• terziler geldiler.
    kırılmış büyük şeylere benzeyen şeylerle
    daha çok koyu renklere ve daha çok ilişkilere
    bir kenti korkutan ve utandıran şeylerle.
    kumaşlar bulundu ve uyuyan kediler okşandı.
    sonra sonsuz çalgısı sevinçsizliğin.
    çay içmeye gidenler vardı akşamüstü, parklara gidenler de
    duruma uymak kısaltıyordu günlerini artamayan eksilmeyen bir hüzünle...
    yorgun ve solgundular, kumaşları buldular, kenti doldurdular
    o çelenk on bin yıllıktı, taşıyıp getirdiler
    ölülerini gömmüşlerdi, kalabalıktılar, tozlarını silkemediler
    bütün caddeler boşaldı, herkes yol verdi,

    "tanrıtanır kadınlar ve cumhuriyetçiler
    piyangocular, çiçek satın alanlar,
    balıkçılar ağlarını, paraketenlerini, ırıplarını, oltalarını
    zokalarını, çevirmelerini ve kelepçelerini topladılar.
    sigaralarını yere atıp söndürdüler sigara içenler."

    bir şey vardı ısınmaz kalın kumaşların altında, kesip biçtiler
    patron çıkardılar, karşılaştırdılar,

    katlanılmaz bir uykunun sonunu kesip biçtiler
    şarkılara başladılar ölmüş olan bir at için
    makaslarını bırakmadılar
    bekleniyorlardı.

    "ey artık ölmüş olan at! -dediler-
    ne güzeldi senin çılgınlığın, ne ulaşılırdı!
    sen açardın,
    otuz üç bin at türünün tek kaynağıydın sen!
    tüylerin karaparlaktı. koşumların,
    -kokulu yağlarda ovulup parlatılan-
    nasıl yakışırdı sağrılarına ve göke.
    göke bir ululuk katardı sonsuz biçimin, at!
    toynaklarını liflerle ovardık
    uyandırırdı bütün karaları ve denizleri.
    çılgın kişnemeni duyardık sonsuzun yanıbaşından
    ne güzel gözlerin vardı kara at!
    binlerce kişi,
    -çocuklar, kadınlar, erkekler görkemli yahut
    darmadağın giysileriyle herkes
    körler ve cüzzamlılar,
    bütün kutsal kitaplar kalabalığı,
    ermişler, kargışlılar ve günahlılar
    gebe kadınlar, vaaz edenler
    ve dondurmacılar ve at cambazları ve
    tecimenler ve kıralcılar ve cemicilerle
    tanrıtanımazlar ve tefeciler ve
    yalvaçlar...-
    ormanlardan ve kıyılardan ve kıraç yerlerden gelmiş
    senin mutlu ovanı doldurup
    haykırırlardı.
    büyük sesler içinde sen, geçerdin..."

    terziler geldiler, bu güneşin odaların dışındaydı artık.
    herkes titrek ve sabırsız, titrek ve sabırsız evlerinde
    gazeteler yazmadı, dükkanlar dönemindeydik
    yüzlerce odalarda yüzlerce terziler, pencerelerini kapadılar
    parmakları uzun, kurusolgun yüzleri sararmış, eskimiş durmaktan
    yitik saat köstekleri, titrek ve sabırsız yorgun bacakları
    her şeylerine yön veren durmuşluğa olur dediler
    beğenip gülümsediler.

    "ey artık ölmüş olan at! -dediler-
    senin eyelerin ne güzeldi.
    dişi keçi derisinden, ofir altınıyla süslü
    nasıl yaraşırdı belinin soylu çukurluğuna.
    seninle öteleri ansırdık.
    öteler, baklanın ve pancarın duyarlığı
    kedinin varldığı erişilmez kişilik
    güneşli bir damda.
    içimizden gemiler kaldırırdın,
    suyunu büyük şölenlerle tazelerdik
    bayramımızdın. kuburlukların
    bütün kişniş ve badem doluydu.
    şimdi dar dünya
    ölümün büyük hızı kesildi."

    terziler geldiler. ateş ve kan getirmediler
    hüzünleri kan ve ateşti ama. uğultulu bir şey
    ekspresler garlarda kaldı, ilaçlar çıldırdılar
    kenti bir baştan bir başa dolaştım, tıs yok
    bütün odalara dağıldılar. sürahiler tozlu, pabuçlar kurumuş yerlerde kırpıntılar,

    "oyulmuş yakalar, kolevlerinden arta kalanlar
    vatka pamukları, verevine şeritler, kopçalar
    düğmeler, ilikler
    iplik döküntüleri, kumaş parçaları,
    karanlık akşamüstleri ve sabahlar,
    dükkan tabelaları, kartvizitler..."

    kasıklarına kadar çıkmış, en ufak bir ölüm bile yok,
    tarafsız bir aşk çağlıyordu onların solgunluğunda
    mutfaklarını kilitlediler, büyük atsı giysiler kestiler.

    "ey artık ölmüş olan at!-dediler-
    koşuşun büyütürdü dünyayı senin!
    sen nasıl da koşardın.
    biz güneyde yatardık, sen koşardın
    hangi at güzelse ondan da güzeldin
    kuyruğunun parlak savruluşuyla bölerdi
    bir kara göğü
    ve yüceltirdi, ince bezekli kuskununu.
    gemin güzel sesler çıkarırdı güzel
    ağzında,
    herkesi sevinçle haykırtan.
    başın yaraşırdı düşüncemize ve
    gözlerine saygıyla bakardık..."

    terziler geldiler. durgunlukta o dökük saçık giyindikleri
    yarım kalmışlardı. tamamlanmadılar. toplu odalarını sevdiler.
    ölümü hüzünle geçmişlerdi, ateşe tapardılar.
    kent eşiklerindeydi, ağlayışını duydular
    kestiler, biçtiler, dikmediler ve gitmediler,
    iğnelerine iplik geçirip beklediler;

    "ey artık ölmüş olan at!- dediler-
    en güzeli oydu işte, yüzünün
    savaşla ilişkisi.
    boydanboya bir karşıkoyma, denge
    ve istekli bir azalma. onu bilirdik.
    o agaç senin kanınla beslenirdi,
    hepimizi besleyen.
    bir ülkeyi yeniden yaratırdı şaşkınlığımız
    senin karşında
    alışverişin, alfabenin, iplik döküntülerinin ve
    her şeyi düzeltmeye kalkışmanın yok etiği..."

    turgut uyar, tütünler ıslak
  • attila ilhan da öldüğüne göreturgut uyar'ın (benzer şekilde edip cansever'in de) halktan uzak, toplum sorunlarına kayıtsız, fazlasıyla 'bireysel' bir şiir yazdığını söyleyen kalmadı artık herhalde. özellikle 1965-1980 arasında toplumcu gerçekçilerin, sanatı indirgemek istediği düzlemin dışında çok katmanlı bir şiir yaratmayı başaran turgut uyar, birçok şiirinde olduğu gibi bu şiirinde de politik bir dil kuruyor. kaba bir slogancılığa yaslanmak yerine, epik denilebilecek bir söyleyişle tarihsel ve toplumsal çözümlemelere girişiyor.
    şiirin, uzun uzun, hatta dize dize incelenmesi mümkün ama özet geçersem, özellikle şu dizelerde betimlenenleri 27 mayısçılara benzetmek kadar, cumhuriyeti kuranlara benzetmek de bana mümkün görünüyor:

    "terziler geldiler. durgunlukta o dökük saçık giyindikleri
    yarım kalmışlardı. tamamlanmadılar. toplu odalarını sevdiler.
    ölümü hüzünle geçmişlerdi, ateşe tapardılar.
    kent eşiklerindeydi, ağlayışını duydular
    kestiler, biçtiler, dikmediler ve gitmediler,
    iğnelerine iplik geçirip beklediler"
  • indirgenmeden, geniş geniş, gittiği yere kadar gitmesi hatta ötelere taşınmak için okunası şiirdir, yoksa her metafor her düşünceye oturtulabilir, değil mi ki terziler keser, biçer, patron çıkarır ve hatta karşılaştırılar... ama alışverişin, alfabenin, iplik döküntülerinin ve herşeyi düzeltmeye kalkışmanın yok ettiği bir ülkeyi yine de yeniden yaratabilir şaşkınlığımız... yeter ki hala şaşırabilelim...
  • "her şeyi düzeltmeye kalkışmanın yok ettiği..." diyerek biten ve böylelikle kendisinden önceki yüz küsür dizeden daha vurucu olabilen bir son dizeyi barındıran şiir.
  • 19 ağustos 2014 akşamı 20.20 ve 20.30 arasında pencere kenarında gökyüzüne biraz daha yakınken yüksek sesle okurken kafam güzelleşti. ellerle ve kollarla ve boyunla ritmine uymaya çalışırken fark ettim bu şiirin eyersiz bir ata benzediğini. at! ey her okunuşta yeniden dirilen ey ölmüş olan at. günlük işlerle meşgulken aklıma gelir bazen ve içimden üst üste haykırırım: "ey artık ölmüş olan at! -dediler-". "ey artık ölmüş olan at! -dediler-". "ey artık ölmüş olan at! -dediler-". ve içimden kişnerim. ve içimden koşarım. ve içimden vahşileşirim... şu an iş yerindeyim. ismet özel'den bir kez daha dinledim. ey yine dirilen at! kişneyerek ayağa kalkmamak için yine kendimi zor tutuyorum. aslında tutmamalıyım. tamam. peki. şimdi bi akıllılık yapıcam ve şahlanıcam at. "ey artık ölmüş olan at!". "ne güzeldi senin çılgınlığın".

    hadi yakışalım göke. at.
  • 9. belki de en sevdiğim turgut uyar şiiri.

    ismet özel'den dinlemiştim bir gün ve epey de bir zaman geçti üzerinden. hâlâ zaman zaman zihnimde onun sesinden "terziler geldiler!" cümlesi yankılanıyor. resmen içime işlemiş gibi şiir. o kadar güçlü ve o kadar gerçek ki... turgut uyar'ın diğer şiirlerinden farklı bir tadı var bence.

    "bir ülkeyi yeniden yaratırdı şaşkınlığımız
    senin karşında
    alışverişin, alfabenin, iplik döküntülerinin ve
    her şeyi düzeltmeye kalkışmanın yok ettiği..."

    daha nasıl anlatılabilir ben bilmiyorum.
  • soundcloud'a bir şey olacak da şu kayıt silenecek diye korkuyorum resmen, indirmedim de. yapanın da eline koluna sağlık.
    çalıyor arkada sürekli, ismet özel'in tonlaması, arkadaki müzik, turgut uyar, piyangocular, çiçek satın alanlar...

    v for vendetta gibi tüm şehre bir şey dinletip ihtiyacımız olmayan bir binayı havaya uçuracak olsam bunu dinletirdim, belki bir ülkeyi yeniden yaratırdı şaşkınlığımız, uyandırırdı bütün karaları ve denizleri...
    terziler geldiler, bu güneşler odaların dışındaydı artık. herkes titrek ve sabırsız, titrek ve sabırsız evlerinde gazeteler yazmadı, dükkanlar dönemindeydik.

    kenti bir baştan bir başa dolaştım, tıs yok.

    yeni link: https://soundcloud.app.goo.gl/o7qkc7jjczzrxsr58
  • türk şiirinin aşılamayacak eşiklerinden olan eşsiz şiir.
  • turgut uyar şiiri olmasına rağmen çoğu kişi gibi benim de ismet özel'den dinlediğim için akla ismet özel'i getiren şiirdir.
  • türk edebiyat tarihinin yazılagelmiş en iyi işlerinden biridir açıkça. ismet özelin seslendirmesi ise bir başka güzeldir.
hesabın var mı? giriş yap