• hayatı bir süre de olsa sorgulamamıza imkan tanıyan george orwell kitabıdır. 1984 ve hayvanlar çiftliğinden sonra biraz sıkıcıymış gibi gelse de aşağıdaki soruları sormanızı sağlayacaktır.

    tanrı inancı yok olabilir ama inanca duyulan ihtiyaç sabit kalır. bu insanlık tarihi boyunca aynı kalmıştır.

    fiziksel ihtiyaçlarınızı karşılamak adına ne kadar aşağılanmayı kabul edebilirsiniz ? bu aşağılık durum sizi isyan ettirir mi yoksa kaderim buysa çekerim mi dersiniz ?

    inançlarınızı kaybetme eşiğiniz nedir, ne olursa inanmaya son verirsiniz ? (hastalık, yoksulluk, iftira vb )

    ideal olanı yapmaya çalışırken bunu yapmamanızı isteyenlere karşı elinizden bir şey gelmediğinizi idrak ettirecek şey ne olabilir? ( okul sahibinin leş müfredatına uyma zorunluluğu, dava dilekçesine müdahale eden zevzek patron avukat vb. )

    hayatınızın sıradanlığını eleştirirken eleştirilenden çok çok daha kötü bir duruma düşünce önceki sıkıcı hayatınız nimet olarak görünebilir mi?

    yazarımız yakın zamanda ülkemizde yaşasaydı özel okullardaki para kazanma hırsına ek olarak özel hastaneleri de bir şekilde işlerdi diye düşünüyorum.

    allah gördüğümüzden geri koymasın diyelim.
  • yaklaşık 3 ay önce okuduğum ve nedense bugün hakkında yazmak istediğim george orwell'in gölgede kalmış enteresan ve bir o kadar da şuh kitabıdır. özellikle sonu ile (edebiyat kurdu değilim) hiçbir yerde görmediğim türden, harikulade bir ideoloji eleştirisi yapmıştır.

    bir yazar arkadaş inanca duyulan ihtiyacın zorunluluk olduğu yönünde bir çıkarımda bulunmuş ancak ben katılmıyorum. bunun için en temel gerekçem ise:
    --- spoiler ---
    modernizm ve romantik dönem arasında bir yerde duran bir papazın kızı olan okbden muzdarip, muhafazakar, aşırı inançlı, hümanist (ki burada anahtar sözcük: hümanist) dorothy'nin kasabadan sürgün edilip hiç bilmediği türden bir ingiltere hayatını tatması sonucu, tüm inançları ters yüz olur. inancın getirdiği takıntılı hareketler de ( insanlar hakkında kötü şeyler düşündüğünü farkettiğinde eline iğne batırması gibi) yavaş yavaş ıngiltere'nin vahşi dünyasında sönümlenir. ve birgün bir şekilde adı temize çıkınca yine kasabasına geri döner. buraya kadar romanın her hangi bir çarpıcı özelliği yoktur. ancak buradan sonrası ilginçtir. dorothy kendi korunaklı gerçekliğine geri döndüğünde eskiye de geri döner ve yine inançlı olur, takıntılar başlar. kitap böyle biter.

    kendim adına dorothy'nin romantik bir şekilde ateşli bir komünist olacağını düşünürüm sonunu okuyuncaya kadar. ancak orwell ' şartlar değişir insanlar değişir' der. bu son benim için muhteşem bir ideoloji eleştirisidir. çünkü orwell'a göre ideoloji şartlardan bağımsız var olamazdır. bir tanrı çok düşkün insanlar için yoktur, ancak görece daha iyi durumda olan küçük burjuvalar için oldukça gerçektir. çünkü dorothy'nin zihnini uyaran gerçek dünya onun kasabasındaki dünyası ile uyumsuzdur; gerçek dünyayı açıklamak, anlamak için kasabadaki 'tanrısı' yetersizdir. bu sebeple belli bir süreliğine ondan kurtulur. ancak kasabaya geri döndüğünde tanrısı ona temiz bir yatak ve güzel bir köşe ile kucaklarını açar o da ona teşekkürler sunar.

    velhasıl orwell, yazar arkadaşın düşündüğünün aksine, inancın/ideolojinin sosyoekonomik şartlardan bağımsız bir şekilde var olamayacağını söyler.

    --- spoiler ---
  • tanım: orwell tarafından ingilizce olarak yazılmış ve minikitap formatı ile can yayınları tarafından da basılmış olan kitap.

    kitap kurgu açısından oldukça başarılı. ingiliz işçi sınıfının iki dünya savaşı arasında yaşadıklarını, insanın dönüşümü ve inancın değişimi gibi süreçler, orwell tarafından incelenmiş.
  • bu güne kadar okuduğum george orwell kitapları arasında( 1984 (george orwell romanı) , hayvan çiftliği , aspidistra , wigan iskelesi yolu) şimdilik en az hoşuma gideni olmuştur.

    otorite olmadığımı ve sadece sıradan bir kitapsever olduğumu tekrar hatırlatarak bazı eleştiriler yapmak istiyorum:

    kitabı bitirdiğimde "büyük ihtimalle yazarın ilk kitaplarından biriydi" diye düşündüm. bende yazarın diğer kitaplarında hiç rastlamadığım amatörce bir his bıraktı. sanki kitabı yazmaya başlamış ama aklına aniden bir fikir gelmiş gibi -bana biraz da hile gibi görünen bir taktikle- akışı değiştiriyor. o arada ne olduğunu ne bittiğini anlayamadan karakterin içinde bulunduğu durum ve ortam bambaşka bir hal alıyor.

    genele baktığımda - yine diğer kitapların aksine - hikaye okuyanı içine çekse de karakterin yaşadığı değişimler onu benimsememizi biraz kırıyor gibi hissettim.

    --- spoiler ---

    ana karakterin papazın kızı olarak rutin bir hayatı varken, aniden hafızasını kaybedip beş parasız bir çapulcu gibi yaşamaya başlaması. sonra hafızası yerine gelince ortaya yine aniden (sırf hikayeyi devam ettirmek için yaratılmış gibi hissettiren) bir kuzenin çıkması. sonra yine hiç alakası yokken bir okulda öğretmenlik yapmaya başlaması gibi...

    --- spoiler ---

    bir kitap okuduğumda - ne anlattığından bağımsız olarak - yüzüme bir gülümseme, kalbime bir duygu ya da zihnime bir fikir yerleştiremiyorsa o kitabı pek sevemiyorum.

    üzülerek söylüyorum bu kitap da onlardan biri oldu maalesef.
  • beni en çok yoran kitaplardan biri olmuştur.küçük bir konuya sıkışmış ve ne anlatmak istediğini okuyucuya geçirmekten uzak kalmış bir kitaptır. 50 sayfası kalmış olmasına rağmen bitirememekteyim.
  • nihayet bitirebildiğim george orwell kitabı. okunması kolay bir kitap değil, fakat okuyup bitirmeye değer bence.
    kitap bizi ingiltere'nin 1930'lu yıllarına götürüyor.
    dorothy, küçük bir kasabada bir papazın kızı olarak yaşar. kendini dine adamıştır. birgün dorothy kendini sokaklarda parasız evsiz tanımadığı insanların içinde bulur ve kim olduğunu hatırlamaz. önce hafızasını sonra inancını kaybeden genç bir kadının hikayesidir.
  • herhangi bir stefan zweig hikayesi gibi başlayan, paris ve londra'da beş parasız havasında devam eden, sonlara doğru ilginç bir şekilde çalıkuşu'na bağlayan ilginç bir orwell eseri. göndermeleri çok ince, anlatımı çok bağlayıcı. benim gibi tembel bir okura bir haftada kendini okuttu.
    hikaye boyunca insan dorothy ile birlikte üşüyor, düşünüyor, kızıyor, bir şey yapamıyor. zaman zaman george orwell'in araya girip anlattıklarını hayran hayran dinliyor.
    tavsiye edilesi bir eserdir.

    edit: can yayınları ve berrak göçer harika bir çeviriye imza atmış bu arada.
  • george orwell'ın beğenmediğim tek kitabıdır. genel olarak bakılırsa okunabilir bir kitap ama boğulmamak için ya da paris ve londra'da beş parasız gibi eserlerinin yanında biraz sönük kalmıştır.
  • taşradaki bir kilise papazının kızı olan dorothy hare, babasının tüm görevleri onun üstüne yıkmasıyla dükkân borçlarından mıntıka işlerine, bağış toplamaktan cemaati pohpohlamaya her şeyden sorumlu hale gelmiştir. dorothy’nin tanrı’ya inancı tamdır, hayatın kendisine biçtiği rolü şikâyet etmeden kabullenmiştir. ama bir gün, o güçlü rutin aniden sarsılır ve dorothy kendini beş parasız halde sokaklarda, tanımadığı insanlarla, ağır işçilik yaparken bulur – dahası, kim olduğunu hatırlamamaktadır.

    orwell, bir gecede toplumun bir kesiminden bambaşka bir kesimine taşıdığı dorothy vasıtasıyla 1930’ların ingiltere’sinde kadınların, işçilerin, evsizlerin haline ışık tutuyor. deneysel sayılabilecek anlatım biçimleriyle yazarın edebiyatında özel bir yere sahip olan papazın kızı, inancın ve inançsızlığın, ahlakın ve düşkünlüğün, paranın ve yoksulluğun sorgulandığı eşsiz bir roman.

    can yayınları, istanbul, 6. baskı.
  • geçen sene bu zamanlarda elime aldığım ve 1 yılda bitirebildiğim kitaptır. kitabın anlatım dili harika bir akıcılığa sahip iken konunun bu denli yavanlığı şaşırtmıştır. 1900'ler ingiltere'sini yansıtması açısında güzel doneler var fakat inanç-inançsızlık sorgulaması yaptırmaya çalışan kitap bu konuda çok başarız oluyor. çok dar bir konu ve kitabı bitirince sadece bitmiş hissi uyandırması açısından okumaktan zevk aldığım söylenemez.
hesabın var mı? giriş yap