• nietzsche'nin zamana aykırı bakışlar serisi adı altında ithaki yayınlarından çıkan serinin ikinci kitabı.

    bu seride yine nietzsche çekiçlerini ve alet çantasını alarak bu kez tarih üzerinde sıkıca çalışmış. genel tarih anlayışının, toptan iyi ya da kötü olarak adledilmesine karşın, her bir tarihi olayın, yarar ve sakıncaları olduğunu ayrıntılı olarak irdelemiş, aslında bilim tarihi ya da tarih felsefesi gibi alanlara temel kaynak oluşturacak eserlerden birini bırakmıştır.

    kitabın sonunda italyan felsefeci giorgia colli'ye ait bir sonsöze yer verilmiş.

    çevirmen mustafa tüzel olmakla birlikte yayın kurulunda oruç aruobanın bulunması etkisini göstermiş.
  • '' ister bir insanda ya da toplumda, ister bir kültürde olsun, uykusuzluğun, geviş getirmenin, tarih duygusunun bir sınırı vardır, bu sınıra gelip dayandı mı, yaşayan bundan zarar görür ve sonunda yok olup gider.

    onun unutulması gereken sınırını belirlemek için insanın kendi kendine yeni bir biçim veren, geçmiş ve yabancı olanın biçimini değiştiren, ona biçim veren gücünün ne denli büyük olduğunun iyi bilinmesi gerekirdi.

    bazı insanlarda bu güç o denli azdır ki, yaşamlarındaki en ufak bir kırgınlık ve kötü yaşantı, en küçük bir acı, çoğu zaman görülen en küçük bir haksızlık, tıpkı küçük bir çiziğin kapanmaz bir yara açması gibi onları sarsar; öte yandan öyle kimseler de vardır ki, yaşamın en katı ve en korkunç yıkımları, onların kendi kötülüklerinden doğmuş olaylar bile olsa, öylesine az etki yaparlar ki onlara, kılları kıpırdamaz onların.

    şu da genel bir doğa yasasıdır: her canlı ancak kendi çevresi içinde sağlıklı, güçlü ve verimli olabilir; bu canlı kendi etrafına bir ufuk çekmesini ve kendi görüş açısını yine bencilce başkasının içine yerleştirmesini bilemiyorsa, bitkin düşer ya da büyük bir hızla göçüp gitmeye sürüklenir.''
  • nietzsche'nin ilginç saptamalarla dolu kitabıdır.

    ''yalnız geleceği kuran kimsenin, geçmişi yargılamaya hakkı vardır. ileriyi görmekle, kendinize büyük bir erek koymakla, şimdi size bugünü çöle çeviren ve her dinginliği, her barışsever gelişme ve olgunlaşmayı hemen hemen olanaksız kılan o basmakalıp çözümleyici içgüdüyü de boyunduruk altına almış olursunuz.

    büyük ve kuşatımlı bir ümit çitiyle sarın çevrenizi, ümit dolu bir çabalama çitiyle. geleceğe uygun düşecek olan bir tablo biçimlendirin içinizde ve son gelenler olduğunuz şeklindeki boş inancınızı unutun. gelmekte olan o yaşamı düşünmekle, yeterince düşünecek ve yaratacak şeyiniz olacak; ama tarihten size nasıl ve niçin'i göstermesini istemeyin. buna karşın büyük adamların tarihinin içine girip yaşamak istiyorsanız, bu tarihten olgun olmayı ve zamanın o; insanı kötürüm eden eğitim zincirinden kaçmayı buyuran en yüksek bir buyruğu öğreneceksiniz; o modern eğitim, sizlere, olgun olmayanlara, egemen olmak ve sizleri sömürmek için çıkarını sizi olgunlaştırmamada görür.

    ve yaşam öyküleri istiyorsanız, seçeceğiniz bay filan ve zamanı nakaratı ile yazılanlar olmasın, ama tam tersine başlığında zamana karşı bir savaşçı adını taşıyan biyografiler sizi çeksin.

    ruhlarınızı plutarkhos'la doyurun ve onun kahramanlarına inanarak, kendi kendinize inanmaya cesaret edin. bu gibi modern düşüncelere aykırı yetiştirilmiş yüz kadar insanla, şimdi artık bu çağın tüm kötürüm olup gerilemiş kültürü sonsuz bir susmaya, sessizliğe geri götürülecektir.'' '
  • nietzsche'nin 1874 tarihinde yayınlanmış kitabı.

    '' yaşam'a adapte edilemeyen öğrenilmişlikler yığınına dönüşmüş insanlık, hastadır. ''
  • insanların anlam veremediğim milli sevdasını kalıba oturtmama yardımcı olan ve düşüncelerimi ifade edecek kadar yeterli olamayışımı okuyacak kadar yeterli kılan kısımlara sahip kitap.
    “çünkü insan insanlığıyla göğsünü kabartır hayvan karşısında ama gine de hayvanın mutluluğunu kıskanarak izler; çünkü insan tıpkı hayvan gibi bıkkınlık ve acı içinde olmadan yaşamak ister yalnızca.”
    “buna karşıt olan duygu, ağacın kendi kökünden duyduğu esenlik duygusu, kendisinin bütünüyle keyfi ve rastlantıdan değil de mirasçı, çiçek ve meyve olarak bir geçmişten çıkıp gelişmiş olduğunu bilmek mutluluğu ve bu geçmişten çıkmış olmakla varoluşunun hoş görüleciği hatta, haklı çıkarılacağını bilmek mutluluğu- şimdi, üstünlükle, gerçek tarih duygusu olarak gösterilen şey işte budur.”
    “bu adan kutsal sevgi kurut, bilgince alışkanlık sevgisizce sürüp gider ve bencilcesine kendini beğenmişçesine kendi ekseni etrafında döner. işte o zaman bir zamanlar varolmuş olan her şeyin hep birden ardı arkası kesilmeyen bir homurdanışının, körü körüne bir toplu öfkesinin karşı bir oyunu seyredilir. insanın çevresini çürümüş bir koku sarar; hatta daha önemli bir yatkınlığı, soylu bir gereksinmeyi, eskiye bağlılık biçimiyle, doymak bilmez bir yeni iştaha, daha doğrusu eskimiş olan her şeye duyulan iştaha indirmeyi başarır; çoğu zaman öylesine derine iner ki, sonunda her yenilenden memnun kalır ve bibliografik ıvır zıvırın tozlarını yani yaşamlarını içeren yazılara özgü kimdir, nedirlerin tozunu bile zevkle yutar.”
  • metnin amacı açık bir şekilde: etkinliği gevşeten bilgiden, işe yaramayan bilgiden, yaşamın önünde duran bilgiden, neden nefret etmememiz gerektiğini kanıtlamak. uzak durmak, temkinli yaklaşmak, kaçınmak değil; nefret etmek gerekliliği. bu amaç bilinmeden kitabın devamını okumak bir işe yaramaz. bunu belirttikten sonra devam edelim.

    modern insanın, hem insan olmaktan büyük bir gurur duyduğunu hem de otlayan hayvanların mutlu olduğunu görünce hayvanları kıskandığını görüyoruz. burada çelişki içinde kıvranan insanı betimliyor nietzsche bize. aciz bir hayvan olmaktansa insan olmayı çok seviyoruz ama yine de keşke şu hayvan gibi olsak. ha ha.

    bir eylemin gerçekleşebilmesi için, insanın, o eyleme layığından daha fazla değer vermesi gerekir. bunun dışında, eylem anlamsız olacaktır ve insan, o eylemi gerçekleştirmeyi reddedecektir. bunu da şu örnekle açıklamış: bir kadına tutkuyla bağlanan erkek. bu erkeğin gözleri kördür. sevdiği kadını, olduğu halinden çok daha güzel görür ve layığından daha fazla sevgi gösterir. dünyadaki tüm başarılarda da elde edilen şey için verilen uğraş, elde edilen şeyin ederinden daha fazladır. yani her eylemde kişi, eyleme, layığından daha fazla sevgi gösterir. aksi halde, eyleme geçirmenin anlamsız olacağını bilirdi ve eyleme geçirmezdi. burada tarih-dışılığa övgü yağdırırken aynı zamanda nihilizmin de nüvelerini serpiyor aslında nietzsche.

    antikacı tarih, yaşamı mumyalar ve bu yüzden onu koflaştırır, öldürür. amacı, yaşamı muhafaza etmektir. henüz ölmemiş bir insanı mumyalamak gibi. bu, insanı öldürecektir. tarih de aynı şekilde, yaşamı öldürüyor. yeni olana değer vermiyor ve bu yüzden de yaşama ve yaşamı üretmeye değer vermiyor. tarihte, zehirli bir şeylerin olduğu gerçeği şimdi gözlerimizin önüne serildi.

    tarihçiler, bilimciler, katıksız düşünürler yaşamı amaçlamıyorlar, onu sadece seyrediyorlar. modern insan da şimdi bu haldedir. kendilerine ait bir şeye sahip değiller. sadece ve sadece bilgi yüklüyorlar kendilerine. bir ansiklopediden farklı değiller. onlar, ayaklı ansiklopediler sadece.

    içsellik tehlikelidir çünkü içerideki her şey, buharlaşma riskiyle karşı karşıyadır ve eğer buharlaşırsa, öncesinde içerisinde herhangi bir şey olup olmadığı anlaşılamaz. salt bilgi ile olmaz. buharlaşır. buharlaşmasa bile sadece içsel için çalışmış bir insanın değerini görmek için çok derinlere bakmak gerekecektir.

    fazla tarihin zararlarından en önemlisi, kişileri, olayları, eylemleri değersizleştirmesidir. bu değersizleştirmeyi de geç kalmışlık, taklitçilik hissiyle, kişilerin önemini yitirtmesine sebep olarak yapar. kişi, kendisini değersiz, taklitçi ve geç kalmış hissediyor ve bunun sonucunda kendisini ve insanı hafife almaya başlıyor ve kendisiyle dalga geçiyor ve hatta kinizme kapılıyor. bu da otomatik olarak yaşam enerjisini düşürüp yok ediyor. kurnazca ve egoistçe bir yaklaşımla, kurnazlığı ve egoyu yükselterek yapıyor hem de bunu.

    modern insan, sadece bir seyircidir yaşamda. eğer bir eylem yapıyorsa, bunu, bir darbe şeklinde gerçekleştirir ve hemen söner. ardından da orkhus’a geri döner. ancak, eylemlerin darbe şeklinde değil, artarda gelen gök gürlemeleri şeklinde gerçekleşmeleri gerekir eğer gerçek bir yaşamdan bahsediyorsak.

    modern insan, kendisi olamadığı için; kendisini, olmadığı birisiymiş gibi yansıtıyor. olmadığı birisi ama değerli olduğu kabul edilen, kendisinin de değerli kabul ettiği birisi gibi yansıtıyor kendisini. kültürlü, bilgin, şair, politikacı vs gibi. ancak bunları da ancak ve ancak taklit ettiği için bu özelliklerine bir el atıldığında hemen parçalanıyorlar. elle tutulur bir yanları kalmıyor ‘’-mış gibi’’ yaptıkları noktalarda. bu insanlarda, et ve kemikten başka bir şeyin varlığından söz edilebilir mi?

    işte bu yüzden şunu söylüyor nietzsche: tarihe yalnızca güçlü kişiler dayanabilir, zayıfları ise tarih tamamen siler.’’ bu noktada, tarihe maruz kalmanın açıkça insanı kinizme yönelttiğini ve bu maruziyetin yine insanı, insan olmayı, istemeyi ortadan kaldırdığını anlatıyor. sadece güçlü bir insan bununla başa çıkabilir ve insan kalabilir diyor.

    modern insan, insan olamadığı için insan rolünü oynuyor ve bunu maskeler aracılığıyla gerçekleştiriyor. ilgilendiği(!) herhangi bir şeye bakarken, incelerken; bir hadımın, kadınlara baktığı gibi bakıyor, ilgileniyor onunla. bir hadım için kadın nedir peki? pek de bir şey değildir aslında. bir kadın işte, yaklaşılamayacak olan.

    bir insanın, insan olabilme şartı nedir? kendi kendine egemen olabilmek. modern insan kendine egemen olamıyor.

    tarih, aslında teoridir. olayları birbiriyle ilişkilendirmek esasına dayanır. ancak binlerce olayın içinden birkaç tanesini seçip, bunları diğer binlerce olayın birkaç tanesiyle ilişkilendirir. yüce bir seçme yetkisi vardır. yetkisi yücedir ancak doğru olması için bu işi yapacak kişinin de yüce olması gerekir. yani tarih, tanrısaldır. açıklanması imkansız olanı açıklar. bu yüzden de yanılır.

    geçmişin bir anını serimleme işinin, o anla alakası olmayan birine verilmesidir tarihçilik. yani tarihçi, herkesten daha üstün bir şey yaşamamış kişidir. bu yüzden büyük ve yüce şeyleri yorumlama haddine sahip değildir. ve tarihçi, yargılıyor. yargılamaya zorlanıyor. tarihçi, yargılama haddine de sahip değildir.

    sanat, düz kafalılık ve bilgi aynı kişide bulunamaz. ancak düz kafalılık ve bilgi aynı şapkaya rahatça sığar.

    kapitalizm vurgusu da yapılmış bazı yerlerde. tabi ki buna kapitalizm değdirmesi demek daha doğru olur. çünkü bir solcu gibi değil bir filozof gibi ele almış olayı nietzsche. bilim-egemen yaşamda, insanlara, daha olgunlaşmadan meyve vermeleri gerektiği aşılanıyor. bu yüzden insanlar, olmamış meyveler veriyorlar. yaşam, değersizleşiyor. ve bu yapılan yaşam değersizleştirmesinin, kasıtlı olarak yapıldığına da değiniyor nietzsche.

    tarih kültüründe insan, şaşırma yeteneğini kaybeder, yabancılaşması azalır, tahammül düzeyi ise artar. bu tarih kültürü beraberinde kalın kafalılığı ve yaşama karşı tiksinti duygusunu getirir.

    yaşam değersizleştiği için eylem de değersizleşiyor. ve eylemin gerçekleşmesi için tarih kültürünün unutulması gerekiyor. bu bir anlık unutmada, eylemler ortaya çıkıyor. tarih kültürü geri hatırlandığında ise ortaya çıkan eylemin üzerine toprak atılıyor. tarih kültürü bir bilime, bilim de bir dine dönüşüyor.

    peki, bilim yüce midir? bilimin yüce olduğu modern insanın iddiasıdır. insan bilgisinin yüksekliğine bakarak bunu söylüyor ancak insanın yapma kudretinin derinliğinden hiç söz edilmiyor.

    yaşamın amacını bilemeyiz ve bu konuda tartışmak da saçmadır. yaşamın amacına a-posteriori demek durumundayız. hayvan ve insanın birbirinden farklı olmaması: doğru ama ölümcül.

    düşünüyorum öyleyse varım denilebilir. ancak yaşıyorum o halde düşünüyorum denilemez.

    insanlara dolu ve yeşil bir yaşam vaat edilmiyor. sadece boş varlık vaat ediliyor. bu noktada ‘’hani benim yeşil vadim’’ deme hakkına sahip değiliz. önce yaşamayı öğrenmek durumundayız. önce bir karaya tutunalım: daha sonra iyi limanları da buluruz. peki, yaşamayı nasıl öğrenecek insan? bunu, insanlardan hatta tanrıdan bile beklememesi gerekir. öncelikle zincirlerinden(tarih) kurtulması gerekir. tarih zehrinin panzehiri ise tarih-dışı ve tarih-üstüdür. tarih dışı, dar ufuk ve unutabilmektir. tarih-üstü ise sanat ve dindir. bu panzehirler de acıdır. ve hatta zarar da verirler insana. ancak tedavi edicidir de. kemoterapinin vücuda zararlı olması ancak kanserin de tedavisi olması gibi.

    tanrı, ‘’kendini tanı’’ der. tanrı, hiçbir şey gizlemez ve aynı zamanda hiçbir şey göstermez de(nietzsche burada tanrı derken apollon’dan bahsediyor). peki, kendini tanı ne demek? kendi gereksinimlerini düşünmek, gereksinim diye dayatılanları yok etmek ve kaosu organize etmek. gereksinim diye yaratılanları yok etmek derken kültürü yok etmekten bahsediyor. kaosu organize etmek derken ise bir kültür yaratmaktan bahsediyor, isteme kültürü. süs, süsleneni gizler. kültür, bir süstür. isteme kültürü de bir süstür. hem kaosu organize etmek hem de gereksinim diye dayatılanları yok etmek. işte tam burada nietzsche, bir tragedyayı tutuyor, gösteriyor sonra da okuyucunun üzerine fırlatıyor ve ardından perdeyi kapatıyor. bunları yaptıktan sonra ise kapanın perdenin arkasında kahkalarla güldüğüne eminim. ha ha.
  • ilk başta anlamasamda okudukça nietzchenin yine çok güzel yaklaşımları olduğunu farkettiğim kitap. ayrıca farkına vardım ki; ben bu kitapları, düşüncelerini çok güzel ifade etmelerinden dolayı çok seviyorum.

    "ancak hakikatli kişi adil olmak için mutlak bir istence sahip olduğu sürece, her yerde düşüncesizce yüceltilen hakikate ulaşma çabasının büyük bir yanı vardır: öte yandan, daha az keskin bir göz, merak, can sıkıntısından korkma, haset, kibir, oyun dürtüsü gibi hakikatle hiçbir ilgisi bulunmayan dürtüleri, kökleri adalette bulunan hakikate ulaşma çabasından ayırt edemez. bu yüzden dünya "hakikate hizmet edenler"le doluymuş gibi görünür; oysa adalet erdemi çok ender bulunur ki, tanınması daha da enderdir ve hemen hemen her zaman ölümüne nefret edilir ondan: buna karşılık görünüşteki erdemler sürüsü her zaman saygı görerek ve caka satarak sürdürür yürüyüşünü. hakikate hizmet edenler, hakikatte çok azdır, çünkü çok az kişi adil olma yolunda katıksız bir istence sahiptir ve bunların içinde bile çok azı, adil olabilme gücüne sahiptir."
hesabın var mı? giriş yap