• artık günah işlenemezliği anlatan latince ifade. ifadenin anlattığına göre; artık insan günah işleyemez, günah zaten adem'in bedeninde işlenmiştir, insan günah işleme hakkını doldurmuştur.

    frank thilly'e göre; istenç özgürlüğünden bahsederken geçer daha çok. ve günümüze kadar sürekli değişerek, yenilerek gelen hiristiyanlığın bence ilahiliği açısından en büyük açmazıdır. sorumlusu aziz augustinus'tur.

    açımlayalım bakalım; tanrı görünümü içinde tanrı ile düşünce birliği. böyle bir birlik yetkin olmayan bir dünya içinde meydana gelemez, yalnızca gelecekteki bir yaşantıda, gerçek yaşamda meydana gelebilir. bizim dünyasal yaşantımız, tanrı için bir kutsallıktır; ebedi kutsanmışlık ile karşılaştırıldığında bu, yaşam değil, ölümdür. augustinus, görülebilir evrene bağlı olarak erken dönem hıristiyanlığın kötümser yapısını ortaya koymaktadır. bir tarafta contemptus mundi, diğer tarafta amor dei bulunmaktadır. onun iyi tanrı ile kötü dünya arasındaki ikiciliği, mutlak kötülüğün olmadığı şeklinde özetlenebilecek kötülük kuramı ile azaltılmalıdır.

    augustinus, erdemlere bağlı olarak, en yüksek diğer dünyasal iyi ile günümüz ahlak anlayışı arasındaki törel ikicilik ile bir köprü kurulmasını önermektedir. bizler, sevgi ve tanrıya bağlıyızdır; sevgi yüce erdem olduğu için, tüm diğer erdemlerin kaynağıdır. ilımlılık ya da özdenetim, dünya sevgisine karşıt olarak tanrı sevgisidir; cesaret, sevgi ile tüm acı ve ıstırapların üstesinden gelir; adalet, tanrının hizmetidir; ve us, tanrının sevgisi tarafından yönlendirilen doğru seçenek gücüdür. tanrı sevgisi, kişinin kendisinin ve diğerlerinin gerçek sevgisinin temelidir.

    tanrı sevgisi, insanın ruhu içinde eylemde bulunan tanrısal görünüm çalışmasıdır. tanrı gücünün etkisi alfanda, kilise ayinleri aracılığı ile mistik bir oluşum meydana gelmektedir, inanç, umut ve iyilikseverlik, birbiriyle etkileşim halinde bulunan olgulardır. sevgi olmadan, inanç hiçbir işe yaramaz; ve onun yokluğunda, umut var olamaz. ... umutsuz sevgi yoktur. sevgisiz umut yoktur ve inanç olmadan ne sevgi, ne de umut olabilir.

    bu öğretide, dünyasal yaşam ve insan geleneğine yönelik daha olumlu bir tutumun olanaklılığı yer almaktadır. bunlar ilkel hıristiyanlık idealleri altındaki olanaklılıktan daha olumlu gözükmektedir. erken dönem hıristiyanlar, evlilik, devlet işleri, savaş, adalet, yönetim ve ticari uğraşlar gibi insan geleneklerine karşı olumsuz bir tavır takınmışlardır. (campanella'nın civitas solis'inde de üzerinde durulur bu konu) ancak kilisenin örgütlenmesi ve roma imparatorluğunun hıristiyanlaşması gelişmeleri ile insanların dünyasal uğraşları daha fazla kabul görmeye başlamıştır; bu durum, dünyayı inkar ile dünya işlerine sıkı sıkıya sarılma arasında bir gidip gelmeye yol açacaktır. augustinius, sofuluk ideali ile dünyasal ideal arasında tereddütte kalmıştır. onun tutumu, ortaçağ ahlakçılarının özyapısıdır. o, mülkiyet hakkını tanımaktadır; kilise babalarının herkesin maliklik konusunda eşit haklara sahip olduğunu öngören toplumcu öğretiyi benimsememektedir. o, ayrıca varsıl ve yoksulları kurtuluş açısından aynı durumda görmektedir. bunun yanında özel mülkiyet edinmekten kaçınılması gerekmektedir. eğer bunu yapamıyorsanız sahip olma isteğinden kaçının demektedir. evlenme ve bekar kalma durumunda da aynı ikicilik karşımıza çıkar; evlilik bir ayin olarak algılanmaktadır ve evli olmama durumu daha yüksek bir seviyededir. onun devlet anlayışı aynı ikici eğilimi ortaya koymaktadır.

    dünyasal devlet, kendini sevme ve tanrıyı bile küçümseme (bkz: contemptus dei) temeline dayanmaktadır; tanrı kendi, tanrının sevgisi ve kendini geri planda tutması ile gerçekleştirilmiştir. dönemsel devlet, gerçekte görevi, adaleti yerine getirmek ve mutluluğu sağlamak olan törel bir topluluktur. kilisenin amacı mutlak iken, devletin amacı görecelidir; ve sonuç olarak, devlet, kilisenin yerine geçmiştir. kilise otoritesi yanılmaz çünkü o, tanrının krallığının görülebilir görünümüdür.

    kısacası, st. augustinus, ikili bir ideal tasarlamaktadır: en yüksek iyi ya da yetkinlik, aşkın bir iyidir. bedensel isteklerinin etkisi altında kalan hıristiyanlar bunu gerçekleştirmede başarılı olamayacaklardır; bu yetkinlik, mutlak iyi istenç olan tanrının sevgisinde bulunmaktadır. bir çeşit kutsallık o-lan göreceli bir yetkinliğe, dışsal çalışma performansı ile ulaşılabilir: böylece affedilebilir günahlardan dua etme, oruç tutma ve sadaka verme gibi tutumlarla arınılabilir. yüce ve gerçek erek, herşeyin ötesinde koyu sofuluk, dünyadan vazgeçme, toplumsal yaşamdan kaçınma, isa'nın izinden gitmektir. st. augustine'e göre, hıristiyan idealine en fazla yaklaşım manastır yaşantısından geçmektedir.

    idealizm (düşüncecilik), onun törel öğretisinin en önde gelen niteliğidir. evrendeki en yüksek değerler, varlığın özdeksel görünümünde değil, tinde bulunmaktadır; insanoğlunun en yüksek parçası bedeni değil, duyumsal doğası değil, tinidir.

    st. augustinus, istencin pelagian kuramına karşı çıkmaktadır. adem kişiliği içindeki insanoğlu, günah işlemek ya da günah işlememek konusunda özgürdür. ancak, aynı zamanda doğaüstü oluşumlarla kıskaç altına alınmıştır; ölümsüzlük, kutsallık, doğruluk, özgürlük.

    adem, tanrıya boyun eğmemeyi seçmiştir ve böylece yalnızca tanrısal nimetleri kaybetmekle kalmamış, aynı zamanda tüm insanlık ırkının yıkılışına neden olmuştur. bu "kitlesel bir mahvoluş"tur. ilk adam, günahkar doğasını, kendinden sonra gelen nesillere geçirmiştir. tanrı, tüm insanlık ırkını cezalandıracaktır. artık insanoğlunun günah işlemesi olanaksızdır. yani : non posse non peccare.

    o, günah işlemeye özgür olarak gitmiş ve özgürlüğünü kaybederek dönmüştür. adem'in günahı yanlızca günah örneği ve başlangıç değil, kalıt olarak geçen ilk günah olmuştur. sonuç olarak, tüm insanlık ırkı mahkum edilmiştir ve tanrının merhametini kazananlar hariç hiç kimse bu cezalandırmadan kendini kurtaramayacaktır. yalnızca tanrı, baştan çıkmış insanoğlunun yeniden biçimlendirebilir. o, kendi varlığına ulaşmak için iyi çalışmalarda bulunanları seçmez—günahkar insanın çalışması kelimenin tam anlamıyla iyi olamaz. yalnızca tanrının seçtiği kişiler iyi şeyler gerçekleştirebilecektir, "insan, özgürlük eylemi ile tanrının rahmetine ulaşamaz ancak tanrının rahmeti ile özgür olacaktır."

    tanrı, insan ruhunu değiştirerek adem'in düşüşünden önce sahip olduğu gibi, iyi sevgisinin yeniden kazanılmasını sağlayabilir. en yüksek iyinin ya da tanrının bilgi ve sevgisi, iyi şeyler yapması için insanoğluna güç verecektir. böylece kendisini bedeninden özgür kılarak, duyum yaşantısından uzaklaşma gücüne sahip olacaktır. iyilik sevgisi, özgürlükle eşanlamlıdır; yalnızca iyi, özgür olacaktır.

    bir kişi, iyilik düşüncesine sahip olmadıkça, gerçek iyiyi bilip onu sevmedikçe, o kaybetmiştir. bazı kişiler iyilik isteğine sahipken, diğerleri sahip değildir. augustinus'un sorunu, bazı insanlarda olan ve diğerlerinde olmayan bu oluşumun saptamasını yapmaktır. onun çözümlemelerinin sonucu iyilik istencinin, tanrının bir armağanı olduğudur.

    tanrının bazıları için ebedi mutluluğu, bazıları için ise ebedi cezalandırmayı neden seçtiği belli değildir; ancak onun seçiminde hiçbir adaletsizlik yoktur çünkü insanoğlu kurtuluşa ulaşabilecekken ilk günah ile bu hakkını kaybetmiştir. bu, yazgı ile özdeş olan bir takdir değildir; tanrının bunu önceden belirlemiş olması söz konusu değildir. tanrı, insanoğlunun ebedi yaşantısını insana seçme özgürlüğü bırakmadan saptamıştır; tanrı, insanın ne yapacağını ve ne yapmayacağını önceden bilmektedir. ancak bu, hiçbir şekilde insanın özgürlüğüne önyargılı bir yaklaşım anlamına gelmemektedir. insan, ebedi yaşantıyı seçmede özgürdü, fakat bunu seçmemiştir; tanrı, özgürlüğü en ufak derecede bile sınırlamak istememektedir: her birey ileride ne olacağını bilmektedir. yani insanoğlu, adem'in kişiliğinde şansını kullanmıştır hatta tüketmiştir. hiçbir kişinin bu konuda şikayet hakkı yoktur hiristiyanlıkta. eğer insan, tanrıyı gerçekten seviyorsa, iyilik düşüncesine sahipse, yeniden kurtuluşa ulaşacaktır.

    müthiş bir kurgu değil mi, fakat bir şeyi unutmuşlar:

    herakleitos'un tanrı olması
hesabın var mı? giriş yap