• (5 ekim 1923 - 4 kasım 1954)
    türkçeye çevirilmiş tek öyküsü bir çocuğu öldürmek olan dahi yazar.

    kitap-lık sayı 35 bizans seçkisi'nde yayımlandı.
  • nietzsche tarzı yazan, bizi derinlerden etkileyen ve daktilo başındaki fotoğrafını unutamadığımız, "şu tatmini imkansız teselli arzumuz gibi" muhteşem bir yazıya imzasını atmış derin düşünce yazarı. bu yazısında şu etkileyici paragraflar bulunmaktadır:

    "bıçak sırtı: hayatımı tehdit eden iki tehlike görüyorum: bir taraftan açgözlülüğün tokluk bilmez ağzı, diğer taraftan kendi kendisini besleyen ekşi cimrilik. fakat orji ve asez arasında bir seçim yapmayı reddediyorum, bunun için arzularımın yanıp gitmesi işkencesini de göze almış oluyorum. bana yetmiyor edimlerimizde özgür olmamamız yüzünden her şeyin affedilebilir olabilmesini bilmek. benim aradığım, yaşamıma bir özür, bir mazaret değil, fakat bir özürün tam tersi: af. son tahlilde, şu fikir geliyor aklıma, benim özgürlüğümü göz önüne almayan her teselli yanılsamadır, sadece yansıyan bir imgesidir benim hayal kırıklığımın. aslında düş kırıklığım bana şöyle seslendiği zaman; ‘güvenini yitir, çünkü her gün iki gecenin arasında bir duraktır’, sahte teselli bana şöyle diyor; ‘umut et, çünkü her gece iki günün arasında bir duraktır.’ "

    "kimse, tesellinin mutlak gerekli olduğu anları sayıp dökemez. kimse bilemez alacakaranlığın ne zaman ineceğini ve hayat, aydınlığı karanlığa bölerek ve günleri gecelere bölerek çözebileceğimiz bir problem değil. bir gün bir deniz kıyısında yürürken aniden hissedebilirim, sonsuzluğun korkunç meydan okumasını varoluşuma ve dalgaların dur durak bilmeyen salıntısını ve rüzgârın dinmeyen kaçışını. o an zaman nedir ki, eğer insani olan hiçbir şeyin sürekli olmamasına bir avuntu değilse… ve o ne sefil bir tesellidir öyle, sadece isviçrelileri varsıllaştırır."
  • "imandan yoksunum dolayısıyla mutlu olamam çünkü kendi hayatının anlamsız ve şüphesiz bir ölüme doğru ilerlediğinden endişe eden biri mutlu olamaz. mirasımda ne bir tanrı ne de herhangi bir tanrının dikkatini çekebileceğim sabit bir nokta yok. ne kuşkucuların o güzelce kılık değiştiren öfkesinden, ne akılcının odysseusvari kurnazlığından, ne de ateistin safdil ateşliliğinden nasibimi aldım. ve bu nedenle, bende ne sadece kuşku uyandıran şeylere inananları, ne de kuşkusuna sanki kuşku değilmiş gibi yaklaşanı ve karanlıklarda kaybolanı taşlayabilirim. attığım taş olsa olsa hedef olarak beni bulurdu çünkü emin olduğum bir şey varsa o da şudur : insanoğlunun ihtiyacı olan teselli arzusunun tatmini imkansızdır"

    demiştir dagerman ve bizi en has yurdumuza: içimize göndermiştir...
  • karısı olan isveçli aktris anita björk sonradan başka bir ünlü yazar graham greene'le de kısa bir süre aşk yaşamıştır.
  • ikinci dünya savaşı'ndan sonra almanya'da geçirdiği günleri yazdığı alman sonbaharı*, bir insanın tanık olabileceği en büyük dramları anlatmıyor.

    yine de, sınırın almanya ve rusya tarafında çocuklar, yaşlılar ve savaşın kör dehşetinden kurtulmayı başarmış insanların acı çekmekten başka hiçbir şeyle meşgul olamayacak halde olmalarını, camus'nün veba'sından daha boğucu bir yalınlıkta anlatmayı başarmış.
  • "yaşamın kurgusu o kadar acımasızdır ki mutlu bir adam bir çocuğu öldürmeden önce hala mutludur ve bir kadın dehşet içinde bağırmadan bir dakika önce gözlerini kapatıp denizi düşleyebilir ve bir çocuğun yaşamının son dakikasında anne babası mutfakta oturmuş şeker bekleyebilirler ve çocuklarının beyaz dişlerini ve yapacakları sandal gezintisini konuşabilirler ve çocuk bir bahçe kapısını kapatıp sağ elinde beyaz bir kağıda sarılı birkaç kesme şekerle yolun karşısına geçmeye başlayabilir ve bu son dakikasında büyük balıkların gezindiği uzun parlak bir dereyi ve kürekleri sessiz geniş bir kayığı düşleyebilir." (stig dagerman)
hesabın var mı? giriş yap