• mantığını galileo’nun bulduğu zaman makinesi.
    (bkz: christian huygens)
    (bkz: sarkastik)
  • tik tak sesinin ilk müsebbibi. sonra pillisi filan çıktı ama şu tik taklardan kurtulamadık bi türlü. dijital ekranlılar ayrı tabi ama onlar da saat gibi durmuyor ki kardeşim.
  • ben bu saatlerden korkuyorum. korkuyu televizyonda, internette gördüklerimiz mi aşıladı bilemiyorum, onun kararını sizler verin ama bir kere o sarkacın sallanırken oluşturduğu gülümseme ifadesine dikkat edin, ne kadar sinsice gözüküyor, değil mi? ayrıca sarkaç sanki arada sırada daha hızlı hareket ediyor, kendimi hipnotize olmuş gibi hissediyorum...
  • saatçinin önünden geçerken kaldırıma terkedilmiş vaziyette dört tanesini gördüğüm, daha sonra iki tanesini alıp eve getirdiğim saat türü. bir tanesini tamir ettim, tıkır tıkır çalışıyor. *** sesi sanki insanı dinlendiriyormuş gibi, sanki psikolojik tedavi uyguluyor bünyeye
  • ileride mutlaka satın almayı düşündüğüm saat türü. eve bir nitelik kattığı doğrudur.
  • nostalji öğesi, zaman gösterici.
    2000’ler öncesindeki türkiye’deki pek çok evde dantellerin süslediği salonda salınır dururdu.
  • salınıyor saatin sarkacı,
    tik tak tik tak.

    ne zaman düşeceğim sonsuz bir rüyaya?
    gerçekliğim neydi ki?
    belki de bir kâbustayım sadece, ha?

    düşünüyorum kara kara,
    sigaradan sararmış dişlerimi sıkıp.
    sarkaç salınıyor o sırada.

    bir çölün ortasındayım ama
    serap göremiyorum.
    sarkaç durdu, tanrı' nın gözü belirdi.
  • eşşek kadar yaşa geldim, mantığını yeni öğrendiğim saat. ben o sarkacı, saatin zaman hesaplama mekanizmasına dahil olmayan hoş bir aksesuar olarak zannederdim hep. vay be, cahilliğime bak. neyse öğrenmenin yaşı yok, acayip mutlu oldum ama.

    efendim hangi tip sarkaç hangi hızla sanılınırsa salınsın bir turunu(cycle) çok ilginç bir şekilde eşit sürede tamamlıyor. inanılmaz bir şey bu. bunu galileo keşfetmiş ama ömrü saat tasarlamaya yetmemiş. bu özellik sayesinde saatler arasında bir yeknesaklık sağlanıyor.

    günümüzde ise zamanı daha hassas ölçen atom saatleri, sezyum atomunun titreşimi/salınımına göre zamanı belirliyor ve saatler her türlü senkron sistemlerde referans sinyal olarak kullanılıyor. ilk atom saati ingiltere'de tasarlanmış.

    kaynak: trt belgesel-uzayın bilinmeyenleri.

    edit: imla.
  • pera palas'ta gece yarısı dizisiyle birlikte bir kez daha fark ettim ki, bu saatin sesi bana ürkütücü geliyor. saat pili değişimi veya tamiri için saatçiye gittiğimde de aynı duyguyu yaşıyorum. özellikle, antika saatler de satan eski bir saatçideyseniz, içerisi tıka basa saat dolu küçücük dükkanın bir köşesinde duran ahşap taburede oturup, işiniz bitene kadar beklemek zorunda kalırsınız. o tabureye oturduğunuz anda saat tamircisi tezgahın arkasında görünmez olur ve yapayalnız kalırsınız. yapacak başka bir şey olmadığıdan, vakit geçirmek için çoğu tozlu olan irili ufaklı saatleri incelemeye başlarsınız. ortama hakim olan derin sessizliğe yorgunluğunuz da eklenince dalar gidersiniz geçmişe. (evet şekerim, zamanda yolculuğu henüz bu seviyede yapabiliyorum.) ardından içinize bir tatlı huzur yayılır. saatlerin sarkaçlarına bakmaktan göz kapaklarınız ağırlaşır ve neredeyse hipnotize olmak üzereyken aynı anda çalmaya başlayan saatler yüzünden büyük bir ürpertiyle irkilirsiniz. bir yanda içinden korkunç bir kuş çıkan guguklu saatler, diğer taraftan sarkaçlı saatlerin gong sesleri derken her an bir cinayete tanık olacakmış hissine kapılırsınız. evet, siz ölmezsiniz. çünkü korku filmlerimde bu saatler ne zaman çalsa hep bir başkası ölür.
hesabın var mı? giriş yap