• 1954 amerika-italya yapımı ava gardner ve humphrey bogartın rol aldığı bir sinema klasiği. yönetmen joseph mankiewicz. yardımcı erkek rolündeki edmond o'brien'a yardımcı erkek oyuncu oskarı getirmiştir. madrid'de dans* ederken gördüğü ava'yı beğenen yönetmen humprey onu romaya götürerek ünlü bir yıldız yapmaya karar verir ve öğütler ''kendini kendi ışığınla aydınlatmasını bilmelisin, bu ışık gözlerinde, saçlarında, dudaklarında parıldamalı" .
  • contes montes, herkesin esitligi ve kursunun aniligi iki can satin alir ucuz can pazarindan. toplam iki kursun 400 000 tl den 800 000 tl ye iki can ama pahalisindan. biri kontes otekisi akillanmaz bir muptela

    (bkz: bok yoluna gidilen bir ask hikayesi)*
  • üstat reşat ekrem koçu'nun istanbul ansiklopedisi'nde başlı başına bir madde olarak yer alır.
    (bkz: resad ekrem kocu)
    (bkz: istanbul ansiklopedisi)
  • humphrey bogart’ın 1957’deki ölümünden once yapmış olduğu son filmlerinden biri. film, yağmur altında bir cenaze merasimi ile açılır. hikaye, ünlü bir yazar ve yönetmen olan harry dawes’in (bogart) ağzından, muhteşem güzellikteki bir hollywood yıldızının mezarı başındaki geri dönüşlerle anlatılır.

    yetenekli, bir zamanların parlak çocuğu ancak şimdilerde yıldızı sönmeye başlayan yönetmen harry, ispanya’da ikinci sınıf bir klüpte dans eden flamenco danscısı maria vargas’ı (ava gardner) gördüğünde ondaki parıltıyı hisseder ve kendisini tekrar zirveye çıkmak için bir son şans olarak görür.

    1950lerin sinderellası maria, harry’nin desteği ile cam ayakkabıyı giyer; kısa sürede şöhrete, paraya ve aşka kavuşur. kurtlar sofrasına meze niyetine sunulan maria zeki ve güçlü karakterli bir kadındır. kirpikleriyle nişan alıp, gözleriyle öldürse de, aşk karşısında çaresizdir. sevgi dilencisi gibi bir erkekten diğerine gidişlerinin sebebi aşkı bulma arzusudur. mum gibi yakarken yanan, eriyen bir kadındır maria.

    1950lerin ahlak anlayışından olsa gerek bağımsız ruhu, hayal kırıklığı yaşadığı evliliğine sadakatsizliği, yine evlilik dışı hamileliği, kıskançlık cinayeti ile cezalandırılır.
  • hazin ve güzelce bir külkedisi masalı çeşitlemesidir. yine de, her izleyişimde, senaryonun keskin virajındaki fizikselliğe mana veremem. o vakte kadar maria'nın yeni sınıfındaki rahatsızlığı da fiziksel simgelerle (çıplak ayak alegorisi) ifade edilse de, bir artalan hissi yaratmayı başarırken, taze kontesin mutsuzluğunun önündeki engel olan prensinin eksikliği (?) fazla çiğ, altı boş gelir bana. kont tastamam olsa, maria birden cam ayakkabılarının içinde sekmeye mi başlayacaktır? maria'nın rahatsızlığının temelinde yatan eşitsizlikler yatakta mı eşitlenecektir? velhasıl, külkedisi'nin dramının bugününe uymayan dününe diil de, zengin ve soylu eşinin çükünün olmayışına bağlanması, ham bir tat bırakır izleyicide.
  • anlatım tarzıyla citizen kane'i, hollywood eleştirisiyle sunset boulevard'ı, humphrey bogart'ın çıkarmadığı trençkotu ve ince alaycılığıyla casablanca'yı anımsatan bir cinderella masalı. sanki kendi olamamış bir film. voltran misali, ava gardner filmin gövdesini, humphrey bogart da kafasını oluşturmuş ama filmin çükü eksik kalmış!
  • ünlü başrol oyuncularının aşık değil de dost iki karakteri oynamasıyla dönemin diğer filmlerinden farklılık gösteren dramatik bir film.
  • oscar muldoon'ı edmond o'brien'ın oscar ödülü ile golden globe ödülü aldığı filmdir. joseph l. mankiewicz yönettiği bu filmin senaryosunu aynı zamanda kendisi yazmıştır ve hikaye ve senaryo dalında oscara aday olmuş ama ne yazık ki ödülü on the waterfront filmiyle budd schulberg'e kaptırmıştır.

    gerek işleniş gerekse karakterlerinin her biri tek başına bir film olabilecek olan bu eserin ana fikri şahşi katime göre hayat yine senaryonun dışına çıkıyordur.

    vel hasıl-ı kelam izleyin, izletin, nasıl gerçek manada iyi bir film yapılmıştır gözlerinizle görün.
  • izlendikten sonra eksik bir şey var bu hikayede deseniz dahi büyüleyicidir. çıplak ayaklı kontes imgesi ve bu imgenin kullanımı bile bu filmi sevmeye yetebilir.
    -ayakkabı sevmeyen bir kontes.
    -bir adamdan diğerine hazırlanması gerekmeyen bir kontes.
    -gitmesi, adamları yüzüstü bırakıp harcayabilmesi ve güçlerine bağlanmaması yüzünden 'sen bir kadın değilsin' 'sen duygusuz bir hayvansın'a maruz kalan bir kontes.
    rastlantılar, kontesi taşıyan hayatın başladığı ve geldiği nokta ve buna inanmamız bile masal havasına girdiğimizin işareti. ben girdim ve ikinci kez izledim.
    ava ablamız zaten büyüleyicidir film boyunca. ancak böyle yaşarsan ve böyle bir gücün varsa bu yaşamı hakedersin der gibi mesaj çıkarılabilir bir yandan.
    bilmem acaba bogie abimiz o güçlü karizmasıyla ava'nın karşısına çıkarılsaydı ne olurdu. o zaman görür müydük acaba kontesin adamdan adama sekmesini. sanmam. bogie kaldıramazdı bunu.
    -sütten kesin bunu, yeterince büyümüş der sigarasına devam ederdi.
  • ölen kontesin cenazesi etrafında şekillendirilmiş film. başlangıçta anlatıcı humphrey bogart iken, film ilerledikçe anlatıcılar değişir. bu da ağır ilerleyen filme bir nebze dinamizm verir. dikkatli izlenmezse anlatıcının değiştiği gözden kaçıp dumura uğranabilir. ben uğradım siz uğramayın. izlenmeye değer bir filmdir.
hesabın var mı? giriş yap