• içine yeterli dozda soul/funk katılarak hard bop'tan fusiona geçişin kilometre taşlarından biri olarak görülen, 1970 cti records çıkışlı efsanevi freddie hubbard albümü. beş adet uzun süreli, uzun soluklu olmakla birlikte derin haz veren parça; beş müzisyenin uyumu. kısacası, yetmişlerin en iyi caz albümlerinden biri olarak kabul edilen değerli bir eser. trompette -elbette- freddie hubbard, tenor saksofonda herbie hancock quintet'tan bildiğim ve tınısını metrelerce uzaktan tanıyabileceğim joe henderson, piyanoda az önce bahsettiğim üzere herbie hancock, kontrbassta 1960-70 arası çıkan caz albümlerinin yarısında emeği geçen ron carter ve chick corea ile ünlenen funk davulcusu lenny white'tan oluşan quintet; albümün ardından çıktıkları turnede elde edecekleri başarıyı asla tahmin edemezlerdi. john lennon'ın cold turkey'inin yorumu ise kanımca enfes olmuş, sağlam fusion yapmış ustalar. albümün parça listesine gelirsek;

    1. red clay
    2. delphia
    3. suite sioux
    4. the intrepid fox
    5. cold turkey

    edit: the intrepid fox nasıl da güzel, nasıl da modalmiş!

    edit 2: hub'ın miles'ın bitches brew'üne veremediği bir yanıt olsa da, harikuladedir red clay.
  • karlı, yağmurlu, fırtınalı gecelerin dostu albüm. caz tarihinin çok çok özel bir sayfası.

    albüme adını veren parçanın plak versiyonu ayrı muazzamdır, cd edisyonuna eklenen 18 dakikalık canlı kaydı ayrı muazzam.
  • mükemmel bir parça.

    ayrıca diğerlerine haksızlık etmek istemem ama groove deyince aklıma ilk gelen parçadır kendisi.
  • mükemmel, saatlerce dinlenesi, cd'si bulunası ve tapılası bir albüm... beş usta birleşiyor, ortaya çıkan 'türlü' daha derli toplu oluyor bir diğer benzerine * göre.

    çok daha kolay yenilip, hazmı daha az mide yakan bir yemek red clay. yerken ağzının içinde bilmediğin tatlar patlamıyor ama yediğinin yemeğin ağızla mide arasındaki o yolculuğu bitmek bilmiyor.

    füzyon tarafı çok fazla değil (ki bunu olumlu anlamda yazıyorum). ama tabii ki herbie hancock ve lenny white yüzünden ister istemez, özellikle red clay ve cold turkey'de buram buram alıyorsun o füzyon aromasını. geri kalan üç şarkıda daha ağırlıklı olarak hard bop vuku buluyor.

    yukarıda da değinilmiş; groove'u tanımla deseler, 'na bu!' diyeceğim ilk şarkı red clay olurdu. delphina ise benim için en iyi keşif.
  • bu sene yeryüzüne indirilişinin 50. yılını kutladığımız harika albüm.

    oturup freddie hubbard trompette şöyle döktürmüş, joe henderson tenorda almış yürümüş, herbie hancock pianoda yine dillere destan işler yapmış, ron carter bass'ta hünerlerini sergilemiş, lenny white zaten bitches brew'den idmanlı gelmiş diye bu efsaneleri övecek halim yok.

    ocak 1970'de the van gelder stüdyo'da 2 günde kaydedilip mayıs 1970'de piyasaya sürülen bu dört freddie hubbard bestesinden ve john lennon'un cold turkey yorumundan oluşan albümün büyüklüğünün; bestelerin kalitesinden ve onları çalan müzisyenlerin her zamanki gibi sergiledikleri dehalarından daha büyük bir anlamı var.

    bir kere tam bir "ara geçiş formu" albümüdür red clay. cazın çok müstesna bir döneminde adeta doğum sancısı gibi bir başyapıttır.

    miles davis 69'da in a silent way ile fusion çağını haber vermiştir. dönemin önde gelen isimleri de ve elbette hancock gibi daha sonra fusion'ın peygamberlerinden olacak müzisyenler de doğrudan fusion'a dalmasalar da groovy, funky şeyler kaydetmektedirler o sırada.

    red clay'deki kadro freddie hubbard için de o zamanlara göre alışılmadık bir stüdyo ekibidir aslında. bunların pek çoğu ile çalışmıştır fakat grup lideri olarak çıkardığı albümlerinde o dönem başka başka isimleri tercih etmektedir. bu kez farklı bir şey yapmaya karar verip de, kafasındaki müziği de yerine oturtunca, onu plağa yansıtacak en doğru kadronun arayışında vardığı kusursuz formüldür bu ekip.

    tıpkı o hollywood soygun filmlerinde ekip liderinin kendi alanlarında uzman suçluları biraraya getirip rüya kadroyu kurması gibidir.

    fusion'a meylederken pianoyu in a silent way'de dinlediği hancock'a emanet etmesi ne kadar doğru bir tercihtir. tenor saksafona da yine o sıralar hancock ile çok sık çalışan ve aralarında harika bir sinerji yakalamış olan joe henderson'ı alıp, sırtını sağlam bir duvara dayar. henüz birkaç ay önce bitches brew'un kaydından çıkmış olan davulcu lenny white, zaten çok ortada olan bir seçimdir yapmayı tasarladığı albüm adına. ron carter da herhalde uptown conversation'da masaya attığı kartı ile kapağı atmıştır bu kadroya hakkıyla.

    "ara geçiş formu" kısmına geri dönersek; işte bu kadro ile, miles bitches brew'u çoktan kaydetmiş dünyayı sallamak için albümünün çıkışını beklerken kotarılmış bir eserdir red clay. bunun hiç değilse kendi adıma büyük bir şans olduğunu düşünüyorum. çünkü benim gibi fusion'a mesafeli biri için, eğer bu 5 müzisyen bitches brew'u hatmedip stüdyoya girselerdi, o albümün çok daha fazla etkisi altında kalabilir ve red clay'den farklı bir şey çalabilirlerdi.

    bu haliyle red clay (hiç değilse benim için) çok dozunda bir funk içerir.

    bir anlamda kendi kişisel müzik zevkimin de bir sınırını belirler. dört nala giden fusion'a mesafeli biri olarak amerikan caz müziğinde ilgi alanımın başlangıcını nasıl ki miles davis'in 1955'de the new miles davis quintet için stüdyoya girmesi oluşturuyorsa, bitiş çizgisini de red clay'ın mayıs 70'de piyasaya çıkışı belirliyor.

    baştan sona ve hatta cd edisyonuna eklenen red clay'in 18 dakikalık canlı kaydına kadar kusursuz kelimesini bu kadar hak eden değil müzikte, herhangi bir sanat alanında pek az eser vardır. hubbard'ın kariyerinin bayrak kompozizyonu olacak red clay kadar, ballad olarak başlayıp bluesa kayarken karanlık bir melankoliye kucak açan delphia; suite sioux, sürekli milesvari vitesler değiştirenthe intrepid fox ve aslından başarılı coverler listesine tepeden girecek kalitedeki cold turkey de enfestir.
hesabın var mı? giriş yap