• satyajit ray filmi. 1850'li yıllarda ingiliz sömürgesi altındaki hindistan ve ingilizlerin hindistan'ı parça parça krallıklar halinde yönetmesini anlatıyor. krallar ingilizlere yüklü paralar vererek krallıklarını idame ettiriyorlar.
    bu arada filmdeki satranç takıntılı soyluların mücadelesi ise resmen "köy yanar kahpe taranır" deyimini akla getiriyor.
  • hindistanın neden geri kaldığının, neden onca zaman işgal altında olduğunun problematiğini bana göre yine aynı problemli dilin bir uzantısıyla anlatmaya çalışmış filmdir. eleştirilen şey tek adam yönetimi ya da iktidarın şekli değil de iktidarın üstüne düşeni yapmaması, muktedirin gücünü kullanmamasıdır. tabi ki her film politik doğrucu olacak diye bir şey yok ama yanlış bir sisemi yine başka bir yanlışı önererek düzeltemeyiz ki. ingiliz işgalinden kurtulmanın çözümü dediği dedik olan, masaya yumruğunu vuracak olan bir kral değildi, mustafa kemal gibi meclisin varlığını her şartta sürdürmeye çalışan, medeniyetini çağdaşlaştırmak için hayatını verecek olan ama bunu yine en medeni usullerle başaran bir adamdı. eski hindistan'ın parçaları olan afganistan, pakistan bugün dünyanın en sefil coğrafyaları arasında. afganlar karın tokluğuna çalışabilmek için akın akın türkiyeye göç ediyorlar kaçak yollarla. günümüz hindistanının durumu da pek parlak değil bildiğim kadarıyla. bunun nedeni de beklenen müthiş kudretli eril iktidarın hala gelmemiş olması değil, o iktidar bağımlısı eril zihniyetin bu coğrafyalardaki etkisinin bir türlü kırılamamış olması. bugün ise o coğrafyalardan taliban, el kaide gibi örgütler türüyor.

    filmdeki eril dil sadece taht imgesi üzerinden ilerleseydi filme tek yönlü baktığımı düşünüp çekimser davranabilirdim, ama finalde oyun oynayan karakterlerden birisinin "daha karısını kontrol edemeyen adam ingilizlere nasıl karşı çıkacak" türünden repliği, erkek iktidarının sürekli olarak altının çizilmesi meselesi de taht ve ülke üzerindeki iktidar savaşıyla paralel bir şekilde ilerliyor filmde. sanki kendisinden daha gelişmiş bir medeniyeti geri kalmış, köhnemiş kodlarla eleştirmeye çalışıyor film. bu nedenle anlatının işlevselliğini şüpheli hale getiriyor gözümde. sözgelimi hint kralı ingilizlere karşı ayaklansaydı ve zafer kazanılsaydı ne olacaktı? filmde tasvir edilen köhnemiş düzen ne kadar süre koruyabilecekti bağımsızlığını? eleştirinin odağına yozlaşmış toplum düzenini mi, yoksa erkek iktidarının kırılganlığını mı koymak daha doğru?

    filmin ideolojisiyle yukarıdaki gerekçelerimden dolayı pek barışamamış olmama rağmen müthiş sinematografisinden dolayı satyajit ray'i kutlarım. senaryoyu da kendisi yazmış, filmin müziklerini de yine kendisi yapmış. filmin birazını izleyeyim kalanını yarın tamamlarım diye düşündüm, göz açıp kapayıncaya kadar akıp geçti resmen. satyajit ray'in sinema yeteneği gerçekten olağanüstü. ne var ki doğu sinemasının aşması gereken daha büyük bir mesele var:sanırım metin erksan demişti batı dünyası doğudan film değil kilim bekliyor diye. bizi sadece otantik bir kültür olarak gören anlayışa inat, daha bireyci, daha kendine özgü, daha katmanlı filmler inşa etmeli bu coğrafyanın sinemacıları. tıpkı nuri bilge ceylan'ın yaptığı gibi, tıpkı ashgar farhadi'nin yaptığı gibi...
  • satyajit ray'dan alışık olmadığımız şekilde 1856-1857 yılında geçen bir dönem filmi ve içinde ufacık da olsa iki parçalık bir animasyon da var ki buna da alışık değiliz. benim için yine oldukça ilgi çekiciydi. tarihi bir olayı arkaplanda kullanarak dünyayla bağlarını tamamen koparmış iki orta yaşlı satranç bağımlısını işlemiş satyajit ray. aslında yalnızca keyiflerini düşünen bu iki insanla hindistan'ın, hintlilerin o tarihi andaki ruh halini anlatırken satyajit ray bilmeden günümüzün oyun bağımlısı erkek çocuklarını da çok iyi yansıtmış.

    hemen 1857 hint ayaklanması'ndan önce, hindistan'a demiryolları getirirken bir yandan da bağımsız krallıkları birer birer yutan lord dalhousie önderliğindeki doğu hindistan şirketi* son kralı yönetimle hiç ilgilenmeyen ama neredeyse profesyonelce şiir ve oyun yazarılığıyla uğraşan awadh / oudh krallığına el koyarken büyük büyük dedelerinin bir savaşta göstediği başarılardan dolayı soylu ünvanına sahip iki adam tüm günlerini yalnızca satranç oynayarak ve nargile içip, yemek yiyerek geçirirler. onların - ve krallarının- bu kayıtsızlığı ve kopukluğu ingilizlerin hindastan'da kontrolü nasıl ele aldıklarını gösteriyor.

    satranç taşları ortadan kaldırıldığındaki panikleri ve en son sebzelerle satranç oynamaları ve en sondaki büyük kavgalarına rağmen "ben başka kiminle satranç oynayabilirim ki" yüzleşmeleri ayrıca bahsedilmeye değer sahneler.
  • satyajit ray'in 1977 tarihli son filmi: hindistan tarihinin en önemli kırılma anlarından birine, ingiliz egemenliğine bakan alegorik bir dönem sineması. bu açıdan, filmdeki satranç da, satranca müptela olmuş soylular da birer alegorik öğe olarak okunabilir. ben filmde, hindistan şöyle yapsaydı böyle olurdu/olmazdı gibi bir önermeden ziyade, her şeye sirayet etmiş bir eleştirel/fenomenolojik bakış açısı buldum. haddizatında ray'i, renoir'la, kurosawa'yla, yeni gerçekçilerle beraber düşünmemize yol açan da bu yaklaşımdır.

    filmin büyük cümlesi, köylü hint çocuğun ingiliz ordusundan neden kaçmadığına verdiği yanıtta gizli olabilir: çocuk, ingilizlerin o muhteşem kırmızı üniformalarını görmek istiyordur. bu bana, yine kendi coğrafyasının öncü yönetmeni olan osman sembene'nin kara kız'ını* hatırlatıyor. kara kız da sömürgecisi fransa'ya âşıktı (sahraaltı'nın hindistan gibi köklü bir sınıfsal yapısı olmayışı ayrı konu). zaten batı medeniyetinin sihri burada: ona hepimiz âşığız, bu âşıklıkla bir türlü yüzleşemediğimiz için de çeşitli güç/iktidar oyunlarına hapsolmuşuz. ray ustadan müthiş bir rok. bu arada, hatırladığım kadarıyla bizden henüz bu ayarda bir film çıkmış değil.

    saraydaki kavvali meşk sahnesi ayrıca bahse değer. ray'in besteci ve entelektüel yönü, müziğin filmlerinde daima etkili kullanımına sebep olsa gerek.
hesabın var mı? giriş yap