sık dişini
-
bayın birine "git evine hatun ile halvet ol" manasında söylenmiş söz.
-
şu dünyada anlamlandıramadığım pek çok şey var. lavaboda ayak yıkayanlar, parmaklarıyla burnunu ya da kulağını karıştıranlar, ne bileyim, birisine sevgi ifadesini 'götünün kılıyım' şeklinde ifade edenler, ekonominin çoheyi olduğuna inananlar, jeux d'enfants'ın iyi bir film olduğunu düşünenler... uzar gider bu liste.
fakat 'artık dayanamıyorum' diyen birine 'sık dişini' yanıtını veren kişiyi, işte en çok onu anlamıyorum.
bir insanın bir şeylere dayanamaması durumu sadece cebindeki parasına, başını soktuğu eve, arkadaşlarına, sevgilisine, şuna buna bağlı değildir. inanmayacaksınız ama insanın hayatında bir takım değerler vardır ve hayatı tecrübe etme hali o değerlerin varlığına dayalıdır. bu hayata herkes sıfırdan başlamıyor, herkes bir yerden de başlamıyor. ve tıpkı başlangıcının adaletsizliği gibi, hayat adil ilerlemiyor. insanın bunu kabullenmesi genelde 'ihtimalleri' daraldıkça oluyor, kimisi için iş hayatına atılma ya da atılamama/atanamama, kimisi için köpek gibi çalışıp emeğinin karşılığını alamama, kimisi için bir hastalık vs vs.
günün sonunda 'şükürcülük' de bir yere kadar. kanser değiliz, evet çok şükür. ama bu konuda yapabileceğimiz şeyler kısıtlı. yani ne bileyim, bugün bir meteor tarafından parçalarımıza ayrılmadık, çok şükür pek tabi. ama bu konuda da yapabileceğimiz şeyler çok kısıtlı. elimizde olmayan ya da uzak ihtimaldeki şeylerin hayatımızda olmamasına tabi ki 'şükür'. buna tamamım.
ama sistemin adaletsizliği içinde vaktimizin, enerjimizin, emeğimizin, inancımızın, gençliğimizin sömürülmesi, 9 verip 1 alma hali, buna karşılık 'en azından kafamızda bir çatı, avucumuzda bir parça ekmek var' haline 'şükür', ı-ıh. işte buna tamam değilim.
ben kendimi bildim bileli yazarak rahatlayan bir insanım. lisede göksel hoca diye bir edebiyat hocamız vardı, kendisi yalnızca birkaç ay hayatımda olmasına rağmen bana yazma alışkanlığı kazandırdığı için saygıyla andığım biridir. o bize hep yazdırırdı, başlarda zoraki yazardık. sonraları yazmak benim için bir hayatta kalma içgüdüsüne dönüştü. 'alıngan' ya da 'kırılgan' gibi sıfatlardan utanmamaya başladım zira öyleyim, napıyım yani. sen üç hissediyorsan ben beş hissediyorum şu hayatta, bundan neden utanayım, elimde değil bu durum. haliyle sana üç koyan şey bana beş koyuyor. bütün bu tecrübe derinliğine ek olarak ben 9 verip 1 alıyorken sen belki de 4 verip 1 alıyorsun; hayat adil değil ve hayattaki duruşlarımız eşit değil. senin belki içinde mutlu olduğun bir evin, hafta sonları vakit ve para ayırabildiğin bir hobin, duygusal yükünü paylaşabileceğin bir sevgilin, seni anlayan bir ailen var. belki de benim yok. sen de elbette hayatın adaletsizliğini hayatının bir noktasında ve bir şekilde tecrübe etmişsin muhakkak ama benim neden bahsettiğim konusunda en ufak fikrin bile yok. olmasın da zaten, hüzün övücü türk insanı beni de bayıyor.
anlamıyorsun, anlıyorum. empati çok zor iş, çok zor. hiç kimseyi anlayamıyorsun, anlayamıyoruz. buna da tamamım.
ama bütün bu uzaysal olasılık hesapları ve ihtimaller denizinde, elindeki tek kesinliğin karşı tarafa empati yapamadığın olduğu bir durumda, hasbelkader sana 'dayanamıyorum' diyen bir kişiye 'dişini sık' deme kardeşim. işte bunu yapma. işte bunu yapan insanı asla anlayamıyorum. bakın 'dayanamıyorum' çok ağır bir laftır. kişinin içinde olduğu senaryodan bağımsızdır kişinin dayanma gücü. varacağı noktaya kaç adım kaldığından bağımsızdır, kaç dakika kaldığından da bağımsızdır. dayanabilmek hali anlıktır ve en kısa vadede anlık değişimler gerektirir. 'dayanamıyorum' diyen birine 'sabır' çektirmek, 'şükrettirmek' kadar aptalca, altını çiziyorum, aptalca bir yaklaşım olamaz. olamaz ya, harbiden olamaz.
anlık tepkileri önemseyin arkadaşlar. zira 'an' dediğiniz şey sandığınızdan çok daha önemlidir. -
suavi kadar şairane söyleyemediğimizden özet geçilen hededir.
o kadar başarılı söyleyebilsek dümdüz "sık dişini" demezdik.
(bkz: sözlerini de yazayım tam olsun)
bekleme
ben senle gunesi bulmaya geldim
urkme
kavgani sormaya geldim
gucenme
gunesten sunmaya geldim
kapkara geciyor gunler
hesabi yok
ekmegin az
tuzun tadi yok
cocuklar
belki gulmuyor
kayalik sevdalar dikenli yollar
pusu kurulmus dinmez agitlar
yuzune kapanip aglamak vardi
oysa ben seni bulmaya geldim
kalbine gunesi asmaya geldim
tukenme
bekleme
ben senle gunesi bulmaya geldim
urkme
kavgani sormaya geldim
gucenme
gunesten sunmaya geldim
kapkara geciyor gunler
hesabi yok
ekmegin az
tuzun tadi yok
cocuklar
belki gulmuyor
sana yepyeni türküler verdim
uzak dağların ötesinden gelen
sana yepyeni çiçekler verdim
kapıyı aç bulutlar girsin
gülmeyi bilen çocuklar geldi
tükenme
alevlerin arasindan yuzler geciyor
yuzler alevlerden turkulere geciyor
gunler alevler gibi geciyor
kos
ac kapiyi
yeni ufuklar getirmis
gulmeyi bilen cocuklar
bak
cocuklarin ellerinde guzel gunler var
guzel gunler
ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri
takip etmek için giriş yapmalısın.
hesabın var mı? giriş yap