---

    freud'la jung arasında metafizik üstüne böyle bi tartışma yaşanmış mı bilmiyorum ama ben o tartışma sırasında film freud'un tarafını tutuyor sanırken jung'un kâhinliğine prim verip bi de filmin sonunda gelmekte olan birinci dünya savaşını önceden rüyasında gördüğünü iddia edince iyice bi dumura uğradığımı söyleyebilirim. film meğer parapsikolojiye iltimas geçiyormuş. te allam böyle bi filmden beklenecek şey mi bu..

    --- spoiler ---

    iyidir hoştur da pek de sinema değildir bu yalnız.. tiyatro oyunundan uyarlamaymış zaten, uyarlamasalarmış yeriymiş hatta. ama en azından seyretmiş olduk. hiç yoktan iyidir diyelim işte.
  • hic olmamis film, tam bir hayal kirikligi.

    --- spoiler ---
    keira knightley bakin ben oscarlik performans sergiliyorum bakin bakin diye oynamis. azicik da yemek ye keira ! lütfen.
    en kötü montaj sanirim bir bu filmde bir de gercek kesit'de. en basta jung askere gidiyor, sonra hop kapiyi aciyor i'm back.
    freud & jung karikatür karakterlere dönüsmüsler. bir kere bilim cevrelerinde onlara o dönemde karsi olanlardan, "onlar bizi söyle yapacak, onlar bizi alasagi edecekler" diye bahsedilmesi beni cok rahatsiz etti. o catisma sanki vampirler jung ile freud'u tenhada kistaracak inandiriciliginda.

    --- spoiler ---
  • hoş ya da seyirlik bir film dememeye yetecek kadar ağır, güzel bir film dedirtemeyecak kadar kötü, kötü bir film denilemeyecek kadar da değerli bir film. bir kere viggo mortensen var. tahmin edileceği gibi şahane oynamış.

    --- spoiler ---

    bunun dışında ne başlangıcını, ne gelişmesini, ne de sonunu içime sindirebildiğim gayet de havada duran bir aşk hikayesi var. tamamiyle inandırıcılıktan uzak ve yavandı. ağlama ve zırlamalarla bu duygunun bize geçeceği düşünülmüşse ahanda geçmedi bana işte. ha açıklamam şu olur. jung falan zaten ayrı alemlerde; tabiri caizse akıllı deli bunlar. o yüzden anlamadım sanırım ben bunların garip aşklarını.

    --- spoiler ---
  • filmi seyrettikten sonra cronenberg'e dair yorumlarımı netleştirdim.
    zaten piyasaya film history of violence ve eastern promises yönetmenin filmi diye çıkmasından anlamalıydım filmin kötü olduğunu.
    bir dönem, bu kadar mı yüzeysel, niteliksiz ve kötü anlatılır.
    madem dönem filmi çekiyorsun, dehşet oyuncularını da yanına almışın, biraz daha mantıklı kur, senaryoyu zenginleştir, anlamlandır.
    yani, iki meme, üç dil sürtçmesi, 5 mektupla olmuyor bu iş.
    psikoloji öğrencisi olmasam, freud ve jung okumasam, bu adamlar sadece sevişmiş ve mektuplaşmış dicem, ama yok öyle birşey.
    olmamış cronenberg ya, nerde existenz ve naked lunch, nerede bu film.
  • film hakkında yazılanlara göre; the talking cure isimli tiyatro oyunundan uyarlanmış. freud ve öğrencisi jung'un ilişkisi çerçevesinde psikanalizin doğuş sürecini ve bu iki büyük ismi karşı karşıya getirecek olan 18 yaşındaki genç kadın sabina'nın öyküsünü anlatıyormuş.

    david cronenberg, viggo mortensen ile a history of violence ve eastern promises'deki çalışmalarından memnun kalmış olmalı ki, bu filmi de birlikte çekmişler...
  • film, john kerr'in a most dangerous method adlı kitabınının uyarlaması, ilk önce bununla başlamak istiyorum. yaklaşık 9 yıllık bir dönemi anlatan ve bir kitap uyarlaması olan bu film, senaryosu itibarıyla diğer uyarlamalar gibi maalesef, kitabı okumayanlar için havada kalacak nitelikte.

    freud - jung ilişkisini, derin analizleri, psikanalizin doğuşunu, freud ve jung'un karakterlerini derinlemesine izlemeye gidiyorsanız film sizin için hayal kırıklığı olacaktır ki zira film tamamen jung - sabina spielrein ilişkisine odaklanmış durumdaydı. bazı yorumlarda sadece sabina'ya odaklanmış bir senaryo olduğu kanıları görüyorum ama ben buna katılmıyorum. jung'un değişimlerini, çelişkilerini ve hayatını sabina'nınkinden daha çok görüyoruz.
    freud ise filmde ancak bir yan karakter olabiliyordu senaryonun bu haliyle.

    her kitap uyarlamasındaki aynı sıkıntı bu filmde de göze çarpıyor. yönetmen, izleyicisinin hikayeyi bildiği üzerinden yola çıkarak 9 yıllık bir süreyi 99 dakikaya sığdırmaya çalışıyor, bunu yaparken de sabina'nın nevrotik halini, jung'un gelgitlerini, psikanalize bakış açısını, mistisizmi hayatına sokuşunu, freud'a olan hayranlığını ve ondan kopuşunu, karısı emma ile olan ilişkisini, serbest çağrışım tekniğini kullanışını, otto gross ile olan tedavi sürecini ve onun telkinine gelişini ve daha birçok yan konuyu (mazoşizm de bunlardan biri) o kadar hızlı ve o kadar yavan anlatmış ki haliyle hiçbiri sizi tatmin etmiyor ve filmin belkemiği diye birşey ortadan kalıyor. çok şey anlatmaya çalışan ve maalesef ki bunda sınıfta kalan bir film benim için a dengerous method.
    kurgu deseniz vasat, tarihteki sıçrayışlar çok çabuk ve alelade oluyor.

    oyunculuklara gelelim.
    bir kere michael fassbender benim favori aktörlerimden biri. inanılmaz yetenekli buluyorum. jung rolü içinde de hiç sırıtmadı. onun, freud karşısında ilk zamanlardaki tecrübesiz ve ona hayran kişiliğini çok güzel yansıttı. iyi niyetli, ailesine ve dinine bağlı ancak otto gross'la olan tedavisinden sonra karşıt aktarıma artık dayanamayan ve bastırılmış duygularını serbest bırakan ancak buna pişman olan jung da iyiydi. hem sakin (psikiyatrist sakinliği) hem sade hem iyi hem de bir pislik (sabina için) olarak yansıttığı jung rülünü çok iyi kotardığını düşünüyorum.
    viggo mortensen'de fena değildi. zor bir roldü çünkü 20. yy'ın en popüler isimlerinden birini canlandırıyordu. o da abartılıktan uzak oyunculuğu ile iyiydi. ancak ben, bu rolün viggo'nun iyi oynamasına rağmen freud rülünde daha inandırıcı olabilecek başka bir aktöre verilmesini tercih ederdim.
    keira knightley ise nevrotik, histerik, mazoşist ve depresif bir kişilik olan ve zeki bir kadını canlandıracağı sabina rolünde yine bana göre inandırıcı değildi. düz sade rollere alışık olan kiera için bu rol çok zordu. hakkını vermişmiydi bence denemiş ama hayır.
    filmde en inandırıcı bulduğum ve rolüne en yakıştırdığım kişi ise kısacık rolüyle vincent cassel oldu. o kadar iyidi ki rolünde, filmi izlerken bu adamın hayatını ve felsefesini anlatan bir filmi izlediğimi hayal ederken buldum kendimi. role yakışmak ve inandırıcılıktan hiç uzaklaşmamak demek, bu film için de vincent demekti.
    tuhaf ki diğer beğendiğim bir oyunculuk ise jung'un karısını canlandıran emma rolündeki kanadalı oyuncu sarah gadon. filmde o kadar iyiydi ki, yine inandırıcılıkta otto gross'dan sonra ikinci favorim diyebilirim.

    sonuç olarak 9 yıllık uzun bir dönemi anlattığı ve anlatacak çok şeyi olduğu için, yüzeysel bir anlatım, kişiliklere derinlemesine inememe bu filmin handicapı. rollerdeki yer yer sırıtmalar yüzünden de inandırıcılık ve çekicilik bu filmde eksik olan diğer unsurlar. film içine hemencecik çekilivermeyiş izleyiciye filmi kapatsam mı diye düşündürse de bu kadar önemli bir hikayenin sonunu da merak ediyorsunuz ama sonuçta jung'un 1. dünya savaşını hissetmesi ve sabina'nın gözyaşlarıyla filmi bitiriyorsunuz. sonunda da "eee neydi bu şimdi, film bana neyi anlattı" diye kendinize sorduğunuzda ise bir tutam hayalkırıklığı sizi sarıyor olsa da ben yine de özellikle psikolojiyle ilgilenenlerin bir döneme damgasını vurmuş kişilikleri izlemeleri açısından filmi yararlı buluyorum.
  • biraz spoiler verebilirim.. olsun biraz spoiler bişe yapmaz, bi kereden bişe olmaz gel hele oku.

    bizim esas kıza ilk 5 dakikada oscarı verdik biz arkadaşlar aramızda anlaşıp. ağzı yüzü bi ayrı oynuyo, allahım korusun. akademi de bayılır böyle oyunculuklara.

    film biraz yavaş ilerliyo, sakin yani. sinemada hapır hupur harş harş mısır yiyenlerin sesine odaklanabilirsiniz istemsizce. psikolojiye ilgi duyduğumdan, zaten meraklı olduğumdan hiç mi hiç sıkılmadım. beni datmin oldum yani.

    film sırasında jung sürekli yemek yiyor, freud ise sürekli puro içiyor. gözümüze gözümüze sokmuşlar bunu. öksürük geldi yeminle. dedim bu adam kanserden gider, çok net. e zaten kanserden ölmüş. aha da buldum üst çene ve damak kanseriymiş. puro içe içe skip attın güzelim çeneyi..

    ha filmin esas adamı kimdir desen, hiç düşünmem yabıştırrım cevabı otto derim. adamım ya. filmdeki asıl güçlü karakter, çelişkilerden ırak adam otto'dur. adam iç güdülerine göre hareketi benimsemiş, mis. otto is my motto. net.
  • david cronenberg'in en kötü filmdir bence. sen bi' tarafa viggo mortensen'i, öbür tarafa michael fassbender'i al, böyle bi' film çek, olucak iş değil. ayrıca, bi' ara toplaşalım da keira knightley'in ağzını bi' tekmeleyelim.
  • izlerken kafamın içerisinde sürekli when nietzsche wept'ten satırlar dolaşan film.
hesabın var mı? giriş yap