• pazarin kuruldugu alandir.
  • anne arkada$larinin goruldugu,cocuklugun hatirlandigi,her nedense genc annelerin bebek arabalariyla geldigi ve kalabalik icinde bir de zawalli bebegi madara ettigi,cigirtkan saticilar arasinda en cok kucuk tezgah sahibi, limon ya da maydanoz satan kucuk saticilarin sesinin ciktigi,kocaman marketlerin yuttugu iddia edilen ama 'yok boyle bi$i' demek icin bizzat gidilip gorulmesi gereken halk meydani
  • pazar kurulduğu gün, çevrede trafik bloklayan, toplandığı zaman da inanılmaz bir çöp alanı halinde keyfi sürülebilecek ucuz etin yahnisi kent alanları.
    (bkz: semt pazarı)
  • ne mega marketlere ne de mahalle manavlarina benzer buradan yapilan alisverislerin keyfi... giyersiniz esofmanlarinizi girersiniz içeriye. girer girmez de o tüm meyve - sebzelerin kokusu dolar içinize.. bir yanda da mis gibi lor peyniri, kese yogurdu, çekiste zeytin kokusu...

    baslarsiniz dolanmaya, en iyi domatesi bulmak üzere tüm pazari gezersiniz. gezerken "ahh ne güze enginarlar" diye duruverirsiniz bir tezgahin basinda...

    - walla pazarin en güzel enginari sende
    - öyle abla bak bak (yapragini kirip yedirmek ister) tazeligine bak abla
    kokusu içinize isler, alirsiniz...

    sonra bir domatesçi görürsünüz, "tarla domatesi bunlar!" diye bagirisinin arasinda sesinizi duyurmaya çalisirsiniz... 2 milyon der...

    - aaa ne bu 2 milyon 1.5 tan ver 3 kg alayim
    - walla olmaz abla baksana sunlarin güzelligine tas gibi, hem tarla bunlar hormonsuz, bak! kipkirmizi!
    - tabi kipkirmizi görünür açiyorsunuz kirmizi güneslikleri üzerine, çikart semsiyenin disina öyle bakayim!
    - yok abla bak kokla bak bak nasil güzel keseyim ye bi tane!
    - tamam tamam veriyor musun 1.5 tan?
    - tamam abla kiymetli mi senden al hadi...

    alirsiniz domatesinizi de... meyvelerinizi, sebzelerinizi, asma yapraklarinizi doldurursunuz... en son peynircilere girersiniz. mis gibi kokar süt ürünleriyle baharatlar... kese yogurdunuzu tadar öyle alirsiniz... köy yumurtaniz, çekisteniz, zeytin yaginiz, yufkaniz...

    aaa cikistaki köy ekmeginin kokusundan uzak durmaniz da pek mümkün degildir tabii... eve gidince torbalar bosaltilmadan ilk yapilan hareket ise; ekmegi kopartip arasina köy tulumunu yerlestirip yemektir...
  • satıcıların mallarını satışa çıkarmış oldukları, alıcıların satışa çıkmış olanları ücreti mukabili satın almaya gittikleri alandır. somut olur, soyut olur. soyutlar kepaze eder. inersin inersin dip yoktur. insan zavallı olur. daha susarsın, kelam edemezsin, gülmezsin, gülümsemezsin. izler izler kan biriktirirsin.

    "pazar yeri burası... burada satılığa çıkar ne varsa. ilk tezgahda sözcükler satılır. yalanı teşekkül cümleler. bir sonrakinde hissiyat var. ucuz. çok ucuz. yüzde yüzde yalandan. "made in kalp" olandan değiller. sırada et var. kasap dükkanı gibi. satılık et. tazesi daha bir pahalı, dinlendirilmişi yine pahalı. ama ederi bu. alıcısı illaki çıkar. satılık et. eti alana kahkaha bedava.

    haysiyet, dürüstlük, sebat, sabır, sadakat , sadakat, sadakat, yine dürüstlük hak getire. bunlar satılmıyor. bunlar yokki. olsa da satılmaz. bu pazar da satılmaz. bunların sahipleri zaten bila ücret dağıtıyor insan evladına. bila ücret değilse de eşleniği ile takas şeklinde...

    'sevginin taaa amına koyim. ona para bağlanır mı kardeşim. zarar eder batarız.' diyor pazarın en kalifiye esnafı. en büyük tezgah sahiplerinden biri. vardır bir bildiği.
    vesair vesair vesair... muhayyilede ki muvaffakiyetinize kalıyor gerisi. yazmaya tahammüle muvaffakiyetim çok değil zira.

    pazar yeri burası. herşey satılıktır. vallahi, billahi, t'allahi, m'inallahi, and olsun ki, doğan güneşe yeminle, çoçuklarımın ölüsünü göreyim ki, ölümüne şahit olayım ki , eru adına, ekmek şarap ve tuz üstüne yemin olsun satılıktır. ücreti mukabili satılıktır. pazar yeri burası..."
  • herkes için birşey bulma umudunun satıldığı yerdir. mor lahana, patlican, marul; beyaz lahana, karnıbahar, turp; yeşil salata, marul, maydonoz, tere, dere, biber, salamura, taze yaprak, erik, taze nohut; sarı kayısı, yeni dünya, zerdali, kavuniçi kavun, portakal, mandalina; kırmızı domates, turp, şeftali, karpuz, nar; çay süzgeci, cin mısır, ucuz masa örtüsü, ayşe kadın fasül, karaciğer için iç bakla; 1 liraya naylon oyuncak araba, musluklara civata, ponponlu terlik, yakası iki yıkamada s olan t-şhirt, tahta askı, kestane, çorapları kafaya geçirmiş satıcı halleriyle sokak komedisi, herkesin kendini bulduğu tiyatro. yukardan kuşbakışı dünyanın küçük ölçekli hareketli krokisi, gülmeler bağırmalar kızmalar uzun uzun elde dolmalık biber düşünmelerle bir yandan dünya hali öte yandan derdine düşmüş insanların kıyamet provası. yaşamın kıyısına kurulan sirk. büyüklerin her gittiklerinde kendilerini kaybettikleri bir lunapark, çocukların beklentileri. umudun adı baksana perşembe günü ıspanak yapmak için cumartesi balık yanına roka konmak için onlarca planın ayak üzeri yapıldığı yaşamın yeniden yeniden kurgulandığı umut tacirliğinin kendini kandırmaların mahallesi. yaşamın ta kendisi herşey herkes pazar yeri. benim için cuma demek her hafta sonunun perşembeden gelmesi demek, yüzümdeki pembelik demek annemin pazar arabasını boşaltırken kilolarca şeyin nasıl bu kadar ustalıkla istiflenebildiğini düşündüğüm tavşan çıkan şapka illüzyon demek
  • ilkokul resim derslerinden bir kompozisyondur. öretmen kişi dağıtır teksir kağıtlarını "evet çocuklar bu gün pazar yeri resmi yapacağız" der bizde çizerdik perspektiften mahrum resimler...
  • (bkz: agora)
hesabın var mı? giriş yap