• 2003 tarihli margaret atwood romanı. çok da uzak almayan bir gelecekte, dünyanın büyük şirketler ve sıradan insanlar olarak kamplara ayrıldıkları, doğal kaynakların çoğu tüketildiği için sentetik gıdaların üretildiği bir dönemde, kusursuz, çabuk olgunlaşan, ağaç kabuğu kemirebilen, limon kokulu, sivrisinek kovuculu, inanç geni falan olmayan, uysal sentetik bir ırkın yaratımı genç bir bilim adamına verilir.

    (bkz: oryx)
    (bkz: crake)
  • genetik biliminin had safhaya vurduğu, insanın tanrı yerine geçmeye öykündüğü bir zamanda yaratılış miti tekrardan yazılmaktadır. ama her türlü insani özelliklerini cımbızla çekip çıkarıp yerine çeşitli hayvanlardan saçmasapan derlemeler koysan da o craker'ların da kafalarının içinde kendi evrim yollarını çizebilecek birer adet beyin vardır crake'çiim. gün gelir bizi kim yaptı, bizden kim sorumlu diye sormazlar mı? totemlerini, müziklerini, tanrılarını, kitaplarını, dinlerini, sonra aşkı, sonra tekrar savaşlarını yaratamazlar mı? tam da orada susuyor atwood, kitap bitiyor. gene kendi dystopialarımıza dönmek zorunda kalıyoruz.
  • komplo teorisi odaklı distopyalardan farklı bir yerde duruyor antilop ve flurya. bilimin yıkıcı bir güç olarak kullanılmasının sonuçları evrende kalan son insan olan kar adamının geriye dönüşleriyle anlatılıyor. böylece bir yandan kar adam'ın bize sunduğu kuru, çorak gelecekte, bir yandan da kar adamının geçmişiyle antilop ve flurya'nın yol açtıklarını paralel kurguyla okuyoruz. yalın olduğu kadar keskin bir dili var romanın. geriye dönüşler başdöndürücü bir hızla ilerlerken, kar adamının en yalnız yalnızlığı ve klonlanmış yapay insanlarla karşılaştığı bölümler çok daha dingin ilerliyor kupkuru gelecek atmosferiyle.

    flurya'nın dehası beklenebileceği gibi yıkıcı sonuçlara yol açıyor. idealist bir dahi mi, tehlikeli bir dahi mi olduğuna hemen karar veremediğimiz flurya'nın kendinden emin ve o her şeyi bilen, her şeye bir cevabı olan kişiliği, bir gün kar adamı'yla internette çocuk pornosu izlerken karşılaştıkları antilop'u gördükten sonra değişiyor. "değişiyor" demek abartılı olacak ve tam olarak açıklayamayacak ne demek istediğimi. daha çok, flurya'nın farklı bir yanıyla tanışmış oluyoruz denebilir antilop'u gördükten sonra. antilop'un varlığı ise çoğunlukla satır aralarına sinmiş durumda ve antilop'la flurya'nın temsil ettiklerinin farkına göndermeler yapıldığını da söylememe gerek yok.

    insanlar internetten canlı canlı idamlar, cinayetler, çocuk pornoları izleyerek eğleniyorlar ve şiddetin ve cinselliğin dozu ne kadar artarsa, iyi vakit geçirip eğlenme kapasiteleri de o denli artıyor. margaret atwood aslında insanın eğlence anlayışının ve şiddet güdüsünün önlenemezliğinin bastırılmayıp sadece şekil değiştirdiğini vurguluyor. flurya ile kar adamı'nın birlikte vakit geçirdiği zamanlarda yaptıklarına ve internette oynadıkları oyunların şekline şemaline bakarsak bu daha çok gözümüze sokulmuş oluyor. doğal kaynakların gitgide yok olmaya yüz tutması, dünyayı şirketlerin yönetmesi, doğal yaşamla sentetik yaşamın birbirlerinden bariz çizgilerle ayrılması, en basit bir virüsün bile hayatımızı nasıl cehenneme çevirebileceği gibi noktaların bize şu an bile çok yabancı olmadığı açık. flurya'nın genetiğiyle oynayarak "yarattığı" insanların, flurya'nın kendilerine inanç geni eklemediği halde kendi varlıklarını sorgulamaya başlamaları ve karşılarına ilk çıkan totemi bir güzel sahiplenmeleri ise çok manidardı.

    çok katmanlı ve birçok incelemeye gebe bir distopya antilop ve flurya. okuduktan sonra, diğer distopyalarda olduğu gibi, kendinize gelmeniz zaman alıyor ama buradaki distopya evreni çok daha rahatsız edici sanki. margaret atwood'a daha çok ehemmiyet gösteriniz.
  • bir atwood klasiği.

    --- spoiler ---

    insan bu romanı, dünya üzerinde son kalan kişi kendisiymiş gibi okuduğunda içinde büyük bir boşluk hissediyor. bomboş evlerde yiyecek aramak, ölmüş ev sahiplerinden geriye kalan, gündelik hayatı devam ettirecek eşyaları belki lazım olur diye yanına almak, bomboş caddelerde, parklarda yürümek, kendinden çok farklı bir "insan" türü ile hem yaşamak hem de yaşayamamak, geçmişe kızgınlıkla, azapla dalmak, kendinden ve geçmişin insanlarından hem nefret etmek hem de çaresizce onlara sarılmak yine sarılmak, buna rağmen doğanın kuşların çiçeklerin zamanı devam ettirmesi, zamanın yine de geçmesi.

    dalgalı edit: çocuk istismarı hakkında gazetelerden okuduğumuz haberleri gerçek (!) hayatımıza taşıyor atwood bu romanda. bu anlatması ve okuması zor konuyu bu kadar çarpıcı aktaran bir başka yazar daha bilirim:

    (bkz: maya angelou)
    (bkz: i know why the caged bird sings)

    --- spoiler ---
  • --- spoiler ---

    mass effect oynayanlar bilirler (mass effect spoiler'ı geliyor) sentetikler her 50000 yılda bir geliyor insanları bombalıyor, sebepleri de insanlık kendini (ya da evreni?) yok etmesin. insanlık tekrar ilk çağa dönüyor. bu kitap da onun gibi bişey. hoş bir okumalık ama.

    kitapta geleceğin teknolojisinin anlatıldığı pasajlar ilginç ve prensip olarak sözelci bir insan için fena kotarılmamış denebilir. yine de birtakım çelişkiler var sanki. (ya da bana öyle geliyor)

    1) tamam margaret atwood feminist bir yazar, ama niye herkes kadınların çoğunlukta olduğu biyoloji/genetik alanlarını kasıyor ki hehe? kitap teknolojinin cok ileri oldugu bir gelecekte geçtiğine göre ayda/marsta koloni kurmuş olmamız falan gerekmiyor mu artık? robotlar falan yok mu? o zaman dünyada o sırada varolan insan jenerasyonunu yok etmenin bir manası kalmaz heralde.

    2) aşı olaylarından çok anlamam. ama snowman hastalığa karşı aşılandığına göre araştırmaları için kanını verse falan iyi olmaz mıydı, bir aşı bulunurdu?

    3) tamam crake çok akıllı falan da biyolojiyle bu kadar rahat oynanabilen bir çağda dünya pek çok kez bioterörizm tehlikesi atlatmıştır. bu duruma uygun önlemlerin alındığı sistemler niye geliştirilmemiş ki? otomatik karantinalar, airlock'lar vs. benim bildiğim iran, kuzey kore, küba falan batıdan hiçbir şey satın almaz öyle çat diye, airlocklarını da kurmuşlardır ülke üstüne.

    4) bir jenerasyonun büyük çoğunluğu yok olsa dünya sonsuza kadar taş devrinde kalır diyorsun da bilgisayar diye bir şey var. artificial intelligence denen bir şey var, o işler o kadar basit değil.

    bir de crake götüne bişey söylemek istiyorum. sanane lan it? sana mı kaldı insanlığı yok etmek? insanlık en kötü gelecek senaryosunda bile en çok kendi soyunu kurutur, arada bazı hayvan türleri de kim vurduya gider. ama gezegendeki yaşam tamamen sona ermez. kimi kimden koruyosun nihilist piç ?
    --- spoiler ---
  • baskısı olmaması sebebiyle zor bulunan, bulmanız halinde de etiket fiyatının 2 3 katını ödemek zorunda kalacağınız bir kitap bu. ama okunmasa da olur o yüzden vermeyin derim o paraları. bilinmeyen bir gelecekte, teknolojinin çok ilerlediği, zenginle fakirin apayrı yerlerde yaşadığı ve birbirlerinin muhitlerine pek geçemediği (anladığım kadarıyla zenginler diğer tarafa gidebiliyor da oradan kimse gelemiyor) bir gelecekte geçiyor olay. kitap hayatta kalan, bildiğimiz anlamdaki, tek insanın 3 4 gününün anlatımından ibaret. bir virüs tüm insanlığın yok olmasına neden olmuş, sadece kar adam hayatta kalmış. kitabın daha ilk sayfalarında -arka kapağı okursanız zaten orada yazıyor da- dünyanın, şu an bildiğimizden daha farklı bir hale geldiğini seziyorsunuz. adamımızdan başka, genetiği değiştirilmiş ve olduğundan çok daha tehlikeli hale getirilmiş çeşitli hayvanlarla bizim bildiğimizden daha farklı görünen ve kitap boyunca flurya' nın çocukları olarak adlandırılan insanlar var.
    bundan sonrası biraz spoiler. flurya en basit tanımlamayla bir bilim adamı ve kahramanımızın da çocukluk arkadaşı. antilop ise kahramanın sevgilisi. kahramanın diğer adı -bu gerçek adı- jimmy. jimmy ve kar adam ismi kitap boyunca dönüşümlü olarak kullanılıyor. şimdiki zamandan bahsedilirken kar adamı, geçmişten bahsedilirken de jimmy ismi kullanılmış ve bu çok iyi olmuş çünkü bu sayede aynı sayfada ne zaman geçmiş bir anıdan, ne zaman şimdiki zamana ait bir şeyden bahsedildiği konusunda hiçbir kafa karışıklığı yaşamıyorsunuz. ilk başlarda havada kalan pek çok şey kitabın sonuna doğru yerine oturuyor. antilop kim, flurya kim, çocuklara neden flurya' nın çocukları deniliyor, adamımız neden diğer insanlarla beraber ölmüyor da hayatta kalıyor vs. hepsinin cevabı var ama kitabın sonlarında doğru kafanıza takılan çok kritik bir soru, bilerek cevapsız bırakılmış. bilerek diyorum çünkü yazar cevap paragrafına başlayıp bir şekilde yarım bırakmış onu. hadi bunu daha açık söyleyeyim, o kritik ''neden'' sorusunun cevabını bir kağıtta buluyor kahramanımız ama bir yerden sonra yazının devamının yazılmadığını görüyor.
    kitabın temposunu sevdim, akıyor kitap, olay ilgi çekici, kafanızda bir sürü merak uyanıyor falan ama yine de somut olarak açıklamakta zorlanacağım sebepler yüzünden ben bir roman kurgusu olarak zayıf buldum kitabı. bir distopya olarak kabul edebiliriz belki bunu ve birinci amacının da kusursuz bir roman tekniğine sahip olmak olmadığı çok açık, yine de bundan daha iyi distopyalar var roman tekniği konusunda. örneğin deli gibi merak etsek de ve roman boyunca verilmeye çalışılmış olsa da antilop karakterinin hayatıyla ilgili bir türlü yeterli bilgiyi elde edemiyoruz. yine ana karakterimizin annesiyle ilgili de pek çok cevapsız soru kalıyor aklımıza kitabın sonunda. bunlar bu kadar yoruma açık bırakılacak şeyler olmamalıydı bence.
    anlatılan gelecek aslında çok da uzakta değil diye düşündüm kitap boyunca diğer yandan kitabın asıl derdinin ne olduğuyla ilgili bir türlü net bir kanıya varamadım. tam olarak neyi eleştirmiş, hangi amaçla yazılmış bilemiyorum. kitabın son sayfasını okuduğumda ciddi bir tatminsizlik yaşadım. her şey bir yana, kahramanın onca riski göze alıp da 3 4 gün sürecek bir yolculuğa çıkma nedenini bile tam anlayamadım. kar adamı kitabın daha başında yaşadığı bölgeden ayrılıp bir keşif gezisine çıkıyor ve eski yaşadığı yere gidiyor. zaten tüm hikaye bundan ibaret. bu yolculuğu okuyoruz, sık sık da geçmişe gidip dünyanın şu an neden bu halde olduğuyla ilgili fikirler ediniyoruz.
    bu kitap benim hep söylediğim şeyi söylüyor ama bir yanıyla; hepimiz, var olmak için bir başkasına muhtacız. tüm dünya bizim olsa da eğer tek başınaysan aslında hiçbir şeye sahip değilsin ve hayat da katlanılamaz derecede sıkıcı.
    kitabın kapağı ayrı bir güzeldi benim için. elime alır almaz ''lan ben bu kapağı anımsıyorum sanki'' diye düşündüm, künye sayfasında da kapaktaki resmin en sevdiğim ressamlardan biri olan ve onu tanımamı da başka bir kitaba borçlu olduğum hieronymus bosch' a ait olduğunu gördüm. kitabın en kısa özetini de bir filmin repliği yapsın madem;

    ''tanrı dinozorları yarattı. tanrı dinozorları yok etti, tanrı insanı yarattı. insan tanrı' yı yok etti, insan dinozorları yarattı.'' (jurassic park)

    !---- spoiler ----!

    sonuçta dinler ıstıraplar, sürekli ertelen hazlar ve cinsel sıkıntılar üzerine kuruluydu (sf: 314 - oğlak yay. - 1. baskı)

    ''ölümsüzlük'' dedi flurya ''bir kavramdır. 'ölümlülüğü ölüm olarak değil de öleceğini bilerek ve bundan korkarak yaşamak diye tanımlarsan, 'ölümsüzlük' bu korkunun yokluğudur. (sf: 321 - oğlak yay. - 1. baskı)

    !---- spoiler ----!
  • distopya tarzında bir romandır. bu romanı kendi türünde öne çıkaran nokta ise yazarın üslubu ve kitabın akıcılığıdır. distopya ile ilk kez tanışacaklar için tavsiye edilebilir.
  • margaret atwood'dan favorilerim içinde olmasa da iyi bir kurgudur. çok uçuk bir bilim kurgu denemez aslında, yakın geleceğe dair varsayımlar üzerine gider roman.

    romanın yer ve zamanında gelinen noktada, kaynaklar azalmıştır. nüfus artışı hız kesmeden devam etmektedir. hayvan türleri birer birer yok olmaktadır. küresel ısınma ve iklim değişiklikleri gelmiştir, fırtınalar, seller ve bir çok doğal afet. tıpkı şimdi dünyamızın başlangıç evrelerini yaşadığı sıkıntılar gibi.
    tüm bu yoksunluklar, seçilmiş bir azınlığın zenginlik ve olanaklara el koyması, kendilerine ait korunaklı yaşam alanları inşa etmeleri ile devam etmiştir. daha çok reklam, daha az maliyet, daha çok kar ve daha çok lüks. genetik bilimi ile tanrıyı oynama.

    --- spoiler ---

    "all it takes... is the elimination of one generation. one generation of anything... and it's game over for ever." "all the available surface metals have already been mined... without which, no iron age, no bronze age... it's not like the wheel, it's too complex now."

    --- spoiler ---

    tahmin edilebilir, yüzlerce kez yazılmış çizilmiş bir konu. yalnız atwood'un farkı biraz edebi çıtasında diyebilirim. tüm bu kaos içinde ve her şeyden sonra anlatıcı "snowman" dünyaya değil insanlığa ağlamaktadır, eski aşkına ve dostuna. bağlam ve dinleyiciden yoksun, dünyadaki son adamın ağzından çıktıklarında tüm kelimelerin yitmesi bence romanı ayrı kılan, okunur yapan tema. crake'in çocuklarına ifade edemiyor, anlatamıyor olması, o eski kelimelerin bir daha anlam taşımayacak ve son kelime taşıyıcı snowman öldüğünde tamamen yok olacakları gerçeğidir.

    maddaddam üçlemesinin ilk kitabı.

    (bkz: oryx and crake)
    (bkz: the year of the flood)
    (bkz: maddaddam)
  • az önce bitirdiğim kitap.

    margaret atwood teyzenin eserlerine the handmaid's tale ile başladım, şimdi de bu.

    kitap herhangi bir süpriz yaratmıyor. zaten en başından en sonunu az buçuk ima ediyor. sizi okumaya iten, bu sonun nasıl gerçekleştiği. zaten parça parça olaylar açıklanıyor. fakat başarılı olan, hikaye tamamlandığında ortaya çıkan resim.

    yazarın tarzını the handmaid's tale'dan biraz öğrenmiştim; ana kahramanın geriye dönüşlerle kişisel hikayesini anlatır; bu arada dünya'nın genel durumu hakkında arkaplana dair bilgiler verir, ki bu arkaplan şahsen kişisel hikayelerden daha ilgi çekicidir benim için. ama bu kitap, crake'in hikayesini sonlara doğru tamamlayarak çok ilginç bir noktaya getirmiş.

    --- spoiler ---

    crake'in neden tüm insanlığa ötenazi uyguladığı az çok aşikar; kaynaklar azalıyor ve insanlık can çekişiyor; yarısı pleebland'larda kangren halde, diğer yarısı kar elde etmek için her türlü hileyi yapan şirketlerin kontrolünde, şiddet, uyuşturucu ve porno bağımlısı bir kaos halini almış durumda. nitekim kitabın sonunda bu da açıklanıyor; crake kaosa son veriyor ve çocuklarını dünya'ya salıyor jimmy aracılığı ile.

    ama asıl çarpıcı kısmı crake-oryx-jimmy ilişkisi. ilk başlarda gayet sıkıcı çocukluk hikayeleri, crake'in oryx'i öldürüp kendini jimmy'e öldürtmesiyle bir anda açıklık kazanıyor, her ne kadar kitap açıkça bunu anlatmasa da.

    kitap doğrudan jimmy'nin hikayesini ve iç dünyasını anlatıyor, onun düşüncelerini yansıtıyor ama asıl hikaye crake'in iç dünyasında;

    dahi bir çocuk. canlıların kökenlerine ilgisi var. babası bir genetik şirketinde çalışırken şaibeli bir biçimde ölüyor, nitekim sonradan crake, şirketin laboratuarda hastalıklar ve onların ilaçlarını geliştirerek önce hastalığı başka ürünleri içerisinde yaydığını, sonra ilaçlardan kar elde ettiğini keşfettiğini ve bu yüzden öldürüldüğünü öğreniyor.

    bu cinayetin onda misantropist bir nefret yarattığını tahmin etmek güç değil. sorun onun babasını infaz eden şirket değil, tüm dünya bunun gibi şirketlerle dolu zaten. sorun; bütün insanlık. hayvan türlerinin soyunu kurutan, kaynakları bitiren, yerkürede freudyen içgüdülerle kanser gibi yayılan ve bu sırada aslında acı içinde kıvranan tüm insanlık.

    ayrıca kitapta sık sık crake'in "sayıların insanı" olduğu söyleniyor, duygularını ifade edemeyen, toplumdan kopuk, sosyal ilişkileri yüzeysel biri. içine kapanık.

    bu arada kardeşi gibi sevdiği jimmy ile porno izlerken oryx'i görüyorlar. kitap sürekli jimmy'in oryx'e olan takıntısından bahsediyor, fakat birkaç kez ima etmesine rağmen aslında crake'in oryx'e olan takıntısı geri planda kalıyor. jimmy'nin oryx'e olan saplantı seviyesindeki aşkı sürekli göz önünde, ama crake'in aşkından pek bahsedilmiyor; yazıldığı gibi crake "sayıların insanı". duygularını ifade etmeyi becerebilen biri değil.

    crake dehasını kullanıyor; önce okulda, sonra şirketlerde hızla yükseliyor. bir yandan da kazandığı güç ile planını yavaş yavaş gerçekleştirmeye başlıyor; hem insanlığın ızdırabına son vermek, hem de zamanında hastalık yayarak kar elde eden ve babasını öldüren şirketlerden intikam almak için aynı metodu kullanıyor; şirketin blysspluss hapı içerisinde insanlığı yok edecek bir virüs hazırlıyor. ve kendi hayallerine uygun yepyeni bir insan türü yaratıyor.

    bir yandan da eski takıntısı, özel hayatında istediği tek kadını elde edebilmek için gücünü kullanıyor, oryx'i buluyor ve çalışan olarak yanına alıyor, dahası metresi yapıyor; mekanik ve duygusuz bir seks objesi olarak. dediğim gibi adam duygusal anlamda kendini ifade etme özürlüsü, aşka dair ortaya koyabildiği en yakın kavram bu.

    bir de tek yakın arkadaşı jimmy var; çok zeki olmayan jimmy. ona ders çalıştırıp en azından bir sanat okuluna girmesini sağlıyor, jimmy çapkınlıklar peşinde koşup kendini alkole verip hayatını mahvederken onu yanına alıyor, zaten satacağı belli olan bir ürünün pazarlama müdürü olarak kolay bir iş veriyor, hatta tüm insanlığı yok edecek kıyametten onu muaf tutuyor.

    peki bu kadar çok sevdiği arkadaşı ne yapıyor? gelip crake'in hayatında aşka dair en yakın ve tek duygu hissettiği oryx'i elinden alıyor, sevgilisi oluyor.

    siz ne yaparsınız?

    nitekim kitabın en vurucu kısmı o intihar sahnesi idi. dünyanın herhangi bir yerinde ölüp gitmek varken, oryx'i alıp jimmy'nin gözleri önünde onu öldürüyor, ardından kendini öldürtüyor. onca yardımına rağmen dostunun kendisine yaptıkları için son bir intikam yolu.

    ve bu öyle bir intikam ki, crake jimmy'i kendisine dönüştürüyor. tüm insanlığın yokoluşunu izletiyor ona. ve kitabın başlarında sürekli duygusal gelgitlerden bahseden jimmy, kıyametten sonra crake gibi mantıksal ve mekanik birine dönüşüyor; craker'ları korumak için diğer insanları öldürmeyi göze alabilen biri. crake'in kendisi gibi.

    ve kendisi için de kabul edilebilir bir son; her ne kadar gitmeden önce jimmy'e "acı çeken birini acısını dindirmek için öldürebilir misin?" diye sorarken kendi planına dair ipucu veriyor gibi görünse de, aslında dostunun kendisini öldürüp öldüremeyeceğini de sorguluyor. aşıyı kendisine uygulayabilir, jimmy'nin yerine craker'ların başında yep yeni dünyaya o ayak basabilirdi. ama çocukluğundan beri içinde kıvranıp durduğu ama dışarıya soğuk bir tasvirle belli etmediği acıya planı ile birlikte son veriyor; dostunun kendisine ötenazi uygulamasını sağlıyor.

    kitap jimmy'nin hikayesini anlatıyor gibi görünse de, aslında asıl kahraman crake'tir.

    ayrıca;

    "let's suppose for the sake of argument," said crake one evening, "that civilization as we know it gets destroyed.
    want some popcorn?"

    --- spoiler ---
  • --- spoiler ---

    kitaba dair aklıma gelen birkaç gönderme;

    crake ismi muhtemelen, dna'nın kaşiflerinden francis crick'e bir gönderme.

    maddadam ismi, adem'in ingilizce karşılığı adam'dan gelmekte.

    paradice ismi aşikar bir biçimde paradise (cennet)'ten alıntı. nitekim craker'ların paradice'tan çıkışı ve dünyaya yayılmaları da, ahitteki "cennetten kovulma" hikayesi ile örtüşüyor.

    kitabın da adı olan "oryx and crake" kalıbı, "adem ve havva" gibi bir kalıp.

    "crake ile konuşmaya gidiyorum" diyerek craker'lardan ayrılan ve döndüğünde bir idol yapıp çevresinde tören düzenleyen craker'ları gören jimmy, tanrıdan vahiy almak için kabilelerden ayrılan, 10 emri alan ve geri döndüğünde kabiledekilerin altın bir buzağa idolüne taptığını gören ve öfkelenen musa'nın hikayesinden alıntı.

    --- spoiler ---
hesabın var mı? giriş yap