aynı isimde "satranç" başlığı da var
  • "satranç, insanoğlunun icat ettiği öteki bütün oyunlar arasında kendini bağımsızca rastlantının her türlü tiranlığının dışında tutan ve zafer taçlarını yalnızca tine ya da daha doğru bir deyişle tinsel yeteneğin belli bir türüne sunan tek oyundu. fakat insan satrancı bir oyun diye adlandırmakla, kendini hakaret etmek anlamını taşıyan bir küçümsemenin vebali altına sokmuş olmuyor muydu? aslında satranç da bir bilimdi. karşıtlıklardan oluşma bütün çiftlerin bir defaya özgü birleşmesiydi; sonsuz eski, ama buna rağmen sonrasız yeniydi, kuruluşu bağlamında mekanikti, ama yalnızca imgelem gücü aracılığıyla etkinlik kazanabiliyordu, geometrik açıdan kaskatı bir uzamla sınırlıydı ve bu arada kombinasyonları bağlamında sınırsızdı, kendini sürekli geliştiriyordu, ama durağandı, hiçbir yere götürmeyen bir düşünme eylemiydi, hiçbir şey hesaplamayan bir matematikti, eserleri bulunmayan bir sanattı, özden yoksun bir mimariydi, fakat öte yandan, kanıtlanmış olduğu üzere, varlığı ve oluşu açısından bütün kitaplardan ve eserlerden daha kalıcıydı, bütün halklara ve zamanlara ait bulunan, can sıkıntısını öldürmek, duyuları bilemek, ruhu gergin tutmak için dünyaya hangi tanrının getirdiği kimsece bilinmeyen tek oyundu." stefan zweig - satranç
  • stefan zweig- satranç kitabının en vurucu kısmı benim için şurasıdır:

    "oysa kendime karşı oynamayı denediğim andan itibaren bilincinde olmaksızın kendime meydan okumaya başlamıştım. iki ben'imden her biri, yani siyah ben ve beyaz ben, birbirleriyle rekabet etmek zorundaydılar ve her biri kendi adına galip gelmek, kazanmak için kendini bir tutkuya, bir sabırsızlığa kaptırıyordu; siyah ben olarak yaptığım her hamlenin ardından, hararetle beyaz ben'in ne yapacağını bekliyordum. iki ben'den her biri, öteki bir yanlış yaptığında bir zafer sevinci yaşıyor ama bununla eş zamanlı olarak da kendi beceriksizliğinden ötürü öfkeye kapılıyordu."
    ......
    "elimde kendime karşı oynayacağım bu anlamsız oyundan başka bir şey bulunmadığından, öfkem, öç alma tutkum fanatik bir biçimde bu oyuna akmıştı. içimde bir şey haklı çıkmak istemekteydi, ama ne yazık ki kendisiyle tek savaşabileceğim, içimdeki öteki ben'di..."
  • yalnızlığı benim için bir daha tanımlayan kitap. insanlardan soyutlamaların arttığı, asosyal sıfatını sakız gibi ağzımızda evirdiğimiz şu günlerde modern hayatın o afili yalnızlığı çok yapay.

    --- spoiler ---

    dr. b yalnızlığın ne olduğunu gerçekten yaşayan bir karakter. aylarca sığınacak bir şey arıyor. ve bir satranç kitabında tekrar kendini buluyor belkide yaşama tutunma isteği bununla kaybolmuyor. daha sonraki yaşamında bu hayat kurtarıcı şey ona acı günlerini öyle bir hatırlatıyor ki büyük prestij kazanacağı şampiyonu yenmek duygusu bile o geçmişteki acı ve yalnızlığı sona erdiremiyor.
    --- spoiler ---
  • harika bir kitap... konusu isminden de anlaşılacağı üzere satranç...

    "rastlantı sonucu eline geçidiği bir kitapla satrancın inceliklerini öğrenerek bu oyunu bir tutkuya dönüştüren ve giderek bu tutkusu yüzünden beyin hummasına yakalanan dr. b.'nin öyküsüdür görünüşte satranç. ama derinlerde bir veda mektubudur aslında.
    stefan zweig'ın brezilya'da sürgündeyken yazdığı ve şubat 1942'deki intiharından birkaç ay önce tamamladığı satranç, avrupa kültürünün nasyonal sosyalist tehlike altında yok oluşuna işaret eder.
    avrupa kültürüne elveda derken yaşama da veda etmeyi seçen zweig'ın son yapıtı satranç, gerilimli kurgusu ve kahramanın ruhsal gelgitlerinin işlendiği dokusuyla, kısa ama her bakımdan etkileyici olağanüstü bir uzun öyküdür."
  • stefan zweigin, hiç bir eğitimi olmayan ama satranca büyük yeteneği olan mirko ile satrancı bir kitaptan öğrenen dr.b'nin karşılaşmasını anlattığı 68 sayfalık öyküsü.

    okumak ve sevmek için satranç bilmeye, oynama, izlemeye gerek yoktur.
  • stefan zweig'ın harika eseri. okan bayülgen'in okumasıyla dikkatimi çekti ve kitabı aldım okudum gerçekten zweig baba harika anlatmış. 77 sayfalık kitabın konusu biraz kısa olmasına rağmen harika anlatılmış ve aşırı zevk ile okunabiliyor. bitirdiğimde ilk defa bittiğine üzüldüğüm kitap
  • stefan zweig'in yazdığı, bir solukta okunan, keşke daha uzun olsaydı dediğim okunası roman.
  • başarılı bir kitaptır. yazar, baş karakter vasıtasıyla kendi buhranlarını ve geçmişte yaşadığı sürgünleri, tutsaklıkları kaleme almıştır. bu eser, savaş psikolojisinin edebiyat üzerindeki en iyi örneklerinden biridir. rivayet odur ki bu kitabın akabinde stefan zweig ilk eşini ikna edemediği için hayata geçiremediği "birlikte intihar" planını 2. eşi ile gerçekleştirmiştir.
  • okan bayülgen'in radyotrafik adlı radyo kanalında okumuş olduğu stefan zweig'in kitabı. şahsen o zamanlar dinleme fırsatım olmadı,ancak ve ancak bu gece çektiğim uyku sorunundan mütevellit dinledim. ve bu müthiş yazarın kitabını bu müthiş sesli adamdan dinlemek beni mest etti. bu entriyi de böyle bir şeyin varlığından haberi olmayan 2-3 kişi için yazıyorum, dinleyin dinletin. ne kadar artık okan bayülgen'i yaptığı saçma gezi yorumundan dolayı sevmesem de bu yaptığı iş harikulade. keşke televizyonlarda ki çocuk kanallarında da saat 9.30'da birileri kitap okusa.
hesabın var mı? giriş yap