• (bkz: stadt)
  • (bkz: stat)
    (bkz: stadyum)
  • (bkz: stadion)
  • bir cahit zarifoğlu şiiri.

    bulut namütenahi
    kelebeksiz
    kentin üzerinde biriken sislerden
    evlerden bir şeyler beklemekte

    hıncahınç bir stadda
    duvarlar merdivenler kapı oyukları
    demir rampalar
    ve beton çölü toprak.

    insan kene gibi yapışmış kentine
    . sahipsiz kentimizin yapı direklerine ve isteklerine
    görünüşte
    beton yiyen beton salgılar
    nikel döküyor kundaktaki çocuklar
    . daha hızlı gidemez miyiz diye bağırıyor ihtiyarlar
    . ölüm niçin bu kadar korkunçlaşıyor her şeyimiz var
    ve tahtalar
    otomobil ve gemiler var
    her şey ve her şey yer yuvarlağının
    devrile devrile geldiği noktada

    hıncahınç stadda insanlar ellerini
    nereye atsalar belatları
    ceplerinden yeleklerinin diplerinden
    soluk aldıkça genleşen etlerinden
    insanlar başka başka insanlar ve insanlar ürüyordu
    zahmetsiz ve maça ve haydi maça maça
    bir yara kurdu sarsılmasıyla sarılıp
    birbirinin burunlarında ağızlarında
    beyin cılklarında kaynaşıyorlarken
    . emanetler zincirinden haberim yoktu ey ay ışığı
    sen de mi canlandın ölü hücrelerin
    sessiz varlıkların duvarı
    sezilmeden taşınan binlerce yük altında
    ve ezilmez görünüşlü
    dinç ve saatlerinden emin
    ve dünyayla dolularken
    bakın birden
    duvarlar yıkılmazdanken
    ve tümüyle bir sanem yakapaçası insan
    kapılmacalığı
    ünlüyorken
    kent mabetleri
    çevreklere çekiyorken
    ve yapılar. - kustuklarının ağızlarına döneceğinden emin
    beton sağır ve tahtalar yalnız çok derinde
    yaklaşanı gıcırdıyorken

    otomobil ve gemiler nerdeyse
    kendi ve insan kudreti ile gidiyorlarmış gibi
    koşuyorken

    ve insan yaradan yokmuş gibi hüzünsüz ve
    ağlamasız
    habersizliğin kahramanı (1)
    etin atılışlarını
    bayıltan boşalışlar için kamçılıyorken ha
    kamçılıyorken
    başıdolu koşumunu kulağın kanın
    ve denetsiz kapanışını gözün parlatıyorken
    işaretleri geldi
    sessiz ve kımıltısız helak oldular:

    her şey
    ve her şeyi elin dokunabilirliğinin
    ve korkuyla tanınabilirliğin
    ve gözün görebilirliğinin
    ve şeyi kulağın işitebilirliğinin
    ve tadabilirliğiyle dilin
    ve aktığı düzlükler ağzın
    sessiz kımıltısız boyun eğerek çekiliyordu
    taş emir alıyor eğiliyor boyun eğiyor
    et emir alıyor bilmediğin seslerden boyun eğiyor
    ve 'zaman' onlarla birlikte tavralan

    dünyanın döne devrile geldiği noktada
    hıncahınç bir stadda
    bitiverdi eşya
    ve dünya dostluğu

    geldikleri olmayan insan kalabalığı şimdi
    ortadaydı
    o babanın elinden tutup getirdiği on yaşlarındaki
    çocuk
    çağırdığını işitti ve gitti
    ve bütün buluğa ermemişler çağrıldılar
    onların gidişinden müthiş bir kaygı doğdu
    kalanlar için
    kurt dalan hayvan kalabalığı gibi kabardı insan kalabalığı
    ve ileri gidemediler yoktu
    geri gidemediler yoktu

    ne ev ne eve konan kadın
    ve ne anmadan açılıp hamdsiz kapanan sofra
    ne iş ne masa
    ne arttıkça azan ur gibi onurmaz gelir
    ne emek'e zulmeden banka patron işçi işsiz
    ne çarşı alışveriş ne haftanın günleri ne takvim ne zaman
    ne loca ne aslan kulüb ikbali dünya
    ne televizyon
    ne fahişe kolaylaması
    ne iyilik hevesi ne aşk
    ne kadının istekle çağıran uydusu
    ne erkeğin bağırmalarla varışı

    çoğu alabildiğine koşuyordu yönlere
    ve doğu yoktu ve batı yoktu
    ve güney ve kuzey yoktu
    belki varırız diyorlardı oysa
    'nereden' 'nereye'de yoktu

    (kadınlar hamile kadınlar asla
    çocuklar için kavranır mutluluklar dolu
    köşeler ağaçlar izinler)

    stadiler var mı yok mu bilemedikleri çoğalmayan
    bitmeyen pürüzsüz
    gölgesiz
    ve beşerin tanımadığı bir idrakle
    apaçık ve kesin
    biliyorlardı
    . bilmemek elde değil uyumadan asla
    uyuyamadan
    zira beyinlerinin içine bildiriyordu
    etlerinin acıyı duyabileceği ve bu mutlaktı

    evet sokakta
    günübirlik bir anda

    ağrıyı duyabilirdik ve kaçamazdık ondan
    duyuyorlardı karşılarında içlerinde herşeylerinde
    ve azap yaklaşıyordu onlara
    ve hiçbir şey karşı durmuyordu bana
    şehvet ve erkeğin çekip unutturması
    şehvet ve kadının unutturması
    ne ölüm korkusu
    ne de 'inandık' demek o anda

    servet ölüm uyku
    alındı onlardan
    ayrıcalıksız tümü
    delirebilmeyi dilerdi kurtuluş bilirdi
    alındı onlardan
    ve uyku
    alkol afyon onlar
    ot
    ve intihar alındı onlardan
    çünkü ölüm alındı onlardan
    yalnız idrak sonsuz beyaz ve net
    ve yalnız acı vardı ortada
    işık yılları boyunda

    daha ilk basamağında acının
    kızgın çöllerde
    aç biilaç ölürkenden daha sert
    o ılık serin şerbet tadındaki ilk basamağında acının
    herbiri
    en yakınını bile vurmaya hazır
    bir nebze uyku için

    (martı
    açık iri kanatlarını vurmadan
    uçurumun üzerinde
    rüzgara yatıp süzülerek
    tadı hoş bir gerçeği içmektedir

    bulut namütenahi
    kelebeksiz
    kentin üzerinde biriken sislerden
    evlerden bir şeyler beklemekte

    sultan ahmet
    ayasofya
    ortada beyazıt kulesi)
  • phletron stad/stadionun 1/6'sı olup 29,6 metreye denk gelirmiş.
  • eski yunanda 180 metrelik uzunluk ölçüsü.
    (bkz: stadion)
  • stat ın yanlış yazılmış hali. stat ve stadyum doğrudur.
hesabın var mı? giriş yap