• başrollerinde james mason ve ava gardnerin oynadığı, tutunamayanları okurken merakımı cezbeden film. aragornun azat ettiği dağ adamlarını hatırlatır bana : yaparsan huzurlu bi şekilde ölürsün (bkz: ölmeden rahat yok)
  • oğuz atay'ın tutunamayanlar isimli romanında bahsi şöyle geçen 1951 yapımı film:

    --- spoiler ---
    yeri gelmişken, sonsuzluğa mahkûm edilen uçan hollandalı’nın sözünü etmeden geçemeyeceğim. selim, küçükken, önceleri bu adamı hollanda hava yolları sanıyormuş. sonraları, saffet korkmaz’ın (bak: mısra 315) etkisiyle müzik -elbette klasik müzik- kültürünü ilerletince, bu sefer de yarasa opereti ile karıştırmaya başlamış adamı. (bak: die flaedermaus und der fliegende hollander) allah’tan o sıralarda james mason ve ava gardner’in başrollerini paylaştıkları “pandora” filmini görmüş de aydınlanmış. hem gemi hem de kaptanının adı uçan hollandalı olduğu için, filmin başında durum biraz karışık. pandora, biliyorsunuz, kutuyu merakından açtı da ümit dışında bütün kuşları uçurdu: işte o kadın. yalnız, bu filmde oldukça aklı başında görünüyor. uçan hollandalı’yı -gemiyi değil kaptanı- bu ebedi lanetten kurtarmak istiyor. eski zamanlarda geçtiğinden olacak, film oldukça karanlık. james mason, her zamanki gibi, alt dişlerini, ta diş etlerine kadar göstererek karaya çıkıyor. derdi büyük: bir türlü ölemiyor. bugünkü electronic remote control’a benzeyen bir sistemle kendi kendine idare edilen gemisinde, sonsuzluğa -ya da dinî sonsuzluk olan kıyamete- kadar dolaşmaya mahkûm. ancak, kendisini, onunla ölmeye razı olacak kadar seven bir kadın bulursa ölebilecek. pandora, insanlığın başına getirdiği felaketi tamir etmek için olacak, bu fedakârlığı yapıyor. tabii bu arada james mason’a âşık oluyor. (kadınlar bu adamda ne bulurlar anlamam.)
    sonunda, hollywood filmlerinde pek rastlanmayan bir şey oluyor: ikisi de ölüyor. konuyu bu duruma getirdikten sonra, oğlanla kızı öldürmeden işin içinden çıkabilecek bir senarist de göremiyorum doğrusu. ölüm sahnesi akşam cereyan ediyor. sabah, ağlarını çeken balıkçılar, uçan hollandalı ile pandora’nın cesetlerini -balıklarla birlikte- buluyorlar. böylece uçan hollandalı -adam- isteğine kavuşuyor. gemiye ne olduğu hakkında bir bilgi verilmiyor.
    galiba, filmin başlarında, hollanda sarayları, eski kıyafetlerle james mason’un tanrıya nasıl karşı geldiği ve karısının nasıl korktuğu gösteriliyor ama asıl film uçan hollandalı, ava gardner’le tanıştıktan sonra başlıyor. sanıyorum, selim, film başladıktan sonra girmiş salona; hatta bir iki kişi de, oturun, göremiyoruz, demişler. o telaşla, filmin başlarını pek iyi anlayamamış. kısacası, insan, bu tarihî olayla da bir kere daha anlıyor ki bazen sonsuzluk bile amerikan filmleri kadar sıkıcı bir şey.
    --- spoiler ---
    kaynak: (bkz: tutunamayanlar)
  • bir denizci efsanesi olan uçan hollandalı* filmi. mitolojiyi, 1951 yılında albert lewin sinemaya uyarlamış. başrolleri james mason ve ava gardner paylaşmış.

    --- spoiler ---

    ispanya sahillerinde geçen filmde mitolojik karakterimiz idamdan mucizevi bir şekilde kurtuluyor. ama ne kurtulmak, lanetleniyor. sevdiği kadını öldüren, üstelik bir de haksız yere öldüren uçan hollandalı 7 senede bir demir atarak kendisini sevecek kadını bulmanın peşine düşüyor. lanetinden kurtulması için kadının, kendisini ölümü göze alacak kadar sevmesi lazım.

    hikayenin özü bu. yalnız bu hollandalı biraz akılsızmış. lanet dediği şey ölümsüzlük, zenginlik, denizler, sahiller, plajlar vs. manyak mısın oğlum ne yapacaksın ölüp.

    --- spoiler ---
  • michael powell-emeric pressburger ikilisi tarafından çekilmiş olsaydı eğer bambaşka ve de güzel bir film olabilecekken, pek de maharetli olmayan bir yönetmenin ellerinde yavan bir melodrama dönmüştür. remake'i yapılabilecek bir film ama günümüz hollywood'u iyicene kifayetsiz senaristlerle dolu olduğundan, iyi bir sonuç elde edilebilme ihtimali düşük. ikiliyi akla getiren ise filmlerinin demirbaş görünü yönetmeninin bu filmin de görüntü yönetmeni olması ve çiftimizin filmlerinden nağmeleri anımsatması.

    (bkz: jack cardiff)
hesabın var mı? giriş yap