• king vidorun 1928 yilinda cektigi ve sessiz sinemanin doruk noktalarindan biri olarak gorulebilecek hayli depresif (oyle hatirliyorum en azindan) film.
  • bir operation ivy şarkısı

    wrenched into the world, deanaesthetized
    blurry images fight their way through halfway opened eyes
    awakened by alarm fifteen minutes of hygeine
    twenty minutes of eating thirty seconds to the door
    i looked outside i looked into the eyes
    of the impersonal mob i've seen a thousand times before
    feelings under covers like books on a shelf
    if we're scared of one another
    must be scared of ourself
    more than just another crowd
    we need a gathering instead
    drink drink in the badlands liquid bread for the poor
    another member of the crowd goes down to drown at the liquor store
    choose your escape in the heartland
    of product and demand when you feel like a wasp in the swarm
    you gotta get away anyway that you can
  • 2 dalda oscara aday olan film.
    en iyi yönetmen ve en iyi sanatsal film dallarında.
    (bkz: king vidor)
  • "kalabalığın ne kadar büyük olduğunu bilmeyiz, karşısında ne olduğunu da... ta ki bir adım dışına çıkıncaya dek."

    sessiz sinemanın eleştiri dozu en yüksek filmlerinden. başlangıçtaki kalabalık, apartman ve ofis çekimleri hayran eder ki daha sonra da orson welles gibi büyük yönetmenler tarafından da kullanılacaktırlar.
  • şu parçasında 00.54'te başlayan plan nasıl ve ne şekilde çekildi ?
    yuh ama.
  • american dream'e 1928'de atılan tokat. kalabalıktan olmamanın nen kadar zor olduğunun hikayesi, her devrin filmidir.

    ayrıca o dönem amerikasında reklam dilinin ne derece olduğunu gösterir. eğer o reklam şimdi yapılsaydı muhtemelen feminist istilasına uğrardı.

    you furnish girl we'll furnish the home
  • "we do not know how big the crowd is, and what opposition it is... until we get out of step with it."

    king vidor'un bireysel ölçekte insanın çaresiz ve umutsuz hissederken dahi çabalamaya ve kendiliğinden bulamadığı umudu -gerçeklerin son derece farkında olsa ve bu bir anlamda kişinin kendi kendisini kasten kandırmaya teşebbüsü anlamına gelse dahi- yine kendisi için yaratmaya çalıştığı; toplumsal ölçekte ise müthiş bir eleştiride bulunduğu sessiz filmi. bunu özellikle belirtme ihtiyacı hissediyorum çünkü sessiz olduğunu kabul etmek çaba gerektiriyor, nitekim bazen bazı şeyler sözsüz çok güzel anlatılıyor.

    evet, film özel olduğunu düşünürken aynılaşmakla, bir olmaya çalışırken herkesleşmekle, farklı bir şey yapacağını hayal ederken amiyane tabir ile sistemin bir parçası olmakla ve kalabalığın içinde kaybolmakla ilgili. vidor'un bu eleştirisi, daha filmin başında amerika'nın kuruluşunun 124. yılı kutlanırken (bkz: kalabalık) evlerden birinde çok daha önemli bir olayın gerçekleşmesiyle (filmde tam olarak bu ifade edilir) yani kahramanımızın doğumuyla seyirciyi karşılar (bkz: bireysellik). ve o andan itibaren bu, gerek daha ince ve örtük gerekse de daha bariz örneklerle pek çok kez karşımıza çıkar.

    karakterimiz (yani sims), toplumun kendisinden uymasını beklediği döngünün yavaş yavaş bir parçası hâline gelmeye başlamış; güzel bir kadınla tanışmış, evlenmiş, çoluk çocuğa karışmıştır. ancak bir gün bir talihsizlik yaşanır ve çocuklarından birisi kaza geçirir. bu talihsizliğin yarattığı şok ve dehşet, beraberinde çaresizliği ve insanın umut bulma çabasını gözler önüne serer. sims, hasta bir hâlde yatakta yatmakta olan çocuğu rahatsız olmasın diye önce ev ahalisini susturur, ardından pencereye çıkıp sokaktakilere sessiz olmalarını işaret eder. bu da yetmeyince dışarıya çıkar, kalabalığın bir parçası haline gelmiş insanların önüne geçip onlara sessiz olmaları çağrısında bulunur. ve o an içinde bulunduğu çaresizlik, yalnızlık, korku, umutsuzluk ama yine de tutunacak bir şey arama (kendini kandırma ihtiyacı da denilebilir) yüz ifadesinden ve hareketlerinden taşar ve bizimle buluşur. (filmin en vurucu sahnesi burası olabilir). bu andan hemen sonra karşısına bir bekçi geçer ve ona sırf çocuğu hasta diye koca dünyanın durmayacağını söyler ve vidor, eleştiri oklarını bir kez daha kalbimize saplar.

    ama isabet ettirmiş olmakla yetinmeyen vidor, bu eleştiri okunu ilerleyen sahnelerde biraz daha ileri iter... sims, mary ile tanıştığı gün bir hokkabaz görürler ve onu işaret ederek "babası bir gün başkan olacağını hayal etmiştir kesin." diyerek gülüşürler. nitekim olay örgüsü ilerler ve sims, kendisini bir gün hokkabazlık yaparken bulur. bu an, bizi filmin en başına götürür; doğumu, ülkesinin kuruluşuna kıyasla daha büyük önem arz eden sims, henüz küçük bir çocuktur ve arkadaşlarıyla vakit geçirmektedir. çocuklardan birisi, ona büyüyünce ne olacağını sorar ve sims, "babam bir gün büyük bir adam olacağımı söylüyor." der...

    ne bireysel ölçekte ne de toplumsal ölçekte vidor'un eleştirileri ve değindikleri bu kadarla biter. ancak tercihini şaşaalı kostümlerden, göz alıcı kadın ve erkeklerden ve romantik bir atmosferden yana yapan hollywood, toplumsal koşulların bireyin üzerinde yarattığı enkazı ve bunalımı tasvip etmez ve vidor'un o dönem çalıştığı yapım şirketi, filme yedi ayrı son çektirir. filmin mevcut sonu dahi bu ultra gerçekçiliğe (şahsen) pek de uygun düşmez. neticede herkesleşmek büyük meziyet ister.
hesabın var mı? giriş yap