*

  • (bkz: sürücü)
  • diyarbakırda şehrin kentsel rehabilitasyon çalışmalarına konu edilen kısmı. keçi burcunu yaptılar çok hoş oldu. ama o güzelim ciğercileri oradan toplayıp kaldırmak gerekmiyordu.
  • (bkz: sur ötesi)
  • tarihi yarımada olarak da anılan fatih ilçesiyle sınırlı bolge. diğer bir ifadeyle, daha sonradan kente eklenen modern semtler değil de, fatih sultan mehmet'in fethetmiş olduğu, tarihi surlarla çevrili eski istanbul; diğer bir deyişle, fatih ilçesi.
  • hakiki istanbul.ancak bu suriçi moduna giren evsahipleri burası sur içi ulen it bağlasan durmaz ama fiyatı nah bu kadar diyerek sizi çıldıltarak katil olmanıza bile vesile olurlar.
  • trt 2'de sekiz bölüm halinde yayınlanacak mutlaka izlenilmesi gereken belgesel.

    istanbul’un ilk harcını, isa’nın doğumundan yaklaşık 700 yıl önce, orta yunanistan kentlerinden olan megara’dan gelen bir grup kardı ve kalkedon’u, yani bugünkü kadıköy’ü kurdu. bundan yaklaşık 25 yıl sonra gelen ve başlarında kral byzas olan ikinci megaralı grup ise sarayburnu’nun olduğu yere yeni yurtlarını kurdu ve adına byzas dedi. işte bugün “tarihi yarımada”, diğer deyişle “suriçi” olarak bilinen bölgenin bu öyküsüyle beraber, istanbul’un şiirlere, efsanelere, hafızalara konu olacak yolculuğu da başlamış oluyordu.

    “nefs-i istanbul” tarihi boyunca 140 adla anıldı
    insanlığın zengin birikimlerini taşıyan “nefs-i istanbul”, henüz milattan sonra 330 yılında, doğu roma imparatorluğu’nun başkenti oldu. büyük roma imparatoru 1.konstantinus döneminde istanbul’un nüfusu dört misli büyüyerek 200.000’e ulaştı. roma imparatorluğu’nun başkentinin roma şehrinden istanbul’a geçişi 40 gün süren eğlencelerle kutlandı. istanbul’un adı da “yeni roma” anlamına gelen “nova roma” olarak kondu. istanbul daha sonraki tarihi süreç içerisinde konstantinopolis, roma, asitane, dersaadet, el faruk, islambol, darü’l hilafe gibi yaklaşık 140 ad ve unvana sahip oldu.

    surlar, avrupa’nın en uzun savunma yapılarından
    çiftçilik ve balıkçılıkla zenginleşen istanbul, ege’den karadeniz’e gidip gelen gemilerin uğrak yeri konumuna yükselen haliç limanı’yla çok geçmeden bir dünya kenti oldu. adına “eski dünya” denilen akdeniz havzası buradan yönetildi. dolayısıyla bu “tarihi yarımada”, eşsiz güzelliği ve stratejik konumu nedeniyle başka devletlerin ve büyük liderlerin iştahını kabarttı, hayallerini süsledi. bu yüzden istanbul, yüzyıllar boyunca onlarca saldırı, işgal ve kuşatma yaşadı. bu imparatorlar şehrini koruyan ana savunma unsuru, şehri çepeçevre saran surlardı. her krallık veya imparatorluk, bu emsalsiz yerin güvenliği için şehri sarmalayan surlar inşa etmişti. şehir sürekli büyüdüğünden, yeni yapılan surlar, bir öncekini de kapsayarak genişliyordu. sonuçta 30 kilometreye yaklaşan uzunluğuyla avrupa’nın en uzun savunma yapılarından biri ortaya çıkmıştı. işte, eski istanbul’a (yani nefs-i istanbul’a) “suriçi” denmesinin sebebi buydu.

    üç imparatorluğun başkenti
    2700 yıllık tarihi boyunca “tarihi yarımada”, diğer deyişle “suriçi” 3 büyük imparatorluğa başkentlik yapan tek dünya şehri oldu. bunlar, doğu roma, bizans ve son olarak da osmanlı imparatorluklarıydı. doğu roma’dan bizans’a geçiş niteliksel değil, niceliksel bir geçişti. bugünkü eminönü ve fatih ilçelerini kapsayan istanbul suriçi, yaklaşık 2700 yıllık tarihi boyunca çok köklü uygarlık izleri bıraktı. çok farklı kültürlerden, dinlerden, medeniyetlerden süzülüp gelen anıtsal yapılar, mimari eserler, kültürel değerler tarihi yarımada’yı bir bir süsledi.

    “dünya mirası”nın farkında mıyız?
    ancak, günümüz insanı bu değerlerin hiç de farkında değil... bırakalım türkiye genelini, istanbul’un bu bölgesinde yaşayıp da etrafını saran yüzlerce anıtsal ve mimari eserin ne ifade ettiğini kaç kişi biliyor? bu bölgeye, hemen her gün dünyanın dört bir tarafından yüzlerce turist geliyor ve insanlığın bu derin izlerini en küçük ayrıntısına kadar duyumsayarak hazzediyor. oysa bu toprakların ev sahipleri ise, ağır medya bombardımanıyla da pekiştirilen popüler “cılk” kültürün adeta birer aktif oyuncusu rolüne soyunmuş durumdalar. kah taraftarı olduğu takımın kavgasını yürüterek, kah “kaynana”, ”gelin” muhabbetleri yaparak, kah da günlük ekmeğini kazanma telaşında olarak mecburiyetten(!) oysa ortaokuldan başlayarak eğitimin her kademesinde, sokakta, iş yerinde ne de çok (hamasi) “tarih nutukları”yla yoğurmuştur fikriyatını, günlük yaşamını... halbuki hemen burnunun dibinde pratik ders alabileceği o kadar çok değere sahip ki!..

    dünyanın “sıfır noktası”
    örneğin sultanahmet’te bulunan “milion taşı”nın ne olduğunu, nerede bulunduğunu ve ne anlam ifade ettiğini kaçımız biliyor? o milion anıtı ki, bulunduğu yer, yaklaşık 2500 yıl boyunca dünyanın tam ortası, yani sıfır noktası sayıldı (şimdiki grinwich).

    “her yol sultanahmet’e çıkar!”
    bütün mesafe, saat, takvim ayarı buraya göre yapıldı (taa ki dönemin ingiliz sömürgeciliği grinwich’i uyarlayana kadar). istanbul uzunca bir dönem doğu roma imparatorluğu’nun başkentiydi ve “her yol roma’ya çıkar!“ sözü işte bu “milion taşı” sebebiyle üretilmişti. dünya hıristiyanlığının ilk anıtının çemberlitaş’taki imparator 1. konstantin anıtı olduğundan haberdar mıyız? o anıt ki, imparatorun annesi, kudüs’ten, isa’nın gerildiği çarmıhı getirtmiş ve bu anıtın dibine koydurtmuştu. veya dünyaca meşhur “kaşıkçı elması”nın, eğrikapı çöplüklerinde bir fakir tarafından bulunup, 3-4 tahta kaşık karşılığı satıldığını biliyor muyuz.? peki ayasofya’nın hıristiyanlığın ilk abidevi kilisesi olduğunu? ya da eyüp sultan’ın surların kuşatılması sırasında bu bölgede öldüğünü? hipodrom’u, at meydanı’nı, tekfur sarayı’nı, topkapı’yı...?

    kardeşliğin ve hoşgörünün toprağı
    “suriçi”nde kültürler, dinler, ırklar yüzlerce yıl barış içinde, bir arada yaşadı. birbirini dışlamadan, saygı duyarak... osmanlı dönemi, suriçi’nin bu özelliklerinin daha da pekiştiği bir süreç oldu. örneğin, ermeni patrikhanesi, fatih sultan mehmet’in isteğiyle kuruldu. osmanlı mimarlık eserleri peşi sıra yükselirken, roma ve bizans uygarlığından devam edegelen eserler (1-2 istisna hariç) yıktırılmadı... tarihi boyunca hep ilklerin ve hoşgörünün başkenti oldu “nefs-i istanbul”... roma medeniyetini misafir ederken pagan olabilmiş, isa’dan sonra ise ilk özgür hıristiyanları bağrında büyütebilmişti... fetihten sonra kapılarını islama açarken, din baskısından ötürü ispanya ve portekiz’den kaçan yahudileri bir ana sıcaklığıyla kucaklayabilmişti suriçi... çok farklı din ve kültürler, bir arada, barış içinde yaşamanın ahengini ve güzelliğini suriçi’nde öğrendiler... bu armonide, müslümanlarca kutsal mabetlerin harcını gayr-ı müslim tebalar kardı, tüm hünerlerini sergileyerek... paskalyalarda, ramazanlarda komşu evler, inancın tevekkülünde birleştiler dinlerine bakmaksızın... yahudi gelinin boynunu süryani kolyeler süsledi dışlanmadan... sokakta oynayan, okula giden her çocuk, birkaç dilde “günaydın!” demeyi de, küfretmeyi de bilirdi suriçi sokaklarında, her esnafın birkaç dilde “kaç para?” veya “bereket versin!” demesini bildiği gibi...

    dünya şehri
    ancak özellikle 1950’lerden sonra büyü bozuldu. uygulanan yanlış kentleşme politikaları bölgedeki zengin tarihi dokuya büyük zarar verdi. ayrıca dönem dönem değişiklik gösteren siyasi ve sosyal politikalar da buradaki çok kültürlü ve renkli toplumsal hücreyi erozyona uğrattı. bugün suriçi yitip giden binlerce eserine rağmen, ayakta kalma mücadelesi veren yüzlerce değeriyle halen bir “dünya mirası” olma özelliğini koruyor. giden için “çok üzülmek” ,ancak kalanlar için de “duyarlı” olmak zorundayız. “suriçi”, diğer deyişle “tarihi yarımada”, bir “dünya şehri”...

    tarihten güncele yolculuk
    ankara televizyonu belgesel programlar müdürlüğü tarafından hazırlanan 8 bölümlük “tarihin kıyısında suriçi” belgeseli, tarihten güncele keyifli bir yolculuk... yapım süresince, bölgede gerçekleştirilen çekimlerin ve yapılan röportajların yanı sıra birçok sanatçı ve grup da fiilen katılarak belgesele destek sundu.

    30 mayıs 2005’ten itibaren trt-2’de yayınlanacak olan belgesel zafer akturan (yapım-yönetim), uğur hoşafçı, tahir ateş (kamera) , şule selen (kurgu), mustafa akturan, gürkan anıl, ahmet osan (yapım yönetim yrd.), ahmet aksoy (seslendiren), engin aybakan (seslendirme yönetmeni) imzasını taşıyor.
  • diyarbakirin arka mahallesi
  • istanbul için tarihi yarımada, fatih ilçesinin sınırlarında kalan bölge. istanbul surları kabaca 21 km olup, bu bölge şehrin tarihi kısmını oluşturur. nam-ı diğer nefs-i istanbul.
  • şu anki durumunu kazım kızılın çok güzel açıklayan bir video çektiği mahallemizdir.
    şu videoyu bir izleyin ve bu ülkenin politikaların ne kadar sorunlu olduğunu bir sorgulayın rica ediyorum.

    kazım'ın yazdıklarını aynen aktarıyorum

    suriçi'ne giriş ancak yoğun polis barikatlatındaki aramalar sonrası mümkün. çatışmaların olduğu yerlere girmek ise hem çok tehlikeli hem de neredeyse imkansız.

    suriçi'nde onlarca "çekçek arabası", göç etmek zorunda bırakılan halkın eşyalarını taşıyor. bazı kişiler gidecek maddi gücü olmadığı için bazıları ise mahalleden ayrılmayı içine sindiremediği için yerlerinde kalmayı tercih ediyorlar.

    mahallelerde elektrik yok, sağlık, eğitim gibi temel haklardan bahsetmek ise zaten mümkün değil. bu senenin newrozunda gittiğim suriçi'nden eser yok.

    dışarı çıkarken polis "güleryüzüyle" fotoğraflarımıza bakmak istiyor, sanki sadece merak etmiş gibi. oysa "tehlikeli bölgelere" gidip gitmediğimizi öğrenmek asıl amacı. ben bir adım geride duruyorum, yanımdaki arkadaşım murat gösteriyor birkaç kare. sonra polis "o tarafa gitmeyin zaten, özel harekatçılar kimseyi dinlemez, çeker vurur!" diyor. "biliyoruz" deyip öıkıyoruz artık.

    halk mı? halkın istediği 3 şey var: barış, barış, barış!

    şimdi söz onlarda.

    video: ka | ocak, 2016
    suriçi/diyarbakır

    https://vimeo.com/153777329
  • (bkz: kaleiçi)
    (bkz: iç kale)
hesabın var mı? giriş yap