• "...yavaşlığın düzeyi anının yoğunluğuyla doğru orantılıdır; hızın düzeyi unutmanın yoğunluğuyla doğru orantılıdır. yavaşlıkla anımsama, hız ile unutma arasında gizli bir ilişki vardır. bir şey anımsamak isteyen kimse yürüyüşünü yavaşlatır. buna karşılık, az önce yaşadığı kötü bir olayı unutmaya çalışan insan elinde olmadan yürüyüşünü hızlandırır..."
  • tez canli insanlarin etraflarindaki insanlarda ya da cihazlarda varligina tahammül edemedikleri özellik.
  • bazen sadece anın tadını çıkarmak için önce ve sonra arasındaki mesafeyi uzatmak.
  • (bkz: la lenteur)
  • (bkz: manevi judo)

    (bkz: milan kundera)
  • acelecinin, daha telafuzunda bile ruhuna fenalıklar getirebilen kelime.

    kendimden bilerek tarif edecek olursam, yaradıştan tez canlı kişi her işini adeta bir yere yetişecekmişcesine acele acele ifa eder. yolda yürüyüşü acele, yemek yiyişi acele, giyinişi, alışverişi aceledir. birini, birşeyi beklemek aceleci için eziyettir, aceleciliğinden dizi izleyemez, filme konsantre olamaz, kitabı-gazeteyi bir başından bir sonundan okur, borca-harca, taksite gelemez, riske giremez, birşey yazıyorsa daha henüz başlamışken meramını anlatıp en sondaki noktayı koyacağı andadır aklı. nokta koymaya pek meraklıdır, sürüncemeyi sevmez, ya evettir cevabı ya hayır. yavaşlık kelime olarak dahi ruhuna fenalık getirir.

    işte bu aceleci kişi; mekanik, teknolojik şehir insanı olmanın da getirdiği ekstra acelecilik ile beraber ortaya müthiş bir sürat çıkarır ki ilk bakışta zamandan kazanma gibi görünen bu durumun aslında daha yakından incelendiğinde, tam aksine zamanı hızla tüketme ve yüzeysellikten başka bir getirisi olmadığını anlayabiliriz. aceleci insan bir işi en kısa sürede bitirmeyi amaç edinmişken, yavaş işi bitirmeye değil de işin kendisine konsantredir, aceleci bu arada kazandığını sandığı vakitleri bir sonraki işin telaşına heba eder, yavaşsa hala yapmakta olduğu işin keyfindedir. netice olarak aceleci zamandan kazanmaz aksine, zamanı telaşının yoluna verir; koşa koşa vardığı bitirme çizgisinde, parkurdan aklında kalan sadece kendi kalp atışlarıdır.

    aceleye gerek yok arkadaşlar, yavaşlık en iyisi. (oh be nokta).
  • "çağımızda unutma arzusu bir saplantı haline gelmiştir, bu nedenle, bu arzuyu tatmin etmek için hız iblisine teslim olmuştur çağımız; kendi anımsamak istemediğini bize anlatmak için hızını artırır; çünkü kendinden bıkmıştır; kendinden tiksinmektedir; belleğin küçük titrek alevini söndürmek istemektedir." kundera
  • insan yaptığı işin hazzını aceleciliğinden dolayı gerçek anlamda duyumsayamaz. içinde bulunduğumuz yüzyılın getirdiği rekabet kurallarının etkisiyle bir yere yetişme telaşında geçen günlük hayatın rutini, aylaklığın tatlı keyfini geride bırakmamıza sebep oldu. aylaklık kelimesine yüklenen anlamalar bile her şeyin hızlı yaşandığı bu çağda, olumsuz yönde değişti, işsizlikle bir tutulur oldu. peki, tüm vaktimizi harcayarak tamamladığımız işler bize ayaküstü atıştırılan bir tost yerine tatlı bir yavaşlıkta yapılan kahvaltının keyfini satın almaya yetecek değerde midir? sürücüye on dakikadan daha fazlasını kazandıramayacağı kesin olmasına rağmen, radyodan gelen müziğe kulak verip etrafı seyrederek ilerlemenin keyfi, kornaya ardı ardına basmakla heba ediliyor. yavaşlıktan bu kadar mı korkar olduk? kundera’nın da sorduğu gibi: “yavaşlığın keyfi neden yitip gitti böyle?”
  • yavşaklıktan evla olan durumdur.

    (bkz: yanlış okunan entryler)
  • (bkz: such a rush)
hesabın var mı? giriş yap