• öykü gibi şarkı yazmış regina spektor hanımkızımız.
    çok ters ve bozgun bi anımda rastgele dediğim mp3'ün hoooold ooon demesiyle dikkatimi sömürmüş şarkıdır vesselam.
    sözlerini de yazayım tam olsun dersem yalan olur, kopyalayam bari.

    your stitches are all out
    but your scars are healing wrong
    the helium balloon inside your room has come undone
    and it's pushing up at the ceiling
    and the flickering lights it cannot get beyond

    everyone takes turns
    now it's yours to play the part
    and they're sitting all around you
    holding copies of your chart
    and the misery inside their eyes is
    synchronized and reflecting it to yours

    hold on
    one more time with feeling
    try it again, breathing's just a rhythm
    say it in your mind until you know that the words are right
    this is why we fight

    you thought by now you'd be
    so much better than you are
    you thought by now they'd see
    that you have come so far

    and the pride inside their eyes
    is synchronized into a love you'll never know
    so much more than you can show

    hold on
    one more time with feeling
    try it again, breathing's just a rhythm
    say it in your mind, until you know that the

    words are right

    this is why we fight
    this is why we fight
  • mail kutuma ansızın düşen, kimden geldiği belli ama kime gittiği gene belli olan şarkı.
    sanki biraz pierce kardeşlere benziyor ama onlar kadar iyi değil.
  • nick cave and the bad seeds'in yeni albümü skeleton tree ile gösterime girecek olan filmi. tarih: 8 eylül 2016.
  • sitesinde hareketlenmeler oldu diye yüreğim bir hopladı da, henüz sadece britanya sınırlarındaki gösterimler eklenmiş. neyse, takipteyiz bakalım.

    hızlı edit: ulan. bratislava'ya kadar gelmiş, ha gayret biraz daha doğuya!
  • kibrit kutusu kadar ufak bir sinema salonunda izledim.

    iyi şarkılar ilk dinleyişte bile tanıdıktır, iyi hikayeler ise hep yabancı bir dünya'da geçer. bu film ( belgesel ) sürekli birinden diğerine doğru yolculuk halinde. değişen bir akorla ilerleyen bir anlatı, iki rengin bir araya gelmek için sahip olduğu sonsuz olasılık arasında sürekli bir gezinti, insan ruhunu eşeleme.
  • siyah çerçeveden ölümü öngörememenin pişmanlığıyla nasıl başa çıkılacağına dair insanî ve uhrevî belgesel.

    siyah beyaz kareler zaten mateme dair sâir hislerden en kesiflerini pek âlâ aktarırken, nick cave i need you'yu söyledikten sonraki kayıp hissi, kökünden yaprağa yürümüş su gibi, insanın boğazında bir yerinde düğümleniyor.

    tam bunun ardından gelen değil şarkı, şiir yazmadaki anlam arayışına ilişkin, cave - bir canın kaybı sonrasında paramparça etrafa dağılmış onca hisse ilişkin - "kitapta yazılan", "insanlarca söylenen" bir şeylere sıkıştırılmış, indirgenmiş ve nihâyetinde "kalbimde yaşıyor" minvalindeki bir kartpostal samimiyetsizliğinde vücut bulduğu sanılacak anlam denen ne idüğü müphem şeye kapkara saldırmasıyla attığı düğümlerin üzerinden bir de kara bir parıltı geçiriyor.

    herkesin vesikalık pozlar verdiği kapanış sekansında cave'in gözünden içindeki sonsuz karanlık kuyuya doğrudan bir kapı aralayan ağır yüklü bir belgesel.
  • çoğumuz değişmek istemiyoruz. gerçekten. neden değişmeliyiz ki? istediğimiz orijinal modelde küçük değişiklikler yapmak. kendimiz olmaya devam ediyoruz. kendimizin daha iyi versiyonu olmaya çalışıyoruz.

    ancak bizi bir günden diğerine değiştirecek kadar feci bir olay başımıza geldiğinde ne olur? bilinen bir kişiden, bilinmeyen bir kişiye dönüşürsün. aynada kendine baktığında, aynadaki kişiyi tanırsın ama o derinin içindeki kişi artık farklı bir kişidir. dışarı çıktığında, dünya hala aynıdır ama artık farklı bir insansındır ve dünyadaki konumunu yeniden düşünmen gerekir. mesela, sigara almak için markete gittiğinde, çünkü kendinin yeni versiyonu sigara içiyordur, market sahibi "nasılsın?" diye sorar ve nasıl cevap vereceğini bilemezsin. veya sokakta sana güzel bir şey söyleyen bir arkadaşınla karşılaştığında; aniden asırlarca onun kollarında ağlarsın. ve sonra o kişinin aslında arkadaşın olmadığını anlarsın. ama aslında pek de iyi tanımadığın başka biridir o kişi.

    veya örneğin ekmek almak için fırına gidersin, sıraya girdikten sonra biri kolundan tutup samimi bir şekilde bir şeyler söyler. ama ne dediğini tam olarak anlayamazsın çünkü yeni sen duymakta güçlük çekiyordur. "ne?" dersin. karşındaki öfkeyle ve yüksek sesle "hepimiz yanındayız" der. etrafına bakarsın ve fırındaki herkes sana samimi bir ifadeyle bakar. insanların ne kadar iyi olduğunu düşünürsün. ama sen ne zaman bir acıma nesnesine dönüştün ki?
  • andrew dominik'in yönettiği, nick cave and the bad seeds albümü olan skeleton tree'nin doğum hikayesini izleyebileceğimiz müzik belgeseli.

    şu günlerde mubi'de gösterimde.
  • hayatımda izlediğim en hüzünlü şeydi sanırım, çünkü çok çıplak ve çok gerçek. bir grup insanın yaşadıkları üzüntüyü anlamaya çalışmak için kamera karşısına geçmesi ve bizi de aynı duygularla bırakmaları…

    arabada yaptığı ufak bir konuşma:
    “hayal gücü hareket edebilmek, keşfetmek için alana ihtiyaç duyar. böylesine büyük bir travma yaşandığında o alan kalmaz, sadece travma vardır”

    nick cave'in gözlerinde gerçek bir gülümseyişi gördüğümüz tek sahne earl'ün gelişiydi. eşi suzie'nin kameralardan utanması, ne kadar gerçekti her şey…

    kelimelerle arası bu kadar iyi olan bir insanın neredeyse tüm cümlelerinin yarım kalışı…

    üstüne de nick cave'in melek gibi sesinden harika şarkılar, şiirler.
hesabın var mı? giriş yap