• sivas- almus- tokat- samsun vilayetlerinin bir kısmını içine alan osmanlı zamanı bir seraskerliktir. kazadır.
    halen bu bölgeye tozanlı bölgesi, köylerine de tozanlı köyleri denilmektedir. yüzden fazla köyü barındırır. bir çoğu alevi köyüdür.

    bir öyküde şöyle geçer tozanlı köylükleri:

    aşk-ı muhabbet

    -merhabalar ibrahim!
    - merhaba, mevlüt gardaş!
    -hayırdır şapkanı yıkmışsın kaşın üstüne tozanlı köylükleri gibi. derdin ne ola ki?
    -ah sorma derdimi? öyle umarsız ki!
    -hayırdır de hele, vardır elbet bir çaresi?
    - yok be gardaşlık. yok!
    - dert anlatmadan çare bulunduğu nerde görülmüş?
    -doğru diyorsun amma o, çaresi olan dertlerdendir gardaşlık. dedim ya benim ki bir umarsız dert.
    -dün kasabaya gitmişsin zorta kazım’la he mi?
    - he ya?
    -n’ettin kasabada?
    -hiç.
    - onca zaman bir hiç için mi beklediniz? geç gelmişsin epey.
    - he ya!
    -içtiniz mi?
    -içtik biraz.
    -daha başka
    - yok daha başkası.
    -nerde içtiniz?
    -devecili ömer’in meyhanesinde.
    - hımmm! güzel karılar bulunur orada da.
    -of ulan be… off!
    -hayırdır! için yanar gibi çektin ofu.
    -yanmasında ne yapsın gardaş.
    -de hele.
    - meyhanede bir kız gördüm ki deme, içim aktı.
    -deme?!
    - he ya, dedim bile. öyle bir bakıyor ki, sanırsın gökyüzü.
    -deme?!
    - he ya, dedim bile. gözlerinden yıldızlar dökülecek sanırsın.
    -deme?!
    - he ya, dedim bile. saçları orman yangını, omuzlarına akıyor.
    - deme?!
    -he ya, bir burnu var, düzlükte koşan bir deli kısrak… bıraksan bin bir renk çiçeğe konacak arı, bıraksan…
    - deme?!
    -he ya, hele gerdan çukuruna ne demeli…! aha şu bizim köyün tekmil erkekleri ölseler o çukura gömülmek diler. bir gerdanlık takmış ki sorma? tüm muradını almış bir peri kız gibi salınıp duruyor meryem’in ince boynunda.
    -adı meryem miymiş?
    - ne bilem adamın meryem diyesi geliyo. gara kaş, gara göz. bakışında insan tüm günahlarından arınıyor.
    -sormadın mı?
    -soramadım, dil mi kaldı bende! unuttum bildiğim bütün kelamları.
    - deme?!
    - he ya, bana yeni bir dil bağışladı. onu gördüğüm göz eski gözüm değildi.
    -esas mı?
    -vallaa! aha şu yürek diye taşıdığım bunca zaman, anladım ki yürek değilmiş. nasılda çarptı, nasılda sığmadı göğsüme…
    -derdin büyüğüne düşmüssün ibrahim.
    -deme mevlüt gardaş.
    - he ya dedim bile.
    - maytaba alma beni, lavet geçerek.
    - olum, lavet geçilmeyecek adam mısın?!
    -deme?!
    - dedim bile… bak bana ibrahim! meyhane garısından adama karı olmaz. olsa da çocuğuna ana olmaz. olsa da sende o karıya yetecek para bulunmaz.
    -deme gardaşlık…
    - dedim bile. sen bir garip çingenesin, gümüş zurna neyine ibrahim. bak, merketin veli’nin kızı hayriye havgalı sana, sende biliyorsun. sana karı; anana-babana gelin olur.
    - ahh ahh! içimdeki yangını bir bilsen, salacağın suyunun altına dursam zemrehirde soğumam. neydeyim ben hayriye’yi. bu yüreği yakan odun hayriye’nin ormanının odunu değil gardaşlık.
    -bak gardaşlık, tilki deliğine sığmamış ardına birde çalı bağlamış, derler. senin başında koca bir fukaralık var… rençber adamsın… tarla bu sene verdi mi, fare deliğinde ölmeden bir kış geçirirsin. mevsim kurak gitti mi, itten rezil olursun. tuz, gaz, gübre her sene zam alıyor üstüne. senin buğdayın, pancarın her sene aynı para. bu halde ki adama sevmek günah. hele hele kasaba karısını sevmek…! hayli günah. seninki daha da beter. meyhane karısı.
    - gönül bu mevlüt gardaş, ne desen kar etmiyor.
    -garibanın gönlü mü olurmuş be biçare! ne demiş atalar, gelin halince salın, demişler. hemi de doğru demişler. hemi de en iyice demişler.
    - ne yani ölek mi biz.
    -ölsen iyi edersin ama ölmek dileyince de ölünmüyor ki! allahın verdiği emaneti taşıyoruz mezara kadar.
    - ben mezara da sığmam bu yürekle.
    -aklını başına devşir ibrahim kardeş. deveyi yardan uçuran bir tutam ottur, derler. gerisini de ben diyeyim, erkeğe bela getiren yüz gram ettir.
    -deveyi yardan uçuran bir tutam ottur, erkeğe bela getiren yüz gram ettir, he mi?
    -afferim bak. aynen öyle. kıçında don yok rüzgara karşı işiyorsun ibrahim.
    -vallah mevlüt içim yanıyor, içim. of, çekeceğim ki deme gitsin. ama ar ederim, utanırım ki sorma! derler ki, poducun ibrahim meyhane karısına yürek düşürmüş, derler ki halini bilmeden hasan dağına oduna gitmiş.
    -hemi de derler. sıpayı görmeden eşeğe binmiş, derler. horozu görmeden cücüğe durmuş, derler. hemi de kitabın orta yerinden konuşmuş olurlar.
    -bu akşam da gideceğim.
    -kasabaya mı?
    - heee!
    -yapma ibrahim! nice avratlar var en pehlivanını bile sırt üstü yatırır da tuş eder. o pehlivanların karnı güneş gördü mü bittiği andır. bir daha kalkamaz. yok olur evi ocağı.
    - mümkünü yok gideceğim.
    - elde yok avuçta yok. baban ihtiyar. iki keçi bir ineğin bağlı ahırda. onları da satıp bir karıyı seyretmeye harcama. adın bi çıkarsa, yalvarırsın allaha ki, canım niye çıkmadı?, diye.
    -içimi bana sor mevlüt gardaş! ava giden tazı gibi koşuyorum içimde. nefes nefese kalmış it gibi koşuyorum. içimde bir çırpıntı var ki sorma! kafese atılmış şahin gibi yüreğim. parçalayacak göğüs kafesimi. hele bir beli var meryem’in . sanırsın ki dar geçit bir cennet diyarından diğerine.
    -demedi deme gardaşlık, kötü evlat adamı maldan; kötü kız adamı namdan; kötü karı adamı candan eder.
    -nerden bildin meryem’in kötü olduğunu?
    - kötü olmasa meyhanelerde iki içki söyleyene kalça kıvırıp naz, niyaz eder mi? meyhane karısı köy odasına benzer gardaşlık, gireni çıkanı belli olmaz. dersin ki, köy odasının sahibi muhtardır. yanılırsın. onun da gitme vakti gelir. başkasına devreder hem mührü hem odayı.
    -tövbe de mevlüt, tövbe de.
    - desem de böyle, demesem de.
    -of ulenn, ooof!
    - bak senin ki geliyor. zorta kazım. seni meyhaneye götüren deyyus bu değil mi?
    zorta kazım: selamın aleyküm ağalar.
    mevlüt: aleyküm selam kazım.
    zorta: ne işliyorsunuz öyle damın gölgesine çömelip de?
    mevlüt: neydek. aha ibrahim’le gonuşuyoz.
    zorta: ne gonuşuyonuz hele?
    ibrahim: yoooh, öle havadan sudan. ben gasabaya gideceğdim de. gelin mi mevlüt gardaş, diyodum.
    zorta: neydecen gasabada len deyyus. tatlı mı geldi gasaba.
    ibrahim: yoooh. evde bişeyler hacet olmuş da onları alağcadım.
    zorta: yohh yooh. sen leyla’yı görecen. biliyom.
    ibrahim: leyla mı adı?
    zorta:hahaha... demedim mi ben. senin derdin hacet macet deel.. sen leylayı görecen.
    melüt:ne var var leylayı göreceğse zorta. erkek adam deel mi? görür ya da görmez. bırak alını morunu.
    zorta: hop, yavaş gel bozacının mevlüt!
    mevlüt: yavaş gelmezsem ne olacak lan zorta!
    zorta: abi celallenme hemen. ben derim ki, kel osman’ın halit yar etmez leyla’yı ibrahim’e. halit, belalı bir adam çakıllı köyü’nden. onun sermayesi leyla.
    ibrahim: doğru konuş kazım bilader.
    zorta: doğrusu bu ibrahim’im. sen ne kadar yanarsan yan. minderini altından alır hemi leyla hemi kel osman’ın halit. kendini birde bakmışsın bir kamanın ucunda böğürürken bulmuşsun. beni hiç bulaştırma böyle işlere. üç yüz kaymen varsa git halit’e. leyla’yı versin sana bir kaç saat. ama bu işin veresiyesi, pancar parası falan olmaz, ona göre! ha, içelim de belki biraz güzelleşiriz; dile türkü, yüreğe neşe düşürürüz, dersen eyvallah! lakin gerisi beni aşar. hadi size eyvallah.
    mevlüt: ilk kez doğru konuştu zorta deyyusu. o bile senden akıllı. karga bile biliyo pisleyeceği çanı.
    --ibrahaaaaam sığır geldi, gel, gel…
    -hadi aslanım ibrahim’im baban bağırıyo. kalk git evine. yarına bişeyin kalmaz. gasabaya falan da gideyim, deme bu akşam. yarın bakarız aynı derttesin. akşamına beraber gideriz. he aslanım. sıkma canını. hadi bende eve varayım. sana eyvallah.
    - hay sizin sığırınıza da, ibrahim’inize de, içim yanıyor ooof ulen ooof!
    ***

    ibrahim’in gönlüne düşen sevda anlar mı laftan. siz de bilirsiniz ki sevda bu, anlamaz. anlamadı da. geç vakit kasabaya vardı. içtikçe ibrahim, leyla göz süzdü. coştukça ibrahim, leyla kalça kıvırdı. ibrahim babasının kefen parası diye sakladığı parayı savurdukça leyla nazlandı, niyazlandı. bir ara geçti kendinden ibrahim, bağırdı. alıp da kaçırmak istedi leylayı. kaçırıp da deveci düzüne düşürmek. düşürüp de izini kaybettirmek. kaybettirip de o güzel leylan’ın muradına ermek. kaptı bileğini leyla’nın. ibrahim bir zayıf adem oğlu. allah iş vermiş; çalışmış ama aş vermemiş ki kursağı dolsun, bünyesi tavlansın, etlensin. bir yumrukta indi yere. üç beş kişi tepindi üzerinde. sonra ne oldu nasıl oldu bilinmez, bir kama karın boşluğundan ilkbahar yağmuru gibi girdi. yüzünde bir ekşime görüldü ilkin; sonra bir gülümseme, bir rahatlama…. iki yana düştü koları. gözleri bir boşluğu çağırır gibi… ibrahim, uzandı yere yüzükoyun. dudağından kan sızarken mutlu bir tebessüm yayıldı yüzüne.
    halit ve adamları topu topu üç gün kaldı karakolda. sonra da kimin öldürdüğü bilinemedi ibrahim’i.
    leyla, başka bir kasabaya gitti. hala göz süzüp kalça kıvırmakta. nazlanıp niyazlanmakta. yakmakta erkeklerin yüreğini. yıkmakta ara sıra evleri ocakları. mal gibi alınıp satılmakta kirli tezgahlarda. kadınlığın yazgılarından birini yaşamakta. üç kuruşa peşkeş çekilmekte, meze niyetine. leyla bu durumdan mesut mu bilinmez ama mesut görünmekte. hayalinde istanbul yosmalığı... ama ha yaşlandı ha yaşlanacak. meyhanelerden kesildi mi nasibi, otoyollara düşecek üç kuruşa… bundan ki, almalı bugünlerde vesikayı. en azından sigortası olur; emekliliği, garanti bir işi…

    halit, önce tövbe edip hacca gitti-geldi. sonrasında, namaza niyaza adadı kendini. daha da çoğaltıp imanını, cami yaptırma ve yaşatma derneği kurdu. topladığı paralarla ufak bir mescit yaptırdı. açtığı kuru gıda toptancılığı dükkanını da bu paradan artanla kurulduğunu söyleyenlerde yok değil, günahı söyleyenin boynuna. allah gıybet edenlere büyük azaplar yüklemiştir.hacı mürteza’nın on dört yaşındaki kızını, kendine karı etti. daha sonra işleri büyütüp belediyeden su ve yol ihalelerini aldı. sonra doğudan onbeşlik bir kız daha getirip ikinci karı olarak koynuna soktu. ne hacı mürteza itiraz etti duruma ne hacı’nın kızı. şimdilerde halit ermişoğlu ve ortakları koll. şti’nin münferit müdürü, hacı halit bey.
    mevlüt,
    bulunca yiyor. bulamayınca şükrediyor. bağdat’ın köpekleri gibi.
    zorta kazım:
    son dolandırdığı adam, deveci savcısının ahbabı çıkınca hapse girdi ilkin. sonra birkaç dolandırıcılık sonrası parayı bulup istanbul’a kaçtı. yapımcı olmuş. dizi çekiyormuş televizyonlara. ya da bu laf da zorta’nın yalanıdır, bilinmez. bir de sosyal demokrat bir partiden belediye meclis üyeliği yapıyormuş. adı, bir daha ki seçimlerde milletvekiline geçiyormuş.

    2007- antalya

    engin akbaba
  • kelkit vadisi'nin batı ucu tozanlı'dır. dumanlı, asmalı ve tekeli'nin yurdudur. suyu ve ağacı boldur. düz arazisi pek yoktur. köylerinin bir kısmı alevi bir kısmı sünnidir, alevi sünni karışık köyleri de vardır. okur yazar adamı pek azdır, gurbetçisi çoktur. ölünce dağlarına gömüleyim isterim.

    yöreyle ilgili fikri karaman'ın çalışmaları vardır.
hesabın var mı? giriş yap