• j t leroy'un ikinci kitabı (ilki için bkz: sarah). yazarın kendi yaşamından çeşitli anılarla yoğurduğu bir başka yol hikayesi, annesi çorap değiştirir gibi erkek değiştiren ergen bir oğlanın annesiyle ilişkisi, şiddet ve seksin doğurduğu burukluk ve sonucunda masumiyetin yitimi gibi renkler taşıyan bu roman yazarının başarısını pekiştirmekle kalmamış, aynı zamanda j t leroy'un chuck palahniuk gibi yazarlarla beraber anılmasını sağlamıştır.
  • cannes film festivali 2004 de gosterilmis, karanlik, depresif, rahatsiz edici, bir o kadar da sahaser otesi bir film. film sanki hollywood sinemasina karsi yazilmis bir manifesto seklinde. hollywood sinemasinin dunyaya yaydirdigi her ne kadar oge, olay, karakter, kurgu varsa bu film hepsini yikiyor. bu filmi izlemek adeta en yakin arkadasinizin kabuslarini izlemek gibi bir duygu, film boyunca filmin bas karakterinin basindan gecen tum rahatsiz edici olaylar sizi ne kadar rahatsiz edip, icinizi karartsada yine de gozlerinizi filmden bir sahne bile ayiramiyorsunuz. film bitince sanki saate 100 km giden bir tren altinda kalmis ve olaydan sag saglim kurtulmus gibi hissediyorsunuz kendinizi, aglasaniz mi?, sevinseniz mi bir turlu karar veremiyorsunuz.
  • asia argento'nun cannes film festivali 2004'de director's fortnight'da gosterilmis filmi. fransiz elestirmenler tarafindan oldukca begenilen film, amerika'nin unlu film magazinlerinden olan variety, screenve hollywood reporter tarafindan yerden yere vuruldu. tabii hic sasirtici degil bu durum. amerikan film dergilerinde yazan, ucla, nyu, usc'yi "biz filmin tarihini, gelmisini gecmisini biliriz, film bizden sorulur" egosuyla bitirmis degerli yazarlarin sadece filmi okulllarinda ogrendikleri kurallara gore degerlendirdikleri ve kurallar bozuldugu an film film olmaktan ciktigi icin boylesine kurallara aykiri ve kendi capinda gercek disi gozukurcesine igrenc ve yasanilmaz bir hayati butun karanligiyla ve kurallara uymazligiyla yansitan bir filmi begmemeleri cok dogal. her zaman fransiz yeni akiminin etkisi altinda olan fransiz elestirmenlerse kurallar ve film yapisindan cok konuya ve gosterilenin seyirci ustundeki etkisine dikkat ettikleri icin bayildilar asia'nin filmine. sevgili amerikali yazarlarimiz diyor ki bu film episodik, karakter inis cikislari yok, senaryo bir cizgi uzerinde ilerliyor, iyi yazilmamis, birinci ikinci bilmemkacinci act nerede? biz diyoruz ki: sen git de o screenwriting 101 derslerini ucla deki hayranin olarak yetisen undergraduatelere anlat. film mi yapiyoruz, formul mu kuruyoruz belli degil. sanki matematik ya da fizik dersi.. olayin sanatsal degeri, izleyici uzerinde biraktigi etki, drami, gucu, duygusu, duyusu formullerde mi gizli sadece? bu soruyu sormak istiyorum bu yazarlara.
    filmin konusu ise kisaca dengesiz ve asiri dinci bir aile de yetisip kendini bu hapishaneden kurtarmis ve hayatin karanlik yollarina dalmis egoist, dusuncesiz ve dejenere bir annenin (asia argento), evlat edilinmis ve klasik bir amerikan cocugu gibi yetistirilen oglunu yanina alip kendi hayatiyla tanistirmasi ve oglunun bu surec icinde annesinden nefret eden bir cocuktan, annesinin kopyasi -hem fiziksel hem karakter olarak- olan bir gence donusum sureci ve bu surecte basindan gecen inanilmaz derecede rahatsiz edici olaylar. cocugun yavas yavas annesiyle bir butun haline gelip, filmin sonlarina dogru bir insanmiscasina hareket etmeleri filmi inanilmaz kilan etkenlerden biri. bu sureci agziniz acik bir sekilde izliyorsunuz. evet film episodik ve giris gelisme sonuc seklinde bir konusu yok ama boylesine yapilmis formulaik hollywood filmlerinden cok daha ilginc ve etkileyici. ayrica marilyn manson'i normal bir insan seklinde, makyajsiz, kisa sacli ve normal giyimli gormek oldukca ilgincti. hic de fena bir oyuncu degilmis oysa ki manson.
  • 8 nisan'da ulkemizde gosterime girecek ve merakla beklenen film bu.

    http://www.asiargento.it/film/film.html

    http://www.intersinema.com/film/film.asp?id=904
  • çoktandır etmediğim kadar yerli yerinde, hissederek, amiyane tabirle ağzımı dolduran bir "orrospuçocuu", efendim bir "senninbenamınakoim" gibi laflar eşliğinde yarısında terkettiğim film.
  • the heart is deceitful above all things, and desperately wicked: who can know it? (kalp her şeyden fazla aldatıcıdır ve degi$tirilemez derecede kötüdür)
    (bkz: jeremiah) 17:9

    filmi izleme sonrasi editi:
    hollywood filmlerine merakliysaniz bu filmden uzak durun, bünyeniz kaldirmayabilir.
    1/2 uma thurman + 1/2 courtney love = asia argentino (the magnificent)
  • dogville bile bu filmin yanında ayşecikli hayat sevince güzel kıvamında kalır..
  • belirli akımların,müzisyenlerin,filmlerin,spesifik modanın etkisinde büyümüş bir neslin hepsine aynı hisleri yaşatabilecek bir film.kabuslar,hayalgücünün insanı kusturacak kadar coşması,akıllarda şekillenen görüntülerin o kadar siyah-beyazdan uzak,o kadar alacalı,acımasız,sevimsiz ama karşı konulamayacak ölçüde seyri ve mıncıklaması zevkli olması oldukça tanıdık geliyor film akarken.türk filmlerinde en merhametsiz anne rolünü kapan lale belkıs bile asia argento'nun karakteri yanında cenneten düşmüş sarışın gibi kalıyor.öte yandan argento,içinizde gerçekten çok çok acımasız ve leş gibi bir kadın beslediğinizi,o kadının yalnızca yeteri kadar cesur olmadığını,olursa bütün evrenin ağzına sıçabileceğini gösteriyor.bir erkek çocuğunun 5-6 yaşlarında extacy kullanmaya başlayıp,orospu mu striptizci mi yoksa sofistike bir punk mı olduğu anlaşılmayan bir anneyle bir eyaletten diğerine sürüklenip,annesinin ellerinden şişelerce zehir içip,çeşitli adamlar tarafından tecavüze uğrayıp, yalnızca çocukların değil yetişkin bir insanın bile karşılaşmayı ömür boyu istemeyeceği olayların içinde büyümesini korkutucu,ürkütücü ve iç bulandıran bir üslupla anlatan inanılmaz bir film.
    filmin etkisini ise anlatmak imkansız.çok tanıdık olmakla beraber aslında asla tanıdık olmamasını dilediğiniz,yaşanabilitesi bir kenara bir daha hayallerinize uğramamasını istediğiniz olayların bir bir anlatılışı ve küçük bir çocuğun bu olaylar karşısında insanüstü bir soğukkanlılıkla yaşamaya devamı en dehşete aşina olmuş bünyeyi bile tepetaklak ediyor.enformasyon yorgunluğundan artık ne istediğini bilmez hale gelmiş izleyici irrasyonel durumları vurgulayıp gerçekçi eğilimleri reddeden akımlara sözde bağımlılık göstermeyi bırakıp, kömürden kafalar yontup,palyacovari sırıtışlara kan ağlatarak kendini ifade eden küçük bir çocuğu takdir etmeye başlasa da bu tip filmlerin ciddi bir yeri olsa artık dedirtiyor.*
  • alkım yayınları'nın iyi bir iş daha yapıp yayınladığı kitap. sarah 'nın izini sürmek isteyenlerin hatırına...
  • filmi için, eksik kalmış diyemeyeceğim, ama tamam olmuş da diyemediğim yapıt.
    atmosfer tamam, oyuncular iyi oturmuş...
    ama ne bileyim, belki onca pisliğin içinde şiirsellik aradığımdan.
    kitap başarmıştı çünkü bunu...

    âni edit: annesini sevmeyenler sakin bir zamanlarında seyretsinler...
    okumaktan sözetmiyorum bile...
hesabın var mı? giriş yap