• marilyn monroe ve robert mitchumin basrollerini paylastiklari, 1954 yapimi otto preminger filmi.
  • jeff healey band imzali, 1988 cikisli see the light albumunden bir parca. kanimca grubun yaptigi en iyi sarkilardandir.

    ---------- . -------------

    “well, you know you're gonna have to steal it,
    if you want your cake and eat it, too
    there is no one less believin',
    than the guy who's been deceiving you

    you got to pay the piper,
    in the end you will be so much wiser
    got to use your best endeavor,
    when you're kissing to be clever

    'cause it's a hard, hard lesson,
    that you're gonna learn,
    on the river of no return

    you been burnin' all your bridges,
    like a child with forty wishes,
    on the river of no return

    well, you got your finger,
    on the trigger,
    it would help if you was-a bigger
    now, it's not easy, i know, it's not easy

    'cause it's a hard, hard lesson,
    that you're gonna learn,
    on the river of no return

    yes, you have done your share of cheatin',
    now you're gonna have to take a beatin'
    you been acting like a sucker
    now, you're gonna have to suffer, yeah

    'cause it's a hard, hard lesson,
    that you're gonna learn,
    on the river of no return

    say, say, say
    it's a hard, hard, lesson,
    that you're gonna learn,
    on the river of no return

    it's a one way to go,
    it's on and on you go
    on the river of no return.

    say it again!
    it's a hard, hard lesson,
    that you're gonna learn,
    on the river of no return

    got swept out in the tide,
    with no one on your side,
    on the river of no return ”

    ------------- . ----------------
  • bruce dickinson'inki icin:

    break the bread and drink the wine
    seize the challace suck the poison vine
    there is frost in every sunbeam? water flows from the earth to sky
    looking down on every rose nothing moves the wheal of heaven turns
    as our fingers leave there trace, we are gods and the world returns ,up rise?.

    now we're lost you can’t desguise, the river of no return
    now its time you realise, the river of no return

    growing embers of our anchient lives
    we struggle hard we live to turn the tide
    living longer in the ‘astro-wast’
    we stare each other, we looked death in the face
    all my life in front of you, lonely secrets hidden from your view.
    now we obit a different sun, for eternity ,doomed to tell no one..

    now we're lost you can’t desguise, the river of no return
    now its time you realise, the river of no return

    solo

    now and truly all alone,
    canyon walls and the river of no return
    im amazed at what i am,
    i’ve never knew the feelings i’ve ignored

    now we're lost you can’t desguise, the river of no return
    now its time we realise, the river of no return
    and the anguish drives me on ,i wish i could return
    all alone and washed away to the river of no return
  • bruce dickinson'a ait olani az bilinen bir metal sahesediridir.
  • marilyn monroe'nun barlarda şarkı söyleyip dans eden bir kadını canlandırdığı, robert mitchum'ın iyi bir babaya hayat verdiği otto preminger filmi. tabi söz konusu preminger olunca ve monroe'nun "aptal sarışın" rolünde karşımıza çıkmadığını bilince filmden beklentiler artıyor haliyle. ne yazık ki preminger'ın filmi beklentilerin altında kalıyor. hikaye basit: oğlunu arayan matt sonunda onu bulur ve oğluyla bir toprağa yerleşip burada basit bir hayat yaşamaya başlar. derken bir gün, daha önce oğlunu ararken rastladığı, oğluyla iyi anlaşan kay ve kocasının hayatını kurtarır. ama kay'in kocası harry, matt'in atını ve silahını çalıp altın almak üzere yola düşer. matt bunu affetmez ve kay ve oğluyla birlikte harry'nin peşinden gider.

    filmin ilk 20 dakikası ile son 5 dakikası dışındaki tüm sahneleri ya nehirde ya da ormanda geçiyor. üç karakterin azgın nehirle, daha da azgın (ama neden?) kızılderililer ile ve ilkel duygularıyla mücadelelerine odaklanılıyor bu sahnelerde. dönemine göre iyi çekilmiş nehir sahneleri. ama bunun dışında filmde pek bir şey yok. üç karakterin bu sahnelerde önemsiz konular üzerinde sohbet edip durmaları, kızılderililer'le çatıştıkları sekans dışında hiçbir şeyin olmaması sıkıcılığı artırıyor. finale gelindiğinde ise baştan tahmin edilen "son"un gerçekleşmesi de filmden alınan tadı iyice azaltıyor. sonuçta preminger'ın filmi niye çektiğini, monroe ile mitchum'ın bu dandik senaryoda ne bulduklarını merak ediyoruz "the end" yazısı çıkınca.
  • filmde papaz bir sahnede şöyle der:

    "kızılderililer'e misyonerlik yapacaktım. bence beyaz adamın daha çok ihtiyacı var."

    beyaz perdede genelde potansiyel tehlike olarak lanse edilen amerikan yerlilerinin ancak topraklarına girildikten sonra saldırgan olabildiklerini vurgulayan western filmidir. evet, beyaz adamın misyonerliğe daha çok ihtiyacı vardır. kızılderililer, altın arayışındaki hırslı taşralılar bu topraklarda başkalarının da yaşadığını unutarak kutsallarına saygısızlık yaptıkları ve mezarlarını işgal ettikleri gerekçesiyle şiddete başvurmaktadır. yani tamamen mecburiyetten.

    bu filmi izlemek için güçlü bir neden yoksa da marilyn monroe'nun mavi blucin içindeki güzelliğine bir kez daha tanık olmak için izlenmeli. basit, genelgeçer, birörnek rollere sıkıştırılan genç bir kadının aslında iyi bir oyuncu olduğunu müşahede etmek için izlenmeli.

    bir de:

    --- spoiler ---
    robert mitchum'un marilyn'in ayaklarını ısıtmak için adeta clark gable gibi centilmen bir poza bürünerek canla başla uğraş vermesi bugün bile göze hoş gelen bir canlılıkla tasvir edilmiştir. üşüyen genç bir kadın ve onu hayata karşı ısıtan güçlü bir adam. bu sahneden itibaren ikili birbirlerine aşık olduklarını tam anlamıyla kavramaya başlamışlardır.
    --- spoiler ---
  • oldukça zayıf bir senaryosu olan, monroe ve yönetmen preminger'in stüdyo ile imzaladıkları sözleşmenin yükümlülükleri gereği kendi istekleri dışında çevirmek zorunda kaldıkları film. nitekim film boyunca ilgi çekici bir hikaye gelişiminin olmaması ve düşük tempo kanada'nın doğal güzellikleri, başrol oyuncuları arasındaki diyaloglar, monroe'nun söylediği şarkılar ve o dönem için yeni bir teknik olan renkli sinemaskop çekim ile telafi edilmeye çalışılmışsa da filmin gişede başarılı olmasına bir etkisi olmamış monroe'nun aptal sarışını oynadığı önceki filmleri gibi büyük bir başarı kazanamamıştır.

    film boyunca monroe yönetmen ile sürekli çatışmış, nehirde boğulma tehlikesi atlatmış ve zor bir sahne sonrası bileğini burkmuştur. daha sonra da bu filmin z tipi bir kovboy filmi olduğunu ve çevirdiği en kötü film olduğunu söylemiştir. ancak karikatürize edilmiş aptal bir sarışını oynamadığı bir rol olması sebebiyle yine de kariyerinde önemsiz bir film olduğu söylenemez. bu filmde monroe daha iyi hayat standartlarına kavuşmak isteyen ve bunun için kocasının ikna etmesiyle dağlarda altın arayışına girişen bir salon şarkıcısıdır. ancak bu macera sırasında karşılaştıkları matt ve oğluyla kurduğu ilişki sonrası hayatı daha farklı bir yere doğru yol almaya başlayacaktır. nitekim filmin sonunda da bu yolun (matt'a aşık olması sebebiyle eski hayatını arkada bırakıp artık onun kadını olması) ne olduğu da görmüş oluruz. river of no return için kısaca klasik western filmlerini sevenlerin ve monroe hayranlarının zevk alarak izleyeceği bir film olduğu söylenebilir.

    https://www.imdb.com/…le/tt0047422/?ref_=tttr_tr_tt
    https://www.rottentomatoes.com/…/river_of_no_return
  • doğa şartlarından ve o zamanın tehditi kızılderililerden dolayı “dönüşü olmayan nehir”de el yapımı bir sal ile üç kişinin üç günlük yolculuğunu konu alan bir film.

    bu üç kişinin arasında güzeller güzeli marilyn monroe da var.

    görsel görsel görsel

    - spoiler -

    filmin durağan olduğu doğru. yalnız benim bu konu üzerine bir fantezim olduğu için merakla ve severek izledim. vahşi doğada hayatta kalmaya çalışan ve sonrasında yuva kuracak olan bir çift. kadınını ve ailesini vahşi hayvanlardan, tehditlerden, düşmanlardan koruyan; yemek bulan ve hayatlarını kurtaran güçlü bir erkek. muhteşem bir doğa. herkesten uzakta sıfırdan doğada kurulan bir hayat.

    aslında film tam da burada bitiyor. bundan dolayı da çok üzgünüm. filmin tamamı ilk yarısında olup kalanında da yukarıdaki fantezilerimin devamı oynatılmalıydı.

    bu arada adamın üşüyen kadını elleriyle ısıttığı sahne neden ateşli bir sahneye dönmedi ki? izlerken cinsel gerilim oldukça arttı.

    sanırım nedeni kadının nişanlı olmasıydı. olmasaydı film çok daha güzel ve ateşli ilerleyecekti.

    son not: filmde zorla öpme, zorla götürme ve bunun bir şekilde aşka bağlanması, kadının sonunda kabul etmesi vs. hoşuma gitmedi.

    - spoiler -

    kısaca iyisiyle kötüsüyle hoş; göze ve fantezilere hitap eden bir filmdi.
hesabın var mı? giriş yap