• "between grief and nothing i will take grief."

    --- spoiler ---
    filmin sonunda michel öleceğini anladığı ana kadar kendi hayatını yaşamayıp ömrünü bir hollywood yıldızını taklit ederek geçirdiği için kendini "iğrenç" olarak niteleyip ölür. polis ise ya bilerek ya da yanlışlıkla michel'in patricia'ya iğrenç dediğini söyler ve böylece patricia aşka olan inancını başarıyla yitirir. zaten istediği de budur. artık bogart'ın hareketini yapma sırası onundur. "iğrenç ne demek?"* diye sorar ama aslında kameraya bildiğini ima ederek bakar.

    kısaca michel yaşadığı hayattan pişman olarak ölür; patricia ise aşka inanmama arzusunu gerçekleştirir.

    biri kederi diğeri hiçliği seçer.
    --- spoiler ---
  • izilerken benim gibi hikayeye odaklanırsanız film bittiğinde ee nooldu şimdi bumudur yani diye kalkarsınız, basit bir 3.sayfa haberi,kopuk dialoglar.... ama daha sonra filmin her sahnesi,her karakter,mimikler,mekanlar hayalet gibi peşinizden gelir, aklınızda kalan herşey insana acayip keyif verir, bu flim en güzel hatıralarınız gibidir.
  • 1988'de istanbul film festivali'nde moda sinemasi'ndaki gosterimi filmin bir bobinin ters sarilmi$ olmasiyla, daha sonra da aynı bobindeki sesin okunamamasiyle iptal edilmi$tir ve filmi o havasiz salonda salkim sacak seyredenlere bir kac gun sonra sinepop'ta yapilacak gosterimi izleme $ansi verilmistir. ama gelin gorun ki sinepop'a iki salonluk seyirci sigmami$tir ve de infial ya$anmi$tir
  • bilmem bu filmi daha kaç kere izleyebilirim, günün farklı saatlerinde test ettim, en güzel kargalarla kahvaltı ederken gidiyor. seberg'in o all american halleri, champs'da - patricia: champs nedir? jean michel: champs-elysees- "new york herald tribune" diye bağırarak yürümesi, jean paul belmondo'nun havası..."cool" bu filmde gerçek anlamını buluyor sanki. demişler zaten: the yardstick of celluloid cool.

    ha bir de korkarim, teoman'ın kısacık kestirip saçlarını ilk sigarasını içen papatyasının hani o çok sevdiği filmin ta kendisidir.
  • belmondo'nun bu filmdeki hâlinden fena halde etkilendiğimi söylemeliyim. meşhur (ama burada kimsenin nedense değinmediği) dudak hareketini bir süre taklit etmekten kendimi alıkoymayacağım, evet. bir de onun gibi ölürken kendi gözlerimi elimle kendim kapatacak kadar brechtyen yaşayabilirsem ölümü, varsın jean sebergler ihbar etsin beni... (lirik film yorumu)

    imdb'de "bu filmden elbette öğrenebiliriz ama -artık bu çağda- keyif alamayız" diyen mal değneğinin yorumunun filmin ilk sayfasında karşımıza çıkması ise ayıptır, kendisinin kafasına filmin makarasının (cd falan değil) düşmesi içten dileğimdir.
  • zamanın ötesinde bir film. belmondo'nun mail'ini kontrol eder gibi sürekli gazete alıp (sign in), hızlıca göz gezdirip bir kenara atması (sign out) gözümden kaçar mı sandın godard. senin ciğerini bilirim ben namussuz!
  • bu filmi turkceye serseri asiklar diye ceviren her kimse suphesiz ki yucelerden daha yuce, ululardan daha uludur. ismi bir filmi ancak bu kadar guzellestirebilir. bu sebeptendir ki, bu film a bout de souffle degil, breathless hic degil, serseri asiklar'dir.
  • casablanca filmindeki humphrey bogart'a özenen, hem de ağzından eksik etmediği sigarasıyla ve de o meşhur şapkasıyla, baş kahramanla bütünleşmiş unutulmaz bir belmando vardır bu filmde. kendini aranan bir aşık,çok şey bilip susan gizemli bir erkek havasına sokmuş ve bir olay nedeniyle başı polisle belaya girmiştir. katil olarak aranan belmando, gerçekte saf ve çocuksudur. böyle olduğunu sevişme sahnelerinden anlarız hemen. ancak kurşunlanmasının ve yere serilmesinin verildiği karede, belmando'nun saf ve temiz gülümsemesi vardır ki yüreğimi sızlatır. yerde bir adam, bir şapka ve puro vardır. işte bir serseri için hayatın özeti, belki de toplamı. godard'ın sürekli olarak şapkayı ve puroyu öne çıkarması bence, olsa olsa, yüz hatlarına yönelecek dolaylı bakışlara dikkat çekmek için yapılmış bilinçli bir manevradır. çünkü kahraman ne kadar serseri davransa da yüzünü ya da gözlerini değiştirmesi olanaksızdır.
  • jean luc godard bu ilk filmini çekerken, başlarda kafasında tam bir senaryo yokmuş. sabah scripti yazıp öğlende aktörlere dağıtırmış. zaten doğaçlama mevzusu da burdan geliyor.

    esas dumur edici olay ise jump cut tekniğinin çıkış noktasıdır. bu teknik daha önce bu kadar bariz ve de estetik bir şekilde kullanılmışmıdır bilemem, ama eğer jump cut'ın keşfi godard tarafından bu filmde yapılmışsa, oha'dır!

    çünkü film dağıtım için uzun bulununca godard'dan kısaltması istenmiş. godard ise bazı sahneleri aralardan çekip çıkarmak yerine (bkz: deleted scenes), almış eline makası, ordan burdan kırpmış. al sana jump-cut! al sana yeni dalga! yaa...
  • her ne hikmetse imdb top 250'de yer almayan, dünyanın en güzel filmi.

    bu filmi seyrettikten sonra kuaföre koşan genç kızlar unutmamalıdır ki, jean seberg saçının yakışması için jean seberg olmak gerekir.
hesabın var mı? giriş yap