• (bkz: sonuncu olmak)
  • onuncu nesil çaylak.
  • tahsin yücel'in son romanı... can yayınları'ndan çıkıyor, merakla bekliyoruz.

    *

    okuma sonrası gelen ekleme: tahsin yücel, roman gibi roman yazmış bence sekiz yıldan sonra. "yalan"dan sonrakiler, "kumru ile kumru", özellikle de "gökdelen", o roman tadını vermediydi bana. okumaya başlayışımın ikinci günü bitirmiş olmam da kitaptan aldığım tadı gösteriyor öte yandan.

    "sonuncu", "bıyık söylencesi", "vatandaş", bir de "yalan"la birlikte tahsin yücel romanları (ya da anlatıları) kare asını oluşturuyor, kanımca.

    ek 2: "serencam" adlı yapıt yirmi dört bin yedi yüz on sekiz (24718) sayfadır, kitabın arka kapak yazısında belirtildiği gibi yirmi yedi bin sayfa değil; can yayınları biraz tuhaf yuvarlamış sayıyı.
  • tahsin yücel'in son romanı.

    arka kapakta ki tanıtım yazısından;

    "selami bey istanbul'un köklü bir ailesinden gelir. fransa'da felsefe doktorası yapıp döndükten sonra, evlenir, çocukları olur, dingin bir yaşam sürer. ama yaşamının en büyük amacı kitabını, serencam adını verdiği denemesini bitirmektir. başladıktan kırk yıl sonra, seksenlerinde bitirir, tek adet olarak bastırır, kitabını eline almasından yirmi dört saat sonra da ölür. büyük boy, yirmi yedi bin sayfadan oluşan bu dev yapıtı başından sonuna okuyan tek kişi çıkmaz, ama boyutları ve biçimi yıllar yılı insanların ilgisini çeker.

    serencam, boyutu ve gizemi nedeniyle büyük gürültü koparır. kimsenin okumadığı ama görmek için insanların kuyruğa girdiği bu dev kitap ne anlatmaktadır? tahsin yücel, her zamanki ironik üslubuyla anlatıyor serencam'ın öyküsünü. sonuncu, iş, sanat ve basın dünyasına göndermelerle dolu, son derece düşündürücü bir roman. "
  • (aşağıdaki değerlendirme spoiler içere de bilir, içermeye de...)

    tahsin yücel'in -kanımca- uzun hikayesi... ne olay örgüsü ne de kahramanların derinliği roman izlenimi uyandırıyor zira. yazarın sıklıkla tekrarlara kaçtığı görülüyor ve kitabı okurken bu durum son derece can sıkıcı oluyor. hikayedeki olayın merkezinde serencam adlı bir kitap ve kitabın yazarı (!) olan selami harici yer alıyor. sonuncu'nun farklı bölümlerinde üç farklı karakterin dilinden kitabın ve yazarının hikayesini okuyoruz. ne var ki, bu hikayelerde anlatılanlar hatta anlatma biçimi bile birbirinin tekrarı gibi duruyor. selami harici'nin sorbonne mezunu ve devlet doktoralı olduğu uzun süren ve hikaye kurgusu açısından ne anlam taşıdığını anlamadığımız tartışma içeren diyaloglar esnasında bazen aynı sayfada hatta aynı karakter tarafından iki, üç belki dört kere tekrarlanıp duruyor. kitabın sonlarına doğru bir yerlerde, en azından bu doktora konusu bir yere bağlanacak gibi oluyor ama üstünkörü bir ima ile atlanıp geçiliyor.

    şu bir kurgu yanlışı mıdır bilmiyorum: serencam adlı kitap 24718 sayfa iken, kitabı yayımlayan yayım ve basımevinin sahibi 26000. sayfayı basmaktan bahsediyor bir yerlerde. can yayınlarının kitap arkası yazısında "27 bin sayfalık kitap" demesi bundan olabilir.

    ama şu da itiraf edilmeli ki, tahsin yücel'in türkçe'yi kullanma konusundaki hassasiyeti göz alıcı... en kısasından en uzununa, hiç bir cümlede türkçe anlatım yanlışı bulmak mümkün değil. bu dil kullanımı ile en azından benim dağarcığıma iki kelime kazandırdığını da söylemeliyim: lenduha ve oluntu.
  • isminin neden sonuncu olduğunu okuduktan sonra da anlamadığım, tahsin yücel'in sonuncu kitabı olmasından, bir daha kitap yayınlamama ihtimalinden korktuğum roman.
  • keyifli bir kitap. spoiler içerikli olarak kısaca konusuna da değineyim,
    4 kişi tarafından bayrak yarışı şeklinde anlatılan bir hikaye söz konusu. ilk anlatıcı selami beyin eşi. selami bey sorbonne mezunu ve babadan zengin biridir. kafayı hayatının kitabını yazmaya takmıştır. ancak takıntı öyle bir aşamaya gelmiştir ki boğaza nazır yazı odasında bile yıllarca duvara bakarak hayatını kitabına adamıştır. derken kitap biter, selami bey 80 li yaşlarına gelir, kitabı bastırma aşaması da uzunca anlatılır ve sıra gelir ikinci anlatıcıya. selami beyin oğlu, annesi ve babası ölünce kitabı nasıl koruduğunu, kolladığını ve oğlunun kitaptan nasıl etkilendiğini anlatır. üçüncü anlatıcı tabiki selami beyin torunudur. binlerce sayfalık kitabı merak edip de tek okuyan kişi lami. bu kitap ile okumayı sökmüş, bu kitap ile para kazanmış ve bu kitabın sırrını çözmüş yegane insan. dördüncü anlatıcı aslında "ek" kısmında sadece dört sayfalık bir yazı ile romanı tamamlar. torun lami'nin eşi canan. lami'nin serencam sevgisinin takıntıya dönüşmesini endişe ile izlediğini yazar ve roman noktalanır.
    ilk anlatıcıdaki tekrarlar o kadar çoktur ki insana baygınlık veriyor ama ikinci anlatıcı ve üçüncü anlatıcıya geçince bir anda azalıyor. bence bunun nedeni ilk anlatıcının anne olması. yani sadece kocasının kendini yok etmesini iç sıkıntısı ile izleyen ve çok amatörce anılarını kağıda döken bir kadın.
    bunun haricinde serencamın büyük sırrı zaten en başta eşi tarafından kocasına verilen bir öğüt olduğundan beni hiç şaşırtmadı.
    ilk kez tahsin yücel okumuş biri olarak türkçesine hayran kaldığımı da belirtmeliyim. dili kullanımdaki kalite gerek noktalama işaretlerindeki özen, gerek cümle yapıları, gerekse seçilen en doğru kelimeler ile en üst düzeydeydi bence.
  • tahsin yücel’in son romanı sonuncu daha okurken hakkında bir şeyler yazmaya dürtüyordu. öyle ki hem bitmesini istemiyor hem de okudukça içime işleyenleri yazarak toparlamaya itiyordu. ne zaman bir tahsin yücel romanı okuyacak olsam her şeyi durdurup kalbimi o kitabın ritmine uyarlarım ya da tahsin yücel gerçekten o kadar iyi yazar ki; ben aslında hesapsız teslim olur ve birden bire karakterlerin arasına süzülürüm. bu geçişi sağlayan en kritik nokta yazarın kitaplarında yer alan günümüz değer ve kültür ögelerini karakterler aracılığıyla inceden dokumasından kaynaklanır. dolayısıyla kitabın öyküsüyle aynı havayı soluyor oluşumuz, kalbimizin ritmini biz farkına bile varmadan uyarlamamıza yardımcı oluyor.

    sonuncu; selami harici’nin serencam adını verdiği kitabının yazılmasının ve bir o kadar da serencam’ın okunma serüvenidir. bu serüven, kitabın yazarının eşi zarife, oğlu müşfik, torunu lami ve en son kısmında da lami’nin eşi canan tarafından aktarılmaktadır.

    selami harici’nin ifadeleriyle kitabın çıkış noktası “özgünlük” arayışı, hiç söylenmemişi yazmaktır. bu noktadan hareketle serencam’a başlayan biri olarak uzun süre ilk tümcenin gelmesini sabırsızlıkla beklemiş, bir o kadar da yazdıklarını beğenmemiştir. selami harici kitabında tam bir “bütünlük” yaratma tutkusuyla yarım yüzyıla yakın bir süre çalışmıştır. bu kadar zaman boyunca gece gündüz odasında, kitabını yazmak için uğraşmasıysa tam anlamıyla bir adanmışlıktır. serencam’da bütünlüğü temsil etmek adına hiçbir noktalama işareti, büyük harf kullanılmamıştır. bu durumu selami harici’nin fransa’da felsefe doktorası yapmasından kaynaklı entelektüel bir çaba olarak yorumlamak kaçınılmazdır
    serencam tamamlandığında yirmi yedi bin sayfadan oluşan ve aynı zamanda boyutuyla da dikkat çeken bir yapıttır.

    serencam’ın yazılma öyküsü ilk bölümde eşi zarife tarafından anlatılmıştır. zarife kitabın yazılmasından, basılmasına hatta muhafaza edilmesine kadar hep eşinin yanında, onun destekçisi olmuştur. kitap sadece bir adet basılmıştır ve selami harici kitabını eline aldıktan yirmi dört saat içinde ölmüştür. zarife bu ölümün sarsıntısıyla birlikte ölen eşini anlayabilmek, onunla arasındaki bağı sürdürmek için kitabı okumaya gayret etse de onun da ömrü kitabı tamamlamasına yetmeyecektir.

    aslında serencam’ı hiç kimse baştan sona okuyamayacaktır. çünkü kitap sadece belirli kısımlar halinde anlamlı olup kopukluklarla doludur. bu kopuklukların sırrına vakıf olmak da biraz rastlantısal biraz da uzun çabalarla bir kısmının çözümlenmesi ancak selami harici’nin torunu lami ve eşi canan tarafından söz konusu olacaktır.

    ama yine de adanmışlık kitabın okunması aşamasında da karşımıza çıkıyor.

    sonuncu dili, kurgusu ve içeriğinin zenginliğiyle son dönemde yayınlanmış en iyi kitaptır. genel kapsamda sanata, insan ilişkilerine, basın dünyasına, yaratmaya dair çok ciddi gözlemler ve yorumlar ışığında karşımıza çıkmaktadır.
  • tahsil yücel'in ismini neden serencam değil de sonuncu koyduğunu anlamadığım, beğenmekle birlikte iki büyük tutarsızlığı ile beni rahatsız eden roman.

    öncelikle romandaki dil kullanımı çok başarılı ancak bu aynı zamanda hoş görülemeyecek tutarsızlıklardan da biri. her bölüm başka bir kişi tarafından anlatılırken anlatıcılar arasında kelime kullanımı ve üslup anlamında bir fark yok. buna en güzel örnek de dede-oğul-torun olarak 3 nesil üzerinden babaanne-oğul-torun tarafından 3 farklı ağzından anlatılan romanda bu 3 neslin kullandığı aşağıdaki sözcükler:

    babaanne: kalıtçı- usa gelmek- cilt tansığı- oluntu-söylen
    baba: söylen- uğraştaş- tinsel sağlık
    torun: çıngırdak-kesinlemek- yalıtlanmışlık-anıştırma-devini

    yazarın türkçe sözcük seçme kaygısını anlıyor ve saygı duyuyorum ama hangimizin babaannesi felsefe öğrenimi görmüş olsa bile "aklıma geldi" yerine "usuma geldi" der merak ediyorum. kelimelerin türk diline kazandırıldığı yılları bilmiyorum ama 3 neslin kullandığı kelimelerin birbirinden farklı olması gerektiği kadar dedemle güzel ve uzun bir çocukluk geçirdiğimi düşünüyorum.
    ayrıca bu sözcüklerin roman kurgusunu desteklemektense "okurun kelime dağarcığını zenginleştirme" hedefimi var diye merak etmeden yapamadım ve amaç bu ise hiç de doğal durmadığı düşüncesindeyim.

    bir başka tutarsızlık da romanın geçtiği zaman. roman olaylarının geçtiği yıllar için tam bir tarih verilmese de olaylar aşağı yukarı 80 yıla yayılıyor: serencam'ın yazıldığı 40 yıl ve tek kopya olarak basılmasından sonraki yaklaşık 40 yıl.
    selami bey 1944'u ocak ayında romanı yazmaya oturuyor (sayfa 17-18). buna göre roman yaklaşık 1984 yılında bitiyor. ondan sonra roman oğlu müşfik'in evine geliyor ve lemi bu romanın geldiği gün anne karnına düşüyor. romanın sonlarında lemi'nin 35 yaşını geçtiği düşünülürse roman 2020 civarında bitmeli ancak son bölüm 2000'li yılların tüm teknolojik gelişimlerini yok sayan bir kurgu üzerine kurulmuş. örneğin serencam'da 24 bin küsur sayfada gönderme yapılan eserleri bulmak insan için zor ama bilgisayar için çok kolay bir işlemken romanın son bölümü neredeyse bu sonuçsuz çabayı anlatıyor.

    tüm bu iki tutarsızlığın yayınevinin editörü tarafından nasıl fark edilmediğini merak ediyor ve yazarın diğer roman ve öykü kitaplarını okuma isteği duyuyorum.
  • tahsin yucel'in okuyani pisman etmeyecek akiciliktaki romani. yurdunuzdan binlerce kilometre otedesiniz. akcaagaclarla suslu bir parktasiniz. kitabin sayfalarini ceviriyorsunuz usul usul. serencam, serencam diye...
hesabın var mı? giriş yap