• 1908 yılında floransa'da doğmuş olan tıtus burckhardt, basel'li aristokrat bir aileye mensuptur. heykeltraş bir babanın oğludur ve meşhur sanat tarihçisi jacob burckhardt'ın da yeğenidir. sanat eğitimi sırasında "doğu sanatı"na ilgi duymuş, fas'a gitmiş, arapça öğrenmiştir.

    yirminci yüzyılın gelenekçi düşünce okulunun önde gelen temsilcilerinden olarak bilinir.
  • babası heykeltıraş carl burckhardt, amcası ünlü tarihçi jacob burckhardt, ailesi de aristokrat olarak olunca küçük yaşta sanata ilgi duymuştur ve doğu sanatına yönelmiştir. genç yaşta fas'a "batı'nın ne kaybettiğini öğrenmeye" gider, orada arapça öğrenir, tasavvuf ile meşgul olur ve bir süre sonra da müslüman olur.

    islam sanatı, dil ve anlam titus burckhardt'ın son eseri, aslı 1974 basımı; taşkışla'da kütüphanedeki kitabın basım tarihi 1976; fotoğraflar roland michaud, fakat klasik yayınları'nın basımında o fotoğraflar kullanılmamış. ve seyyih hüseyin nasr'ın önsözü var. klasik yayınları'ndan ekim 2005'te turan koç çevirisiyle çıktı kitap. sağolsunlar, çünkü böyle bir eserin bu kadar sene çevrilmemiş olması çok acı.

    islam sanatı üzerine kafa yoran pek çok insan tarafından en önemli kaynak kitaplardan görülür titus burckhardt'ın kitabı. islam sanatı alanındaki araştırmaların kısırlığı iki sebebe bağlanabilir kabaca; müslümanların muzdarip olduğu kendileri hakkında düşünememe/kendilerini anlayamama/tanıyamama derdi ve batılı araştırmacıların hikmetten bihaber oluşu, islam sembolizmi bilgisinden mahrum bakış açısı.

    işte tam da bu sebepten ötürü titus burckhardt islam sanatı konusunda konuşmak için doğru bir yerde duruyor; çünkü islam sanatı'ı anlayabilmek için gereken derinliğe vâkıf. tasavvuf ehli olduğu için islam sembolizmine ve islam'ın batınî yorumlarına da aşina elbette. kitapta sıklıklı vurguladığı şey, islam sanatı'nın insanî temellerinin hikmet ve becerinin elele vermesiyle doğduğu. kitabın ele aldığı ilk mimarî yapı, kâbe. kâbe'nin ibrahimî kökenlerinden, ilahi mesken özelliğinden, merkez fikrinden, küp şeklinin barındırdığı anlamlardan, eksen fikrinden, doğuya yönelen bütün kiliselerin eksenlerinin paralel oluşuna karşın kâbe'ye yönelen camilerin eksenlerinin tek noktada kesişmesinden bahseder. (titus burckhardt sadece islam sanatı konusunda değil, bütün kutsî sanatlar konusunda bilgiye sahiptir; sacred arts serisinde; the foundations of christian art diye bir kitabı da vardır) ikinci bölümde müslümanların inşa ettiği ikinci yapı olan, kubbet-us sahra'yı inceler. kubbet-us sahra müslümanlar tarafından inşa edilmiş olsa da, bizans sanatına aittir her yönüyle. 688-692 yılları arasında kurulduğu düşünülürse zaten islam sanatı'ndan bahsedilecek bir tarih değil henüz. ardından emeviler'e geçer; av çadırlarıyla, kışlık ikametgâhlarıyla, avlanma sahneleriyle, dans eden rüküş kızlarıyla, cambazlarıyla soytarıyla emeviler din dışı ve tamamen paganist, hem helen etkisinde hem bedevilik etkisinde, eklektik bir sanat anlayışına sahiptir. muzaffer emevi sultanlarının bu gösterişçiliği, tevazudan ve zariflikten uzak hali islam sanatının başlangıçtaki sendelemesidir. fakat burckhardt'ın da dediği gibi, bu tavırlar islam'daki yoksulluk ruhunu öldürmekten acizdi ve nihayetinde islam sanatı güzellikle sadelik arasındaki mükemmel dengesini bulacaktı. ve biz burckhardt'ın kitabında bu seferi adım adım izleriz. kitabın sanatın diğer dallarıyla ve motiflerle devam eder; iran minyatürü, hüsn-ü hat, arabesk, ışığın simyası, kümbetler, kıyafet sanatı, ve sonunda terkib bölümünde islam sanatı'nda zirveye ulaşmış çeşitli camileri inceler. osmanlı camileri'ne diğer camilerden farklı olduğu için ayrı bir yer ayırır; sinan'dan üstad diye bahseder. osmanlı camileri burckhardt'a göre herhangi bir terkibin en üst noktasıdır ve hikmetin, becerinin yanısıra fonksiyonelliği de barındırır. anadolu'da zaten merkezi kubbeli camiler inşa etmiştir türk beylikleri, fakat muazzam bizans mimarisinin de etkisiyle yeni bir tarz geliştirir osmanlı. sinan'ın camilerini tek tek inceledikten sonra tac mahal ve isfahan şah mescidi incelemesiyle son bulur.

    iki yüz küsür sayfa islam sanatı'na giriş için elbette az, bu yüzden kitap çok kesif metinlerden oluşuyor. kitabın son cümlesi ise:
    allah güzeldir, güzeli sever.
  • latince; memeleri burkulası.
  • "floransa doğumlu (1908) titus burckhardt, alman asıllı bir isviçrelidir. basel’li âilesi ve çevresi aristokrat ve sanatçı kimselerden müteşekkildi. şöyle ki babası carl burckhardt tanınmış bir heykeltraş, amcası jacop burckhardt ise eserleri çeşitli dillere çevrilmiş olan -türkçe de bunlardandır- 1900’lerin ünlü sanat tarihçilerinden biridir. burckhardt ilk öğrencilik yıllarını basel’de, gelenekselci ekolün kurucularından frithjof schoun’la birlikte geçirdi. hiç şüphesiz bu bir rastlantı ya da tesadüf ile açıklanacak bir hadise değildi. zîrâ kimi ruhlar/canlar birbirlerine ezelden âşinadırlar. söz konusu âşinâlık ileriki yıllarda, bu ezelî dostluğu daha da pekiştirecekti.

    âilesi sanatçı olan burckhardt, erken yaşlarda sanata ilgi duymaya başladı ve âilesi tarafından bir kara kalem ressamı olarak yetiştirildi. kıta avrupasında döneminin sanat merkezleri olan italya ve isviçre burckhardt’ın uğrak mekânları oldu, onun sanat çevreleriyle ilişkiye geçtiği ülkelerin başında yer aldı. bu sâyede burckhardt, batı sanatının imkânları ile buluştu, sınırlarını gördü. doğu sanatına yöneldi. doğu sanatına ve teorik zeminine olan bu merakı dolayısıyla burckhardt’ın yolu fas’a düştü. protestan bir geçmişten gelen burkhardt için fas, pek çok hususta bir kırılma noktası, pek çok meselede bir dönüşüm imkân ve mekânı oldu. fas’ta 1934 yılında islamiyeti benimsedi. kuzey afrika’nın yaygın tarikatlarından şâzeliyye’nin darkaviyye koluna intisap etti. gelenekselci bakış açısında pek çok çağrışımları bulunan ibrâhîm ismini ve ikinci bir isim olarak da izzeddîn’i aldı. bu yıllarda klasik islam ilimlerinin dili olan arapça’yı güzel bir şekilde öğrendi. ayrıca tasavvufun klasik eserlerinin okunup şerh ve mütalaa edildiği karaviyyîn medresesi’nde, ihyâü ulûmi’d-dîn (dîn ilimlerinin canlandırılması) derslerine katıldı. ona göre imâm gazzâlî’nin bu eseri fıkıh ile tasavvuf arasında, yani ilm-i zâhir ile ilm-i bâtın arasında uzlaştırıcı bir rol oynamaktadır.

    1940’lı yılları takip eden ve 1970’li yılları bulan uzun zaman zarfı burckhardt’ın yayıncılık yıllarıdır. geleneksel kent mimarisi ve kutsal şehirlere dair prestiji yüksek sanat kitaplarının neşrinde titus burckhardt öncü oldu. lozan ve olten’deki urs graf yayınevinin sanat yöneticiliği ve danışmanlığını yaptı. önemli batı klasiklerinin tıpkıbasımlarını gerçekleştirdi.

    mekânın sağladığı imkândan söz etmiştik… yine bir mekân ve imkân… seyyid hüseyin nasr ile birlikte 1966 yılında şam’da ibnü’l-arabî’nin türbesini ziyaret… bu ziyarete bir makalesinde değinen nasr’ın izlenimleri kanaatimizce çok önemli:

    “ibn arabî’nin türbesinde fevkalede berrak bir kalbe sahip bir velî görüntüsü veren burckhardt, doktrin yönünü böylesi bir derinlik ve anlayışla incelediği hakikatin varlığıyla dönüşmüş bir erdemi ve aydınlanmış bir ruhu kendi nefsinde birleştirmişti.”

    burckhardt’a mekânın sağladığı imkâna değinmeye devam edelim. fas… burckhardt’ın geleneksel sanat ve kültürü özümsediği mekânlardan biri… fas burckhardt’ın aslında gözde mekânı… eserlerinde burckhardt fas’ın sosyal hayatı ve geleneksel yaşam tarzını yorumlamakla kalmaz, şehrin tarihi doğasının muhâfazasına ve geleneksel sanatların ihyâsına katkıda da bulunmuştur. unesco adına 1972-1977 yılları arasında şehrin imarı ve restorasyonunda danışmanlık yaptı. bütün bu çabaları isminin, hâlen fas’ta geniş çevrelerce tanınmasına ve saygı görmesine vesile olmuştur. sanat ve mimârî alanındaki teorik vukûfiyeti, üçer yıllık periyodlarla verilen ağa han mimarlık ödülleri’nin 9 kişilik büyük jürisinde, 1980 ve 1983 yıllarında olmak üzere iki kez bulunmasına ortam hazırladı. uzun bir hastalık dönemi geçirdi. 15 ocak 1984’te 75 yaşında lozan’da hakk’a yürüdü."

    http://www.sabahulkesi.com/…e-tasavvuf-ercan-alkan/
  • (bkz: şazeliyye)
hesabın var mı? giriş yap