*

  • turklerin islam oncesi
    yaratilis hakkindaki dusuncelerini
    anlatan destan

    diger islam oncesi destanlar
    alp er tonga destani
    su destani
    oguz kagan destani
    bozkurt destani
    ergenekon destani
    dokuz oguz on uygar destani
  • bi de islamcilar buna "yaradilis" derler. yok efendim (bkz: allah)'a ozgu olanmis "yaradmak", oyle herkesin yapabilecegi bi fiille isleri olmaz bunlarin.
  • ekiden cinliler turkleri kesmi$ bicmi$ bitane turk cocugununda bacaklarini kesmi$ler
    ama cocuk olmemi$ sonra bi kurt gelmi$ bu cocugu byutmu$ sonra bu buyuyen adam kurtla ili$kiye girmi$
    sonra kurt bi suru cocuk dogurmu$ bu doganlar hunlari meydana getirmi$ hunlular hun devletını meydana
    getirip cinlilerle sava$mi$ durmu$
    .
  • (bkz: genesis)
  • tanrı karahan,

    makamının tanrısıydı.

    tanrılığı hakediyordu.

    başkalarının uyduruk tanrıları gibi değildi,

    beni en çok etkileyen sözü, erkişi kendi başına gizli işler çevirip başını belaye sokunca, söylediği

    " seni ben yarattım, yine ben kurtaracağım "

    sözüdür.

    daha bir çok bir tanrıdan duymaya alışkın olmadığım, ilginç sözleri vardı.

    eğer atalarımız uydurmuş bile olsalar, akıllarından geçeni yazmışlardır.

    ben eski kitapçılardan bulabilmiştim,

    ama galiba irfan yayınlarından çıkmış, bir tek onlarda var. ( mustafa necate sepetçioğlu )

    mutlaka okuyun.
  • enteresan olsun, eski ahit, genesis (yaratılıs) 'in elfcenin quenya lehcesinde tercumesi (isteyin size turkce tercumesini geciim, simdi burası fazla sismesin :) ) :

    1. i yessessë eru ontanë menel ar cemen. 2 cemen né cumna ar lusta, ar engë mornië or i undumë, nan eruo súlë willë or i neni.

    3 ar equë eru: "eä cálë!" ar engë cálë. 4 eru cennë sa i cálë né mára, ar eru ciltanë i cálë i morniello. 5 ar eru estanë i cálë aurë, ar i mornië estanes lómë. ar engë sinyë, ar engë arin, i minya aurë. 6 ar equë eru: "eä telluma endessë i nenion, ar ciltuvas nén nenello." 7 ar eru carnë i telluma ar ciltanë i neni or i telluma i nenillon nu i telluma. ar engë sië. 8 ar eru estanë i telluma menel. engë sinyë, ar engë arin, i attëa aurë.

    9 ar equë eru: "na i neni nu menel hostainë minë nómessë, ar na i parca nór cénina!" ar engë sië. 10 ar eru estanë i parca nór cemen, nan i hostainë neni estanes eär. ar eru cennë sa nes mára.

    11 ar equë eru: "á colë cemen salquë, olvar carila erdi, yávaldar colila yávë nostalentassen, cemendë." ar engë sië. 12 cemen collë salquë, olvar carila erdi, nostalentassen, ar aldar colila yávë yassë ëar erdentar, nostalentassen. ar eru cennë sa nes mára. 13 ar engë sinyë, ar engë arin, i nelya aurë.

    14 ar equë eru: "eä calmar tellumassë menelo ciltien aurë lómillo, ar nauvantë tannar asarion ar aurion ar coranárion. 15 nauvantë calmar tellumassë menelo caltien cemenna." ar engë sië. 16 eru carnë i atta altë calmar, i analta calma turien auressë ar i pitya calma turien lómissë, ar i eleni. 17 ar eru panyanë ta tellumassë menelo caltien cemenna 18 ar turien auressë ar lómissë ar ciltien cálë morniello. ar eru cennë sa nes mára. 19 ar engë sinyë, ar engë arin, i cantëa aurë.

    20 ar equë eru: "á ëa úvë cuinë onnolíva i nenissen, ar á wilë aiweli tellumassë menelo." 21 ar eru ontanë i altë ëarcelvar ar ilya i úvë cuinë onnaiva i rihtar i nenissen, nostalentassen, ar ilyë rámavoiti onnar nostalentassen. ar eru cennë sa nes mára. 22 ar eru laitanë te ar quentë: "na yávinquë ar na rimbë, á quatë nén i ëarion, ar na i aiwi rimbë cemendë!" 23 ar engë sinyë, ar engë arin, i lempëa aurë.

    24 ar equë eru: "á colë cemen cuinë onnar nostalentassen, lamni ar celvaller ar cemeno hravani celvar, nostalentassen." 25 ar eru carnë cemeno hravani celvar nostalentassen, ar i lamni nostalentassen ar ilyë celvar i vantar cemendë, nostalentassen. ar eru cennë sa nes mára. 26 ar equë eru: "alvë carë atan venwelvassë, canta velvë; ar turuvas ëaro lingwi ar menelo aiwi ar i lamni ar ilya i cemen ar ilyë celvar i vantar cemendë." 27 ar eru ontanë atan venweryassë, eruo venwessë ontaneryes; hanu ar ní ontaneryet. 28 ar eru laitanë te, ar equë eru tienna: "na yávinquë ar na rimbë, á quatë cemen ar ása panya nu le, ar á turë ëaro lingwi ar menelo aiwi ar ilyë cuinë onnar i vantar cemendë." 29 ar equë eru: "en! antan len ilyë olvar carila erdi, ilya i ëar ilya i palúressë cemeno, ar ilyë aldar carila yávi yassen ëar erdi. nas ya matuval. 30 ar ilyë hravani celvain ar ilye menelo aiwin ar ilyan i vanta cemendë, ilya cuinan, antan ilyë laiquë olvar matien."

    31 ar eru cennë ilya ya carnes, ar en! nes ammára. ar engë sinyë, ar engë arin, i enquëa aurë.
  • turklerin efsanesidir.

    alper tunga öldü mü
    dünya sahipsiz kaldı mı
    korkak öcünü aldı mı şimdi yürek yırtılır
    felek yarar gözetti
    gizli tuzak uzattı
    beğlerbeyini kaptı
    kaçsa nasıl kurtulur

    erler kurt gibi uludular
    hıçkırıp yaka yırttılar
    acı seslerle bağırdılar
    ağlamaktan gözleri kapandı

    beğler atlarını yordular
    kaygı onları durdurdu
    benizleri yüzleri sarardı
    safran sürülmüş gibi oldular
  • türk mitolojisine göre;
    herşeyden önce yer yokken, gök yokken, ay ve güneş yokken, yalnız su vardı ve sudan başka tanrı ile bir kişi vardı. kara kaz kılığında uçuyorlardı suyun üstünde. kişi rüzgar çıkarıp suyu dalgalandırdı ve su serpti tanrının yüzüne ve bu kişi büyüklük sevdasına düştü daldı suyun içine, boğulacak gibi olunca “tanrı yardım et bana” diye yalvarmaya başladı ve tanrı “yukarı çık” dedi. o kişi tanrının emriyle çıktı suyun içinden ve tanrı şöyle buyurdu “sağlam bir taş olsun!”

    buyruğuyla suyun dibinden bir taş çıktı ve tanrı ile kişi bu taşın üstünde oturdular. tanrı kişiye buyurdu “suya dal” dedi ona “suyun içinden toprak çıkar”. kişi daldı suyun içine ve düşündü “kendim içinde toprak alayım biraz” iki eline aldı topraktan ve birini ağzına sakladı. yer yaratmak istiyordu tanrıdan gizli. ve toprak suya serpilince büyümeye başladı, bu kişinin ağzındaki toprakta büyüyordu boğulacak gibi oldu, kaçmaya çalıştı ancak ne tarafa baksa tanrıyı görüyordu sonunda dayanamadı haykırdı “tanrı gerçek tanrı bana yardım et!”. tanrı “ne yaptın?” dedi “benden gizlemeyemi çalıştın toprağı? ne için gizledin benden?” cevap verdi o kişi “yer yaratayım diye bu toprağı gizlemiştim ağzımda.” hiddetlendi tanrı, “at” dedi “o toprağı dışarı at!”. kişi atınca toprağı bu topraktan küçük tepeler meydana geldi.

    tanrı döndü ve buyurdu “ sen günahlı oldun, bana karşı fenalık düşündün, sana itaat eden halkın düşündükleri dahi fena olacaktır.” ve buyurdu tanrı “bana itaat eden halkın düşünceleri arı, temiz olacak onlar güneş görecek, aydınlık görecek, ben gerçek kurbustan adını almışımdır senin adın ise erlik olsun. günahlarını benden gizleyenler senin, günahlarını senden gizleyen senin halkın olsun.”

    dalsız budaksız bir ağaç bitmişti toprağın üstünde ve tanrı bu dalsız budaksız ağaca 9 dal döktü. onu güzelleştirdi ve tam bu sırada erlik bir gürültü duydu. merak etti sordu “bu gürültüde nedir?” ve cevap verdi tanrı “sende hakansın ve bende bir hakanım, bu duyduğun gürültüyü yapan benim ulusumdur.”. erlik han kıskandı “bana ver” dedi “bu kavim benim olsun.”. ancak tanrı müsamaha göstermedi, bunun üzerine erlik han bu kavme bakmak istedi ve kalabalığa doğru yürüdü.

    yabani hayvanların, kuşların, insanların ve daha nice canlıların yanyana olduğu bir yere geldi ve “tanrı nasıl yaratmış bunları ?” diye düşündü, burada bulunan insanlar bir ağacın meyvesi ile besleniyordu, ağacın bir tarafındaki meyveleri yiyorlar diğer tarafındaki meyvelerden almıyorlardı. erlik han sordu “neden yemezsiniz diğer taraftaki meyveleri?” ve cevap verdi insanlar ona “tanrı bize bu 4 dalın meyvesini yemeği yasak etti, güneşin doğduğu yanda bulunan 5 dalın meyvesini yememizi buyurdu. yılan ile köpeğe bu 4 dalın meyvesinden yemek isteyenleri bırakmayın diye emretti. bundan sonra tanrı göğe çıktı ve bundan sonra bu 5 dalın meyvesi bizim aşımız oldu.”

    erlik hanbunları duyduktan sonra törüngey adlı bir insanı buldu ve ona “yalan söylemiş size tanrı, kandırmış sizleri, bu 4 dalın meyvesinden yiyiniz!” dedi. yılan uyuyordu ve erlik han yılanın ağzına girdi, “bu ağaca çık” buyurdu yılana, yılan ağaca çıktı ve yasak meyveden yedi. törüngey ile karısı eje beraber geziyorlardı. erlik onlara tekrar “bu meyveden yiyin” buyurdu. törüngey istemedi ancak karısı eje bu tatlı meyveden yedi. sonra kocasına uzattı “ye” dedi ona ve törüngey yedi, törüngeyin yemesiyle ikisininde tüyleri dökülüverdi, utandılar, ağaçların altına saklandılar.

    sonra tanrı geldi. bütün ulus tanrıdan gizlenmişti. tanrı haykırdı “törüngey! törüngey! eje! eje! neredesiniz?” onlar cevap verdiler tanrıya “ağaç altındayız ve sana gelemeyiz çünkü biz senin yasakladığından yedik.” yılan, köpek, törüngey ve eje hep suçlarına birbirlerine attılar, sonunda tanrı “şimdi” dedi yılana “sen körmös (şeytandan olan) oldun, kişiler sana hep vursun.” bundan sonra eje’ye döndü “yasak meyveden yedin, bundan sonra sen çocuk doğuracaksın, gebe olucaksın ve hep doğum sancıları çekeceksin.” ve sonra törüngeye döndü “körmösün aşından yedin, beni dinlemedin, yalan söze kandın, onun sözünden kananlar onun ülkesinde yaşasınlar benim nurumdan mahrum kalsınlar, karanlık dünyada bulunsunlar. körmös sana düşmandır, sende ona düşman ol. şimdi senin 9 oğul 9 kızın olsun bundan sonra ben kişi yaratmayacağım, kişiler sizden olsun.” tanrı erlik hana döndü, “ne için aldın ulusumdan olanları” dedi. erlik han, “ben istedim sen vermedin bende hırsızca almaya karar verdim. ben alacağım, atla kaçarsa düşürerek alacağım, kımız içip sarhoş olursa döğüştüreceğim, ağaca çıksa gene alacağım.”. ve tanrı hiddetlendi, “3 kat yerin altında, ay ve güneş olmayan bir karanlık vardır. ben seni oraya atıyorum.”. ve sonra insanlara döndü, “bundan sonra size yemek vermeyeceğim” dedi “kendinizi kendi gücünüzle besleyin. sizinle konuşmayacağım ama sizlere maytere’yi göndereceğim.”

    maytere geldi. insanlara araba yapmasını, aş yapmasını, ot köklerini öğretti.

    erlik han maytere’ye yalvardı. “ey maytere” dedi “sen benim için tanrıya başvur, izin versin ben tanrının yanına çıkayım.” bunun üzerine maytere erlik’in kabulu için tanrıya 60 yıl yalvardı.

    sonunda tanrı erlik hanı kabul etti ve erlik han tanrıya yalvardı “beni yanına al” dedi ve bunun üstüne tanrı “eğer bana karşı kötülük yapmazsan, kavmime haset ekmezsen var git istediğin yere.” bunun üzerine erlik han göklere kendi yerini kurdu. ve orda kavmini büyüttü.

    tanrının has kişisi mangdaşire düşündü “erlik hanın kavmi hep göklerdedir ve çoktur, halbuki bizim kavmimiz yerdedir. bu kötü bir şey.” ve sonra tanrıya darılıp erlik han’a savaş açtı. ancak erlik han’ın gücü çoktu ve mangdaşire’yi yendi. bunun üzerine mangdaşire tanrıya gitti. “ tanrım” dedi “erlik hanın avanesi çoktur ve göklerdedir, bu fena bir şey ben onları yere indirmek için savaştım ancak erlik hanın gücü çoktur ben onu yenemedim.” tanrı “benden başka kimsenin gücü ona yetmez” buyurdu. “fakat bir zaman gelecek senin gücün ondan çok olacak ben o zaman sana var git diyeceğim yeneceksin erlik hanı”.

    bir gün tanrı mangdaşireyi yanına çağırdı ve “var git erlik hanı yen” dedi. mangdeşire bunun üzerine “ama benim yayım yok, okum yok, benim kargım yok kılıcım yok. ancak kolum gücüm var ben nasıl erlik han’a varayım?” dedi. tanrı ona kargı verdi ve “benim takdisim sana yetsin” buyurdu. bunun üzerine mangdaşire kargısını alıp erlik han’a vardı ve savaştı, o zamana kadar dağlar yok idi, dağlar oldu, güzel tanrının yarattığı yerler alçaklı yüksekli oldu ve mangdaşire güçlü çıktı, erlik han ve avanesini yere döktü.

    erlik han tekrar tanrıya döndü “sen beni yerimden ettin, benim barınacak yerim yok” dedi. tanrıda ona “senin yerin yerin altındaki karanlıktır, orada güneş yoktur ay yoktur ancak bitmeyen alevler vardır” dedi. erlik han “ben ölmüşlerin canını alacağım buyurdu.” tanrı müsaade etmedi, “var git kendin yarat” dedi. bunun üzerine erlik han bir eline çekiç, körük, örs aldı. çekici örse bir vurdu, kurbağa çıktı, bir vurdu yılan çıktı, bir vurdu domuz çıktı bir vurdu albıs çıktı bir daha vurdu deve çıktı.

    en sonunda tanrı geldi ve erlik hanın çekicini örsünü ve körüğünü aleve attı. bundanda bir kadın ile bir erkek çıktı. tanrı erkeğin suratına tükürdü ve o yalban oldu, kadının suratına tükürdü ve oda eti yenmez, tüyü yelek olmaz kurday kuşu oldu.

    bütün bunlardan sonra tanrı halka baktı ve “ben size mal verdim, aş verdim, yerin üzerinde iyi ve güzel sular verdim. size yardım ettim, sizde iyilik yapın, ben göklere döneceğim ve çok zaman gelmeyeceğim.” dedi. sonra “şal-yime sen kımız içip aklını kaybedenleri, körpe çocukları, kısrak yavrularını ve buzağılarını koru. iyi sakla,iyilik yapan ölülerin canlarını yanına al, kendi kendini öldürenleri alma, zenginin malına göz dikeni, hırsızları, kıskananları alma, benim için ve hakanı için dövüşenleri yanına al, kahramanları yanına al, korkakları alma, sözüne sadıkları yanına al yalancıları alma, insanlar körmöslerden korunun, onların aşından yemeyin, onlarla savaşın onlarla mücadele edin, beni unutmayın ben simdi gideceğim ama sonra geleceğim, geldiğim zaman sizin iyilik ve kötülüklerinizin hesabını göreceğim şimdilik benim yerimde yapkara, mangdaşire ve şal-yime kalıyorlar” buyurdu.

    bunları söyledikten sonra tanrı uzaklaştı. mangdaşire insanlara icatlar öğretti, avlanmayı ve eşya yapmayı belletti. silah yapmasını ve kendini korumasını öğretti. sonra onu rüzgar aldı ve gitti.

    yapkara bunun üzerine “ben tanrının elçisiyim” dedi, “mangdaşire gitti. o tanrının yanında. ben tanrının istediği yerde duracağım, siz öğrendiklerinizi unutmayınız, tanrının yargısı budur.”. sonra insanları kendi hallerine bırakıp oda gitti.

    kaynak: (bkz: http://www.lostlibrary.org/…p?altbolum=110&yazi=414)
hesabın var mı? giriş yap