• urfa'da ölenin yakınlarının taziyeye gelenleri kabul ettiği camiye yakın, genelde tek odalık evler.
  • anadoluda bir çok yerde kullanılan, bence pek faideli, evlerdir. taziyelerin kabulu için genelde 3 günlüğüne kiralanir. taziyenin kültürümüzdeki önemini, kişinin taziyesine gitmemenin bazı yörelerde merhuma küfretmekle bir sayıldığını, pek çok yörede taziye kabulunun 3 gün boyunca devam ettigini düşünürsek gerekliliğini anlayabiliriz. istanbul gibi bir yerde kapı komşusunu tanımayan insanların taziye evine ihtiyaç duymamaları normaldir, fakat aşiretlerin olduğu, insanların iç içe yaşadığı, herkesin herkesi tanıdığı şehirlerimizde apartman dairelerinde taziye icin gelen yüzlerce insanı ağırlamanın ölen kişinin ailesi için ne kadar yorucu olduğunu tahmin edebiliriz. taziye evleri yakinini kaybetmiş kişiye bir külfet olsun diye değil,değişen yaşam koşulları sonucunda kişiye az da olsa yardımcı olabilmek için üretilmiş bir çözüm yoludur bence..
  • dua edilen lokanta
  • akşamları dualardan sonra sinirlerin yıpranmasından dolayı kahkahalarla insanların gülmesine sebep olabilecek mekandır. çok ağladık birazda gülelim sözünün canlandığı yerdir aynı zamanda.
  • (bkz: ölgülük)
    (bkz: cenaze evi)
    (bkz: taziye)
    (bkz: başsağlığı)
    (bkz: yas evi)
  • adam koltuğa sinmiş oturuyordu. neredeydi acaba şu anda? bu koltuk takımı, tavandan sarkan avizeler, duvardaki saat... sanki çok tanıdık geliyordu. ama bir şeyler eksikti. tarif edemediği bir duygu var kalbinde. ya elleri? ellerinden bir şey kayıp gitmişti...

    etraftaki insanlar... yüzleri tanıdık sanırım, konuşmadan onları takip ediyordu. çoğunluk ona bakıyor, neden acaba? herkesin yüzünden düşen bir parça, neden herkes ağlamaklı? her gelen ellerini sıkıca kavrıyor. ama ellerindeki bu his... neydi acaba o kadar insanın dolduramadığı şey?

    hanım bilir diye düşündü.neticede 50 seneden beraberiz. o beni anlar, durumu kavramama yardımcı olurdu. nerede acaba şimdi? ellerine baktı... ellerinden kalbine giden bir soğukluk hissetti.

    bizim çocuklar neredeydi, ikisi burada ama diğerlerini göremiyorum. bizim oğlan ile büyük ikizler. nerede acaba? hanım bilirdi onu da bak. belki onların yanındadır. oğlanı da uzun zamandır göremedim bak. bir tek onu göresim var. gelse de yanıma otursa, ellerimi tutsa... o doldurabilir belki?

    kulaklarında bir ses... hanımın sesi mi o? bir şey söylüyor bana. etrafa baktı, ama göremedi. nerede acaba şimdi? sesi giderek belirginleşiyor, yankılanıyor kulaklarında: “ellerimi bırakma...”
  • (bkz: matem evi)

    hayat benden sonra akıp gidecek. ben belki toprağa karışacağım ama benden sonra hayat akıp gidecek...

    "matem evlerinde bir şey benim çok dikkatimi çeker. taziye vermeye gelen kalabalık taziye işlemi bittikten bir süre sonra hayata dönerler. günlük hayattan bahsetmeye başlarlar. fakat onların içinde yakınını toprağa vermiş olan kişi, biricik ve yalnız olarak kalır. çünkü o konuşmalara o katılamaz. futbol muhabbeti yapamaz. siyaset muhabbeti yapamaz. o; sevdiceğini, kendisinden bir parçayı toprağa vermiştir... onları konuşacak değildir... ama insanlar hızlı bir şekilde, bazen şakalaşırlar, gülerler... matem evinde."

    gerçekten de böyledir. babaannem vefat ettiğinde dedem tek başına sobanın kenarında oturuyordu. akşama giden saatlerde, ne zamandır birbirlerini göremeyen ben, amca oğullarım ve enişte bey avluda tahta kapının yanı başında nereden estiyse yediğimiz dayakları ve bizi kovalayan köpek maceralarını hatırlıyor, birbirimize anlatıyor ve gülüyorduk.
  • özellikle kışın daha çok ihtiyaç duyulan mekandır. soğukta, karda, kışda korunak sağlar. doğu kültüründe daha yaygındır.
  • kestel'deyim şu an, bizim bir akraba vefat etmiş. annem ve kızkardeşlerim, yeğenlerim, cenaze evinin kalabalığına kalabalık katıyoruz. haremlik selamlık oturuluyor. bizimkiler, annemin tarafı yani, haremlik selamlık oturur; ama kurallar öyle çok sıkı değildir. yer yok diye az evvel gittim beylerin oturduğu tarafa, gayet açık saç, kısa kollu t-shirt'üm ve kotumla selam verdim. oturdum, muhabbete katıldım. beş vakit namazında ve islam'ın kalan tüm ibadetlerini titizlikle uygulayan insanlar bunlar, erzurumlular. yobaz değiller.

    amaaan bu konuya nereden girdim? yobazlarsa da yobazlar ayol, akrabalarım benim. aynı şeyleri düşünsek de düşünmesek de dar zamanımızda da güzel zamanımızda da birbirimizin yanındayız hep. babamın tarafı tam böyle değil mesela. ama annemin tarafından ben hep güzellik gördüm. şu an misal, biz dahil cenaze evine herkes yemek getirmiş. cenaze evi yemek yapmaz 3 gün, onlara yemek getirilir. tatlısından, salatasından, böreğinden yapan gelmiş. ne bileyim, bizde ayıptır. cenaze sahibinden hizmet ya da yemek beklenmez. taziye evidir orası, teseliye ihtiyaçları vardır.

    ben babama kadar taziye evlerinden kaçardım. bir akraba vefat etse, zaten ailecek aşırı kalabalık oluşumuza sığınır ve gitmezdim. ama babamın vefatında gördüm ki, ne kadar kalabalık, o kadar düşünmemek. bizimkiler gibi destekleyici bir kalabalıktan bahsediyorum elbette. bizim erzurumlular babamın acısını paylaştılar bizimle. rizeli tarafımızdakiler gibi değil, ki bizim baba tarafı, rizeliler yani, erzurumluları küçümser bir de. valla kurban olsun rizeliler erzurumlulara. muhabbet desen onlarda, yardım desen onlarda, destek desen onlarda. gülünce gözlerinin içi gülüyor anne tarafımın. seviyorum diye ben öyle sanıyor da olabilirim. baba tarafım da fena değil, ama kibirliler anacım. o her şeyi bozuyor.

    ne anlatacaktım, ne anlatıyorum. taziye evi cenaze sahiplerinin teselli bulmaya çalıştıkları evdir. oraya dedikoduya gidilmez, yemek yemeye gidilmez, tatlıya gidilmez. yalniz değilsiniz demeye gidilir, yalnız da bırakılmaz.
hesabın var mı? giriş yap