• tasavvuf ta, doğu dinlerinde ve reenkarnasyon inancına göre, ruh kendini hayatın her aşamasında ya da yaşadığı her hayatta geliştirmeye, bunun için her şeyden nasibini almaya çabalar. reenkarnasyon inancında örneğin, ruh bir yaşamında fakir bir dilenci, bir yaşamında bir pop star bir yaşamında ihanete uğramış bir kral, bir başkasında bir seri katil, bir başkasında bir münzevi olarak doğar, bunu istemli olarak yapar. böylece her öğrendiği ve tecrübe ettiği şey ona bir şeyler katar, olgunlaştırır, renklendirir, ağırlaştırır. amaç insanı kamil e ulaşmaktır. o zaman kendi yaşam enerjisini aldığı üstün enerji formuna yakınlaşmış olur. (bkz: nirvana)
    ya da kişi senelerce bir lokma bir hırka ile odun toplar ya da bir ağacın altında düşünceleri ile başbaşa kalır, kendini terbiye eder. uçar gider..
  • islama ve tasavvufa göre aslolan ruhtur,beden ruhun giydiği,madde dünyasında kullandığı bir elbisedir.ondan geldik,ona döneceğiz söyleminde de olduğu gibi,kıyamet günü yargılanacak olan da ruhtur.zira beden ölümle birlikte madde dünyasında kalmış ve çürümeye terkedilmiştir.yaradılış amacımız da aslında budur.yani tekamül etmek.
  • kimi gelir tek bir kez tüm alemi seyre dalar, kimi gelir yüz bin kez tek bir ana vakıf olamaz... (söz sahibi şems olmalı, emin değilim.)
  • ruhun dönüşümü, evrimi, ilerlemesi.

    “...aslında ortada ilginç bir rüya var. bu yanılsamanın sebebi ne? üst üste binen örtüler. ruhu bin örtü örtüyor. bunlar ruha mutluluk mu veriyor? mutluluk değil sarhoşluk veriyor. ruh kaynağından ne kadar uzaklaşırsa sarhoşluğu da o kadar büyür. bu sarhoşluk, hedefine ulaşmada ruha yardım ediyor mu? bir bakıma evet, ama ruhu hedefine ulaştıran asıl şey özlem. peki ruh neye özlem duyar? ayıklığa. bu ayıklığa nasıl erişiliyor? ruhu kaplayıp onu gerçek kaynağı ve hedefinden ayrı koyan örtüler atılarak. bu yanılgı örtüleri nasıl kaldırılıp atılacak? ölüm denen değişimle. ruha zorla dayatıldığı zaman buna ölüm deniyor. bu, bir sarhoşun elinden şarap şişesini almak gibi son derece tatsız ve ona bir süre büyük acılar veren bir tecrübe. öte yandan, aynı değişim gönüllü olarak da gerçekleştirilebilir, yani ruhun üstündeki örtüleri atması ve ayıklığı, bir anlık bile olsa daha dünyada yaşamasıyla. ..

    ilk tecrübeye fena denir, yani yok olma; ikincisi ise diriliş demek olan beka...

    anlayışın bu aşamasına bilinçle eren ruh.....her adımda karşılaştığı şeyin tadını çıkara çıkara ve yaklaşırken her anın sevincini yaşaya yaşaya varan kişi..... attığı her örtü ile büyük bir gücü ve artan bir ilhamı idrak eder;....eskiden beri bildiği ama tam olarak kavrayamadığı bir hatayı idrak eder ki o da şudur; şimdiye kadar kendini hep yansımasıyla, farklı düzlemlere vuran gölgesiyle özdeşleştirmiş.... benliğini hiçbir yerde göremediği için kedini türlü yansımalarıyla özdeşleştirmiş...sebat ve gayretle ruhu aradım ve sonunda onu örtüp kapatanın bizzat kendim olduğunu gördüm. anladım ki, içimdeki inanan, merak eden, sebat eden, keşfeden ve nihayetinde keşfedilen şey kendi ruhumdan başkası değil. beni aydınlığa çıkaran karanlığa teşekkür......muhakkak ki bu hayat ağacının tohumu da, kökü de, meyvesi de benim.”
  • birkaç ay önceydi, evde uzun istirahat aldığım, yatmaktan belimin ağrıdığı zamanlardı. hayatla ilgili yorulduğum, dinlenmeye ihtiyaç duyduğum zamandı. bacağımdan sakatlanmış ve bunu avantajıma çevirmiştim. aylar sürecek bir tedavi başlıyordu, başta korkutucu gelmişse de sürecin aşamaları, ardından kendimi geliştirmem için bir mola olduğuna karar verdim.

    hayat işte bir yerlerden sinyal verip sizi yolculuğunuzda varmanız gereken yere doğru planlamasını yapıyor. yattığım süre boyunca günümün 3-4 saatini zihnimi kontrol etmeye, yaşamdaki amacımı sorgulamaya adadım. zaten insan yattığı yerden tavanı seyrederken ister istemez dalıyor düşüncelere.

    ve dedim ki, ben olduğum halimden daha iyiye evrilmek istiyorum. daha özgür hissetmek istiyorum hayatın akışında kanatlarımı soluksuzca çırpmak istiyorum ve o rüzgarı hissetmek ruhumun içinde. ardından başladım meditasyon yaparak içime dönmeye. ne çok çöp biriktiriyormuş insan içinde, dök dök bitmiyordu. hani kanadımdaki birkaç tüy temizleniyordu ama uçmak için yeterli değildi.

    sabırsızlanmaya başlıyordum, zaten oldum olası sabırsız bir insandım. geçmiş zaman kipi kullanıyorum çünkü artık değilim, artık biliyorum ki olması gereken, zamanı ben saysam da saymasam da olacak. hem zaten zaman bir yanılsamadan ibaret. neyse, sabırsızlığımın yansıması olarak bu dönemde hayatımın sonuna kadar yaşamak istediğim, tüm merkezime konumlandırdığım ve varlığından dolayı şanslı olduğumu düşündüğüm adamla sorunlarımız başladı. öyle böyle değil, her kelime kavgaya evriliyor, ne yanımda varlığını hissedebiliyorum ne ihtiyaç duyduğumda geliyor. öylece yapayalnızım evde, günlük 100 adımla sınırlandırılmış dört duvarın arasında, iki elim kanda olsa yanına varmak için dağları aşacağım adam yok yanımda.

    dedim ki, vardır bir hayır. dedim demesine de içimde kurtçuklar cirit atıyor. güvensizliğim had safhada, kesin diyorum aldatıyor. arada da soruyorum adama, bak diyorum biri mi var, tabi söyler mi? asla! aman diyorum adam da ne bok yerse yesin nasılsa çıkar kokusu, benim canım burnumda, hem yürüyemiyorum hem çözmeye çalışıyorum varoluş amacımı. zaten her türlü ortaya çıkar diyorum yalanlar. ama hal bu ya zaten o his içimi kemirirken gerçekmiş. tabi bunu iyileştikten sonra öğreniyorum. oraya da geleceğim, konu dağılmasın. kurtçuklar düştükçe içime, yalnızlığımı alıp yamacıma diyorum ki görmem gereken ne? anahtar soruymuş. tek tek cevaplanıyor sorularım. ama işte sabırsızım, yetmiyor, eksik geliyor bir yerlerde kopukluklar var hissediyorum. hani koskoca bir çöp kovasından tek tek elimle çıkartıyorum çöpleri, e olmuyor kanatlarıma kavuşamıyorum hal böyle olunca da.

    derken artık hayatım daha normal bir hale geliyor, günlük adımlarım 1000'e çıkıyor. işe gitmeye başlıyorum, fizik tedavi, yüzme vs derken işler de yoğun bir döneme başlıyor. adam hala hayatımda ama varlığı ile yokluğu bir. hani sorsalar sevgilin var mı diye var diyemem o derece yok etrafımda. haliyle bir sabah artık dayanamıyorum ve bitiyor ilişki. koşa koşa aldattığına gidiyor. birkaç gün sonra tüm detayları öğreniyorum. o anda yaşadığım yıkımı anlatmaya kelimelerim yetmez. ancak okumak isteyenler için yazdığım entry'i bırakıyorum buraya. (bkz: #153388556)

    birkaç gün boyunca günlük 100 kelimeden fazlasını konuşamıyorum, yemek yok, uyku yok. tüm inandığım benliğim yıkılıyor ve ben altında duruyorum. derken hatırlıyorum aylar öncesinde kanatlanmak istediğimi, özgürleşmek istediğimi tüm yargılardan.

    o an fark ediyorum ki ben artık dönüşüyorum. o çöp kovasının içinden tek tek ellerimle çıkartarak yapamazdım, sabırsızlığımla çöp kovasını o adamın eline tutuşturmuşum o da var gücüyle dökmüş. içim meğer ne kadar da kokuşmuş inançlarla doluymuş! işte o zaman diyorum ki, bu adam benim hayatımda başıma gelen en iyi şey! minnet duymaya başlıyorum varlığına, hayatımdaki rolüne ve özgürleşmeye başlıyorum. kanatlarımın tamamı hala daha temizlenmedi ama artık kısa mesafeli de olsa uçabiliyorum. gökyüzünün derinliğinde rüzgarı kanatlarımın altına alarak yükseliyorum.
hesabın var mı? giriş yap