• pro evolution soccer ve winning eleven benzeri oyunlarda maç boyunca "olm ne ballısın lan" diye ağlayıp sonra da boktan bir golle maçı kazanmaya denir. #8800664 no.lu entryde ayrıntılı olarak anlatılmıştır.
  • bu işin 'fakir edebiyatı yapma' kısmıyla ilgili bir yarışma falan düzenlenseydi, bana madalya takarlardı. üstelik gözlerimdeki ve dahi sözlerimdeki samimiyete bakarak ağlayanlar bile olurdu izleyiciler arasında. şüphem yok buna. çünkü samimiydim. yapaylık barındırmıyordum tepkilerimde, isyanlarımda. kalleşçe hazırlanmış bir senaryoda figüran rolü biçmiş bana arkadaşlarım. farkedemedim. o süre zarfında da 'fakir edebiyatı yapma' konusunda 4. dam'a geçtim zaten. burdan tüm içtenliğimle kendilerine "konsollarınızı sikeyim" demek istiyorum izninizle. dedim.

    pes denen ömür törpüsü oyunda karşılıklı maç yapmaya başlamazdan evvel çeşitli ayarlar yapıyon. maç süresidir, maçın oynanacığı zaman dilimidir (öğlen/ akşam), hava durumudur, hakemi satın almadır, takım sahada ısınırken futbolculara baklava ikram etmedir... buraya kadar sorun yok, formalite hepsi neticede. isteyen istediği şekle soksun, önemsemem. lakin, o ayar grubunun içinde takımların kondüsyonlarının hep üst düzeyde kalmasını sağlayan bir yerde varmış. oyuna daha yeni yeni başladığım içün bilmiyordum bunu ben. ulan maç başlıyor, ilk yarı deli gibi oynuyorum. şutlar, pozisyonlar, tam saha pres, rakibi kendi yarı sahasından çıkartmama felan gırla gidiyor, ne vakit 2. yarı başlıyor ben sıçıyorum. adamların bırak koşmayı ayakta duracak hali kalmıyor baba. görsen ben değil skibbe çalıştırıyor sanarsın takımı. futbolcuların dilleri dışarda, canlarından bezmişler, depar atmayı unutmuşlar...

    tam da bu esnada başlıyodum işte isyana; "sikerim lan işe bak, adam 1 metre önündeki topu alamıyo olm", "15 metre fark var, nası yetişip kapıyon topu la?", "çektiği şuta bak malın, pas atıyo sanki", "yastık da veriyim de kale çizgisinde yat pezevenk, gidip ayağına kayıyım, topu alıyım deme hiç" deyu. yediğim 5-6 gol de cabası. ilk yarı sonunda soyunma odasında oluşan bayram havası, varlığına inandığım takım ruhu maç bitince it oğlu ite dönüyordu. engel olamıyordum. galibiyet alma hayaliyle çıktığım neçe maçtan elime alarak ayrıldım tabir-i caizse. yıprandım/ yıpratıldım mental açıdan.

    1-2 hafta sürekli oynayıp işin aslını öğrenende, evvela rakiplerimi aynı koşullarla sahaya çıkardım. onların kondüsyonu düşüktü ve ben lincoln'ün erdoğan arıca'ya yaptığını, onlara yapmakta bir beiz görmüyordum. kaleciyi de geçerek gol atmalar, uzaktan çatala takmalar, aynı oyuncuyu 2 kere çalımlamalar.. real madrid- mersin idmanyurdu kıvamında geçiyordu her maç. gollerden sonraki abartılı sevinçlerim ve ömer üründül lehçesiynen dillendirdiğim "korkunç bir şey" naraları da cabası. hayattan soğuttum ibneleri. yaptıklarının bedelini ödettim.

    şunu söylemek istiyorum, eğer rakibiniz fakir edebiyatı yapıyorsa hemen hor görmeyin gardaşım. ona yüzünüzü ekşiterek bakmayın. bambaşka sebepleri olabilir malum tavırları sergilemesinin. maç kazanma kısmına diyebeileceğim bir şey yok. zira adam hem fakir edebiyatı yapıp hemi de maç kazanıyorsa ben saygı duyarım ona. master bellerim. size de tavsiyem bu yönde olur.
  • özellikle rakibinizin bir oyuncusu atılmışsa uyguladığı yöntemdir. her pozisyonda "ah ulan 10 oyuncu kalmamış olsam neler yapıcam", "abi puyol atılmasaydı gol olmazdı o", "10 oyuncuyla bu kadar", "yuh abi 90 dakkadır 10 oyuncu oynuyorum bi gol atamadın" gibi sözlerle sürekli 10 oyuncu oynadığını hatırlatır. hele bir de rakip 10 oyuncuyken gol yerseniz sıçtınız. durumu eşitleyene kadar rakibinizin alaylarıyla birlikte üzerinizde bir baskı oluşur. siz gol atamadıkça rakibiniz eksik oynamasına rağmen önde olduğunu hatırlatır durur. bu gibi durumlarda uygulanacak en iyi yöntem, rakibinizin kırmızı kart görmesinin ardından oyuna baştan başlamayı teklif etmektir. hem centilmenlik yapmış olursunuz, hem de rakibiniz maça devam etse bile bık bık etmeye yüz bulamaz.
hesabın var mı? giriş yap