• 15 temmuz'da çıkacak olan yeni, taze interpol albümü.
  • interpol'ün 15 temmuz 2022 tarihinde yayınlanan, grubun üyelerinin pandemi zamanının buhranlı günlerini grubun standartlarına göre daha optimist bir tarz ile notalara döken yedinci stüdyo albümü. eğer grubun ilk iki albümünü dinleyip grup hakkında beklentileri tavana çıkardıysanız kesinlikle çarpıp yere çakılacağınız bir albüm fakat grubu uzun süredir takip ediyorsanız beklentileri temperlemişsinizdir diye düşünüyorum. üzücü ama tarihin tekerleği her zaman ileri doğru dönmüyor. bazen de elimizdeki ile yetinmemiz lazım ve the other side of make believe'in bize bu imkanları vermediğini söylemek de tefride girmek olur.

    grup yaratıcılık konusunda sınıfta kalmaya devam ediyor. ne zaman ki eksperimental bir işe girişelim denilse ya "greenwich" şarkısında olduğu gibi daniel kessler'in müstesna gitar riffi üretme becerileri; biteviye, kulak tırmalayıcı back-vokaller tarafından tahribata uğruyor ya da "big shot city" şarkısının sonundaki gibi eskiden interpolü özel yapan tremelo gitar melodilerinin olabilecek en itici kombinasyonunu görüyoruz. nerede "nyc" şarkısındaki gibi tereyağından kıl çekercesine sahneye giren gitarlar, nerede bunları üreten genç dimağlar?

    muhtemelen grubun kreatif kısmı denizin dibini boyladı fakat interpol'ü interpol yapan başka bir özellik albümde sergilenmeye devam ediyor: basitliğin cazibesi. interpol, "renegade hearts" kadar tekdüze de olmayan fakat minimal risklerin alındığı, mikro elementlerin eklendiği, radikallikten kaçınılan "toni" gibi şarkılarda etkilemeye devam ediyor. interpol'ün stereotipik cilveli gitar akorlarının devamlı basıldığı "toni"deki catchy piyano ve benzer bir şarkı olan "gran hotel"deki nakarattaki desendan gitar melodisi, grubun alması gerektiği yol üzerine büyük bir rehber teşkil ediyor.

    albüm; genel olarak kohezif bir görüntü çizse de verilen ufak kararlar, bazı şarkılar üzerinde yıkıcı etkilere yol açıyor ve şarkıların arasında büyük bir kalite farkı yaratıyor. "fables"ın sonunda paul banks'in vokalleri, yüksek perdeye çıkmak isterken helyum gazı çekmiş bir insanın konuşması gibi hissettiriyor ve güzel enstrümantale rağmen bütün ciddiyet bozuluyor. "passenger"da ise şarkı her ne kadar basit arpej tekrarından oluşsa da tek nota boşa gitmiyor ve interpol'ün "antics" albümü sonrasını kapsayan diskografisine yapılan en büyük katkılarından biri olarak tarihe geçiyor. hala kendilerini sıradan rock gruplarından ayıran özelliklerin varlığını çok iyi ayarlanmış ve zamanlanmış vokallerin de katkısıyla öğrenilememiş çaresizliğin tecessümünün yaratımıyla bize hatırlatıyorlar.

    uzun lafın kısası interpol, turn on the bright lights'ın yaratıcı günlerine geri dönecek potansiyelleri kaybettiğini bir kez daha hoşnutsuzca gösteriyor ve risk almaktan oldukça korkuyorlar çünkü sonuçları felaket oluyor fakat yapılan 1-2 spot-on mikro değişiklikler ile müziklerini hafif reforme etme çabaları bazı şarkılarda çok olumlu sonuç veriyor ve gelecek zamana umutla bakmamızı sağlıyor. daha da önemlisi şimdiki zamanda verilen 45 dakikamızın boşa gitmediğini gösteriyor..
  • editors'tan the back room, radiohead'den ok computer bekleyenler olarak interpol'den totbl beklemeye devam ediyoruz. yobazız, gericiyiz, ilerlemeye karşıyız. aynısından istiyoruz, "ıh ıh" diye parmağımızla gösteriyoruz.

    vallahi carlos d'yi özledik.
hesabın var mı? giriş yap