*

  • bir ismet özel siiri;

    " sızıyı gideren su.
    suyun sızladığını kimseler bilmez."
  • ismet özel'in bir yusuf masalı isimli şiir kitabında yayınladığı kısa bir şiir. taşları yemek yasak isimli düzyazı kitabında okuduğum şu satırlar bana direkt bu şiiri hatırlatmıştı;

    "müslim olarak kulluğa (bile isteye) bağlandığımızda, biz de bütün insanlar gibi taşımaya, caymaya, heveslerimizi gerçeklerle karıştırmaya meyyal bir durumdayızdır. bu yüzden ilk aşamada bütün hareketlerimiz nass' ların en sarih anlaşılır biçimine, sünnetin en yaygın ölçülerine tam tamına uygun olmak zorundadır. bu uygunluğu sağlayamazsak iman içimizde köklenmez. mümin olarak kulluğumuz bizzat bizzat bizim müslim oluş biçimini temsil ettiğimiz dönemdir. bu dönemde mümin bir önceki safhadan daha etkindir, çünkü kendi ve heveslerini islâm gibi görme eğiliminden büyük ölçüde kurtulmuş, böylelikle de aklı islâm dışı çözümlerin geçerli olabileceği ihtimalinden büyük ölçüde uzaklaşmıştır. muhsin olarak kulluğunda ise müslüman allah' ın kendisine ihsan ettiği yeni donatımla hareket eder. müslim çamur olduğunu anlarsa şeriat onu biçime sokar; başka insanlar müslümanı mücessem ve müşekkel görürler; mü' min hamur olduğunu anlarsa şeriat onu pişirir ve başka insanlar imanın kendilerine ne kadar gerekli olduğunu anlarlar, karınları acıkıyormuş gibi imanı isterler; eğer muhsin su olduğunu anlarsa şeriat onun tarlaları sulamasını sağlar, böylece başka insanlar kıraçlıktan kurtulur, daha münbit hale gelirler. bütün bu saydığımız terakkiler gayri müslimlerin kulluğundan neş' et edemez."

    ismet özel, taşları yemek yasak, s.113,114

    şeriat kelimesinin kök anlamlarından birinin de "su yolu" olduğu bilgisini bunların üzerine ekleyince konu daha da ilginçleşiyor.
  • ismet özel'in bir yusuf masalı adlı resitalinin son kısmının ismi.
    "sızıyı gideren su,
    suyun sızladığını kimseler bilmez."
    uzun senelerdir anlamını düşünüp durduğum dizeler bunlar. bu adam ne demek istemiş yahu diyor insan. öncelikle sadece islamla değil hiçbir dinle uzaktan yakından alakam yok ama yorumlamak istedim.
    peki 'türk şiirinin doruk noktası' diye tabir edilen ismet özel gibi bir şair bir yusuf masalı gibi hayatının en önemli eserlerinden birisini neden su metaforu ile bitirmiştir; neden bu insanlık masalını bu şekilde noktalamıştır ?

    sızlamak; sızıldamak, inildemek, inlemek, yanmak gibi anlamlara gelir. kaşgarlı mahmut'un divan-i lugati't-türk eserinde de geçer. peki su nasıl sızlar?

    ismet özel amentü şiirini şu dizelerle bitirir:
    "dört şeyle kaimdir, derdi babam
    su ve ateş ve toprak.
    ve rüzgâr.
    ona kendimi sonradan ben ekledim
    pişirilmiş çamurun zifiri korkusunu
    ham yüreğin pütürlerini geçtim
    gövdemi alemlere zerkederek
    varoldum kayrasıyla varedenin
    eşref-i mahlûkat
    nedir bildim."

    pişirilmiş çamur, şeriat esaslarında zorlu yollardan geçen şairin varoluşsal sancılarını, metafizik kaygılarını temsil eder. ham yürekteki pürüzler, çatlaklar, kabarcıklar ise geçmişinden, eski benliğinden ve eski düşüncelerinden kalan anıları, hatıraları temsil ediyor. aynı zamanda şair amentü şiirine şuna şekilde başlar:

    "insan
    eşref-i mahlûkattır derdi babam
    bu sözün sözler içinde bir yeri vardı
    ama bir eylül günü bilek damarlarımı kestiğim zaman
    bu söz asıl anlamını kavradı
    geçti çıvgınların, çıbanların, reklamların arasından
    geçti tarih denilen tamahkâr tüccarı
    kararmış rakamların yarıklarından sızarak
    bu söz yüreğime kadar alçaldı
    damar kesildi, kandır akacak
    ama kan kesilince damardan sıcak
    sımsıcak kelimeler boşandı
    aşk için karnıma ve göğsüme
    ölüm için yüreğime sürdüğüm ecza uçtu birden
    aşk ve ölüm bana yeniden
    su ve ateş ve toprak
    yeniden yorumlandı."

    dizeler gayet açık. şair ölümü hissederken bazı şeyleri yeniden yorumluyor.
    peki su nasıl sızlar?
    "suyun sızladığını kimseler bilmez."

    dinin esaslarını yerine getiren bir kul olamadım, bu yolda kalbim zifiri bir karanlığa, hiçliğe karıştı; şirke düştüm. geçmişimden, eski benliğimden, anılarımdan kurtulamadım.

    şair, aynı zamanda yaşadığı buhranlardan ötürü münacaat şiirinde tanrıya yakarır. zaten münacaat, divan edebiyatında sadece tanrıya yakarılan bir nazım türüdür. ismet özel, münacaat şiirini şöyle bitirir:

    "şimdi tekrar ne yapsam dedirtme bana yarabbi
    taşınacak suyu göster, kırılacak odunu
    kaldı bu silinmez yaşamak suçu üzerimde
    bileyim hangi suyun sakasıyım ya rabbelalemin
    tütmesi gereken ocak nerde?"

    hepsini bir araya getirince az çok dizelerin anlamı ortaya çıkabiliyor.
    taşınacak su, kırılacak odun...
    ömrünün kırk yılını sabra adayan dergaha odun taşıyan yunus emre'yi getiriyor akıllara.

    edit: bir ismet özel şiiri yorumlanacaksa bu şairi tanımadan olmaz.
  • #128508460
    geçenlerde resitali tekrar okuyayım derken bu sefer, sadece 7.bâbı değil masalın tüm bölümleri ile beraber bütüncül bir yorum katmak istedim.
    suyun önemi:
    su, mitolojide, eski kadim bilgeliklerde, semavi dinlerde, şeriat esaslarında her zaman arınmanın, temizliğin aynı zamanda ruhsal arınmanın sembolize halidir. yeniden doğuşu da simgeler. hristiyanlıkta bebeklerin suyla vaftiz edilmesi, hristiyan geleneğinde önemli bir sembolüdür. paganizmde, doğada ise verimsiz, bakımsız, pis, kirletilmiş, yakılmış, ıslah olmayacak gibi olan toprak ve araziler için en önemli unsur sudur çünkü su herşeyi iyileştirir, ıslah eder. insanlığı değiştiren de dönüştüren sudur.

    bakirelik: saflığın ve masumiyetin sembolüdür. masaldaki şivekâr bir bakire olarak yola çıkar. sürekli buna vurgu yapılır.

    haz: masaldaki yusuf, en başta haz cini kızguran ve diğer cinler gökleren ve
    şarlanan tarafından kaçırılır.

    dizelerdeki sızan su, erotizm temelinde bakıldığında, duygusal bir yoğunluğu ve arzuyu, cinsel ilişkiyi, kaybedilen masumiyeti temsil eder.; sızıyı gideren su, zamana karşı bir çare veya iyileştirme arayışını, suyun temizleyen veya iyileştiren bir unsuruna vurgu yaparak arınmayı ve kurtuluşu temsil eder.
    'suyun sızladığını kimseler bilmez.' ise:

    "iki insan bir araya gelince
    iki taşın beraberliği gibi olmaz.
    ...
    insan soyu
    iletkenliğiyle ünlüdür öteki türler arasında
    iki insan
    başka hiçbir yaratıkta olmayan
    geçirgen bağın başlatıcısıdır.
    ...
    yusuf ile şivekâr
    vakitsiz okundular
    çünkü zaman
    iki insan
    ya da
    hiç."

    insan her zaman yalnızdır ancak değildir, insanlar dünyanın neresinde olursa olsun birbirine bağlıdır. insanların içsel dünyaları, suyun akışındaki gibi karmaşık ve anlaşılması çok güçtür. dizelerde, suyun akışı ve sızması gibi, zaman ve mekan bağlamı içinde insanların evrensel bir bağ içinde olduğu anlatılır.
hesabın var mı? giriş yap