*

61 entry daha
  • yalandan gerçek üretmek dersek, klasik dinde bunu neye benzetebiliriz?

    çoğunluk bizden yana, dolayısıyla doğru biziz. yoksa post-truth dinin kendisi mi?
  • din veya daha özel olarak islamı modernizm, post-modernizm ve post truth prizmalarından ele almaya çalışmak istiyorum.

    modernizm, kabaca sanayi devrimi ve aydınlanma çağıyla paşlayan herşeyi pozitivist ve materyalist çerçevede tanımlama olarak ele alırsak,dini düşünce bu pozitivizm dalgası karşısında sille yemiş duruma düştü. aydınlanma fenerinin önündekine kara demeye çalışmak, maskaralıktan başka başka işe yaramadı. türkiye tarihinde bu kabaca tanzimat-meşrutiyet-cumhuriyet-1970 dönemidir.

    post-modernizmi ise kabaca pozitivist, materyalist ve aydınlamacı modernizmin içinde biraz mana aramak için onu eğip bükmek olarak tanımlarsak, dindarlar bu dönemde çok umutlandılar. dindar anlayış, "evet evet dinle bilim çelişmez, ayrıca manayı dinde arayalım" diyordu. türkiye tarihinde bu yaklaşık 1970-2013 arasıdır. önemli kilometre taşlarında din motiflerini görelim: özal, cemaat, akp.

    o teknelojinin bilgiye dönüştüğü ve o bilginin de sosyal medyada tüketildiği post-truth çağına gelirsek: doğrunun açığa çıkarılması ve öğrenilmesi mümkün lakin bizde ona yanaşacak istek ve gönül yok. yalanlarımız, siyasi pozisyonlarımız daha tatlı ve sıcak. o yalanları sosyal medyada paylaşınca karnımız kusarcasına doyuyor. peki dine ne oldu? yalanlarımız tatlı dedik ya, işte o misal, onların yalan olduğunu bile bile onların tatlılığı ve sıcaklığı içimizi dolduruyor ilk başta. zararlı olduğunu bildiğimiz halde mideye indirdiğimiz o sıcak şekerli muhalebiler gibi. ama bir yerden sonra bünyenin kendisi o şekerli muhallebiden gına getirip ona bakmaz ya, belki post truth döneminde de din ve hurafelere hızlı bir şekilde sırt çevrilecek. çünkü, din geçmişten getirilen bir nevi hakikatsiz söz veya edebiyattı ya, bu post-truth döneminde en fazla yeni yalanlar üretilip benimsenene kadar devam edebilir.

    belki de insanlık kriz geçirip üstesinden gelemeyecek.
  • bilgisayar dünyasından örnek verirsek, switch cihazı hub cihazına göre biraz akıllı olup hangi fiziksel cihazın(mac addres) hangi ip ile eşleştirildiği tablosunu tutar ve trafiği buna göre yönetir. lakin cihaza çok talep gönderilip manipule edilebilir (arp poisining). bu switch havlu atıp akılsız hub' gibi gelen geçeni herkese dağıttığı bir cihaza dönüşüyor.

    yani bilişsel yüklenme bizi deliye çevirebilir. yalanlara inanmak bunun sonucu olabilir post truth ile herşey true olmuş oluyor.

    kapasite farkları. insanlığı 3 doneme ayırsak: sanayi öncesi-sanayi devrimi-bilişsel devrim dönemleri.

    ilk dönemde, tek farklılık doğanın yarattığı farklılıktı. ılıman iklimdeysen güneşin boldu, ne güzeldi iyonya sahilleri; sırtını kuzey kutbuna vermişsen güvenlik sıkıntın yarıya iniyordu, kuzey milletlerinin sürekli güneylileri taciz etmesi gibi.

    sanayi devrimiyle kendi fiziksel kapasitemizden daha fazlasını yapar olduk. kamyonla çok çok yük taşıyabiliyorduk. ama olay zihinsel kontrol altındaydı. dozerin yaptığı yolları görüyorduk, yol bittiğinde üstünde güzelce araba sürüyorduk. olmasa da olurdu, yaya giderdik. ıkinci husus, bu fazla fiziksel kapasite toplum-devletten geliyordu veya ençok onun işine yarıyordu. oluşturulan büyük fonlarla alınan büyük kamyon filoları vardı.

    bilişsel devrimle birlikte ise artık zihnin kapasitesinin ötesine geçtik. amazon'da hangi ürün gidiyor algoritmasını alabilen para kazanıyor, cambridge analytica'da üretilen sosyal medya paylaşımları algıları yönlendirip brexit referandum sonucunu etkilediği söylendi (bkz: brexit 2019 filmi). sonuçunda bilişsel kapasitemizin üstüne çıkılmış ve bireysel kapasitemiz havlu atıyor.

    peki, aşırı fiziksel kapasite toplum veya devlete atfetmiştik, ona vermistik; bilişsel kapasite farkını kime atfedeceğiz, kime birakacagiz?
    kul-peygamber-tanrı üçlemesi veya birey-toplum-tanrı veya birey-siyaset-devlet üçlemeleri üzerinden düşünürsek, aşırı fiziksel kapasiteyle siyasetin yönettiği devleti güçlendirmiştik, bilişsel kapasite çılgınlığıyla tanrımızı mı etkiler olduk? yapmak için önce yıkmak lazımdı, constructive destruction. dücane cündioğlu tözün(ruhun) dağıldığı bir evredeyiz derken bu yıkıma mı işaret ediyor? yikip dagittigimiza gore ne insaa edilecektir?
  • mesela yolsuzluk insanların gözünün önünde yapılıyor.

    eskiden yolsuzlukla mücadele istediği vardı ama bir kısım imkansızlıklar yüzünden bu engellenemezdi. bugün herşey kontrol altında, herşey görülür durumda, ama iktidar bile isteye yolsuzluk yapmak istiyor. (bkz: yolsuzlukla mücadele/@bakalim)

    halk mı, onu daha önce yazdık. mental yükleme kapasitesini aştık.
  • icimizi cok acittigi icin dolaylida olsa bununla alakali kavramlari niye burda islemeleyim ki.

    kati olan her sey buharlasiyor baslikli yazsinda murat cemrek modernite, post modernite tanimlarini berman uzerinden aktariyor. kendime not olsun.

    "
    berman, modernizmi, “modern insanların modernleşmenin nesneleri oldukları kadar özneleri de olmak, modern dünyada sıkıca tutunabilecekleri bir yer bulmak ve kendilerini bu dünyada evde hissetmek için giriştikleri çabalar olarak” (s. 11) tanımlarken, kavramsallaştırmasını “modernizmi, sürekli değişen bir dünyada kendimizi evimizde hissetmek için yapılan bir mücadele olarak düşündüğümüzde, modernizmin hiçbir tarzının asla tanımlayıcı olamayacağını görürüz” (s. 12) diyerek sürdürür. berman’ın “ben, modern hayatın, modern sanat ve düşünün, kendini biteviye eleştirme ve biteviye yenileme kapasitesinin olduğunu ileri sürüyorum. post-modernistlerse, modernitenin ufkunun kapandığını, enerjisinin tükendiğini söylüyorlar (onlara göre modernite geçip gitti)” (ss.17-18) ifadesiyle post-modernistlerden ayrıldığı noktayı belirginleştirirken, habermas gibi modernitenin “tamamlanmamış bir proje” olduğunu ifade eder. işin özü, modern insanın moderniteyle ve/ya modernizmle temel sorunu, güvenli bir limana demirlemiş değil de fırtınalı bir denizde var olma çabasını süreklileştirmesinin verdiği ebedi kriz halidir. kısacası, bu minvalde, kati olan her şey buharlaşırken kati bir istikamet de berhava olmuştur. moderniteyle başlayıp post-modernite ile zirve yapan bu “endişeli modern” ruh hali, post-truth çağında hakikatin yitirilmesiyle daha da depresifleşmiştir. psikologluğun modern toplumlarda popüler bir mesleğe dönüşmesinin ardındaki sırlardan birisi de bu olsa gerek.
hesabın var mı? giriş yap