• ana dili ingilizce olmayan biri icin soylemeyi birakin takip etmenin bile cok zor oldugu,bana barenaked ladies i sevdiren parca.
  • (bkz: one weak)
  • "i'm the kind of guy who laughs at a funeral
    can't understand what i mean?
    well, you soon will"

    kısmı hızlıca geçilirken yüzünüzde bir sırıtma oluşur ve şarkının son kısmı geyiğin dibine vurarak mesut eder dinleyenleri;

    "it'll still be two days till we say we're sorry
    it'll still be two days till we say we're sorry
    birchmount stadium, home of the robbie"
  • ağır bişey izlemek istemiyor, sadece kafa dağıtmak için film arıyorsanız ideal. koy, güzel görüntüler aksın, bol akustik gitarlı soundtrack çalsın arkada, tiril tiril izle. bunun dışında da pek bi olayı yok. 6/10
  • it's been one week since you looked at me
    cocked your head to the side and said "i'm angry"
    five days since you laughed at me saying
    "get that together come back and see me"
    three days since the living room
    i realized it's all my fault, but couldn't tell you
    yesterday you'd forgiven me
    but it'll still be two days till i say i'm sorry

    hold it now and watch the hoodwink
    as i make you stop, think
    you'll think you're looking at aquaman
    i summon fish to the dish, although i like the chalet swiss
    i like the sushi
    'cause it's never touched a frying pan
    hot like wasabe when i bust rhymes
    big like leann rimes
    because i'm all about value
    bert kaempfert's got the mad hits
    you try to match wits, you try to hold me but i bust through
    gonna make a break and take a fake
    i'd like a stinkin achin shake
    i like vanilla, it's the finest of the flavours
    gotta see the show, cause then you'll know
    the vertigo is gonna grow
    cause it's so dangerous,
    you'll have to sign a waiver

    how can i help it if i think you're funny when you're mad
    trying hard not to smile though i feel bad
    i'm the kind of guy who laughs at a funeral
    can't understand what i mean?
    well, you soon will
    i have a tendency to wear my mind on my sleeve
    i have a history of taking off my shirt

    it's been one week since you looked at me
    threw your arms in the air
    and said "you're crazy"
    five days since you tackled me
    i've still got the rug burns on both my knees
    it's been three days since the afternoon
    you realized it's not my fault
    not a moment too soon
    yesterday you'd forgiven me
    and now i sit back and wait til you say you're sorry

    chickity china the chinese chicken
    you have a drumstick and your brain stops tickin'
    watchin' x-files with no lights on
    we're dans la maison
    i hope the smoking man's in this one
    like harrison ford i'm getting frantic
    like sting i'm tantric
    like snickers, guaranteed to satisfy

    like kurasawa i make mad films
    okay, i don't make films
    but if i did they'd have a samurai
    gonna get a set a' better clubs
    gonna find the kind with tiny nubs
    just so my irons aren't always flying off the back-swing
    gotta get in tune with sailor moon
    'cause the cartoon has got the boom anime babes
    that make me think the wrong thing

    how can i help it if i think you're funny when you're mad
    tryin' hard not to smile though i feel bad
    i'm the kind of guy who laughs at a funeral
    can't understand what i mean?
    well, you soon will
    i have a tendency to wear my mind on my sleeve
    i have a history of losing my shirt

    it's been one week since you looked at me
    dropped your arms to your sides
    and said "i'm sorry"
    five days since i laughed at you and said
    "you just did just what i thought you were gonna do"
    three days since the living room
    we realized we're both to blame,
    but what could we do?
    yesterday you just smiled at me
    cause it'll still be two days till we say we're sorry

    it'll still be two days till we say we're sorry
    it'll still be two days till we say we're sorry
    birchmount stadium, home of the robbie
  • 2008 yapımı güzel bir yol filmi. zaten yolculuk filmleri hep güzel mi oluyo ne? ya da ben yolculuk yapmayı sevdiğim için bana mı öyle geliyor bilemiyorum.

    şimdi öncelikle itiraf ediyorum ben bu filmi hakkında hiçbir fikrim yokken, sırf joshua jackson için indirmiştim. evet ne var hastayım adama çocukluğumdan beri (ah pacey ah) napayım. öyle aktör takıntısı olan bir insan değilimdir ama var işte bir kaç istisna. öhm. neyse.

    -bu arada indirdim derken tabii ki orijinal dividisini bulamadığım için mecbur kaldım, yoksa hayatta yapmam öyle şeyler a-aa-

    dolayısıyla filme dair hiçbir beklentim yoktu, ne kadar tırtolursa olsun izlenecekti joshua jackson için. sonra başladım izlemeye, tema gayet klişe. bir adam var kanser teşhisi koyuluyor, ölecek. tam eve giderken bir motosiklet satın alıyor falan filan. böyle anlatınca bana da sıkıcı geldi ama değil işte.

    çok güzel kareler var bir kere, elde var bir. kanada'nın ne kadar güzel bir ülke olduğunu gözümüze gözümüze sokuyor film, hayran kalmamak mümkün değil.

    --- dikkat spoylır ---

    karakter çok gerçek geldi bana, kararsızlıkları, sorguladıkları, tereddütleri... ve her insanda mutlaka var olan hayal kırıklıkları, vazgeçişleri. çocukluğunda sahip olup da kaybettiğine üzüldükleri yok mudur her insanın?

    büyüyüp de bu kadar renksizleşmesine üzülmez mi insan bazen?
    kimin hevesle başlayıp ket vurulunca geri çekildiği bir şeyler yok ki?

    bu emin olamayışları, sorgulayıp bir de aşkından tereddüt edişleri de eklenince, özdeşleşmek zor olmadı açıkçası, o yüzden gerçekçi gelmiş olması normal bana.

    ama, hep o filmlerde gördüğümüz beğendiğimiz sahnelere benzer olaylar yaşayınca o müziği duymaz mıyız içimizden?
    flashback misali kare kare gözümüzün önüne gelmez mi, içimiz cız etmez mi?

    bazen verdiğimiz kararlar gerçekten istediğimiz için mi "öyle olması gerektiği" için mi diye düşünmeyiz bile.
    aslında sahip olduğumuz için şanslı olduklarımızı biliriz ama yine insan bilmek ister kalpten midir tesadüfen mi diye.
    kim kendini daha özgür hissetmek istemez ki, bir süreliğine de olsa?
    işte öyle bir şey...

    sonra ufak tefek ayrıntılar vardı atlanmamış, dikkat edilmiş. bu tip ayrıntıları ihmal etmeyen filmleri seviyorum.

    bir de olumsuz yanlarını söyleyeyim; yer yer fazla kanada miliyetçisi olmuş sanki. bir de adam yanına iki üç parça kıyafet alsaydı iyiydi, hiç çıkarmadı üstünden aynı giysileri lan!

    son olarak, nişanlısı rolündeki kazulet! o ne çirkin gıcık bir tip allahım, allahtan çok rolü yoktu da zıplatmadı sinirlerimi daha fazla.

    ha bir de, "anlatıcı" olayı biraz tehlikelidir, her zaman şık durmaz, izleyiciyi rahatsız edebilir hatta ama onu da iyi kotarmış olayı bir "hikaye"ye dönüştürmesi, ikinci kitabı da yazmış olması flan fıstık. olmuş olmuş beğendim ben. joshua jackson'la alakası yok, valla!

    ama güzel de oynamış şimdi kerata, hakkını yemeyelim di mi.

    --- bir spoylırın daha sonu ---

    elinizde diyor, ölümünüze ayarlı bir çalar saat olaydı siz ne yapardınız?

    velhasıl, öyle hoş vakit geçirmelik insanı fazla yormayacak, damağında güzel bir tat bırakacak çerez bir film arıyorsanız tavsiye edilir. öyle otu boku beğenmemesiyle meşhur müşkülpesent birinden tavsiye hem de.

    o kadar yazdım bir de trailer vereyim de tam olsun bari.
  • hayatı sona ermek üzere olduğunu öğrenince yaşamını sorgulama isteği duyan nişanlı bir adamın yol macerası. çok güzel bir film diyemem fakat kanada ya hayran bırakan bir film.
hesabın var mı? giriş yap