• aslen (bkz: fünyeli abdullah)...
  • 90'larin basinda hasilat rekoru kirmis, mehmet tanrisever'in [feza film] produktorlugunu yaptigi yucel cakmakli filmi. film o kadar basarili olmustu ki, tanrisever, "seyirci var demek ki, ben boyle filmler yapayim" diyerek, filmin gosterildigi (normalde aksiyon filmleri gosteren) karagumruk hakan sinemasini satin alip, feza sinemasi'na cevirmisti. fiyasko olmustu gerci..
  • gosterdigi basarı uzerine minyeli abdullah 1-2 ve 3 olmak uzere serisi çekilen islami film dizisi; birinci bölümünde abduselam ebu nasır (baas partisi) zamanında -1950 lerin mısır ı- islamcı kesime yapıldıgı düşünülen baskılar vb tipik bir yeşilçam melodramı tadında (sosyetik parti ye dalan müslüman kişiye -ki berhan şimşek olur- elde kadeh hahahaha diye gülmek vb vb tarzında) yerden yere vurulmaktaydı; film çok iyi bir gişe yapmış ilki kadar olmasa da yine başarılı bir film sayılabilecek minyeli 2 çekilmiş -bugunun chp myk üyesi- berhan abimiz yine başrolde boy gostermişti

    minyeli 2 nin de güzel gişe yapması üzerine çekilen minyeli 3 ün ise biraz zorlama bir film oldugu her halinden anlaşılmakta idi zira 1 ve 2 de yaşadığı maceraların ardından yapacak pek bir şeyi kalmayan berhan abimiz bu bölümde bir şekilde finansman bularak avrupa turuna çıkmakta ve almanya nın vb nasıl kalkındıgını hollanda daki lale ve yüksek randımanlı süt ineği mucizesini yerinde incelemekte akabinde mısır ve müslüman alemine de "kızım sana söylerim gelinim sen anla" tarzında göndermeler yapmakta idi; filmin roman versiyonları ise zamanında timaş yayınlarından çıkmış ranking lerde pek görünmese de değme simyacı dan, anima mundi den vb kat kat daha fazla satmış tam bir islami best seller idi
  • özellikle birinci bölümde; elde şampanya kedehleri ile kristal avizeli salonda seğirtip kahkahalar atan kokteyl adamı "komünist" mısırlı fabrikatör tiplemeleri ile kopartan film serisidir aynı zamanda; yahu hadi sosyal demokrat, liberal sol vb işadamlarını anladık da malikanede elinde kadehle kahkahalar atarak lenin den marx tan bahseden herşeyi devletleştirip kendi kuyusunu kazmaya bu kadar meraklı yolunu şaşırmış, yarım akıllı, çatlak bir fabrikatör mısır da bile olsa cidden var mıdır; varsa nerededir kimdir, filmi izledigim günden beri hala arada düşünürüm*

    (bkz: kokteylde elinde kadehle hahaha diye gülmek)
    (bkz: misconception)
  • kitabın sonundaki savas olayı ve sehitlik mesajlarıyla da,dine herhangi bi saldırı oldugunu dusunduguz zaman, silah yoluyla bazı seyleri korumak gerekir bi mesaj da verdigini dusundugum kitap.zaman gazetesi okudugum icin hekimoglu ismail'in akit ve o tarz sert uslubdaki gazetelere yazdıgı donemlerdeki dusunceleri ve radikalligiyle bagdastırdıgım,su an zamandaki uslubuna biraz ters kacan bi roman gibime geliyo.kadının minyeli abdullah'a asıldıgı bolumlerinden hangisi oldugunu hatırlayamasamda yakısıklı bir peygamberin* hayatından uyarlandıgını dusunuyom bu romanda.
  • muadili de "(bkz: kızım ayşe)"dir; yanılmıyorsam (bkz: raif cilasun) kaleme almıştır; zat-ı aliniz de vakti zamanında, yani ilk gençlik çağlarında okumuş, okuyunca göz yaşlarına gark olmuş, daha sonra defalarca tv'de filmine de denk gelmiştir; ki yine yanılmıyorsam türkan şoray mı ne oynamıştır ayşe'yi, anneyi de yıldız kenter galiba, uyduruyorsam biri düzeltsin!...:)))
  • sanırım ki 90 yılında vizyona girdi ve tv'de sıkça reklamı dönerdi;
    "minyeli abdullah,
    hekimoğlu ismail'in satış rekorları kıran filmi"

    diye...
  • arada bir yasaklanıp sonra tekrar beraat ettirilen kitap .
  • salih diriklik'in detaylı arşivi ile film hakkında tespitleri:

    feza film'in çektiği minyeli abdullah-1 filminin galası 25.ocak perşembe akşamı beyoğlu- fitaş sineması'nda yapılır. sunucu mehmet ali erbil'in soğuk esprileri eşliğinde yapılan gala, atatürk'e saygı duruşuyla başlayıp şehitlere fatiha okunması ile biten garip bir toplantı olur. 12.şubat tarihinden itibaren istanbul'daki 4 sinemada (beşiktaş mıstık, fındıkzade nilgül, karagümrük stad ve üsküdar zafer) oynamaya başlayan film için televizyonda, o güne kadar hiçbir filme nasip olmamış yoğunlukta bir reklam kampanyasına girişilir. minyeli abdullah romanına neredeyse sayfa sayfa bağlı kalınarak çekilen film, seyirci tarafından büyük bir ilgiyle karşılanır. bu ilginin altında, o güne kadar dile getirilemeyen bir çok islami mesajın çarpıcı bir üslupla perdeye aktarılması kadar, bu tür olaylara cesaretle yaklaşan ilk film oluşu da yatmaktadır. osmancık'ta başarılı olamıyan yücel çakmaklı'nın bu proje için büyük çaba harcadığı, filmini sık sık alkışlanan mizansenlerle süslediği de gözden kaçmaz. ahmet güvenç'in konuyla uyum sağlayan ve müzik kaseti olarak da piyasaya sunulan müziği ise, filme puan kazandıran güzel bir çalışma olmuştur. minyeli abdullah, gerçi feza film'in hayalini kurduğu çağrı ve ömer muhtar gibi dünya çapında bir proje olmaz; ama gereken paranın harcandığı ve (filmde her ne kadar mısır'la ilgili tek görüntü yoksa da) bu masrafın filmin prodüksiyonunda kendini belli ettiği bir yapım olarak göz doldurur. filmde gözden kaçan bazı olumsuzluklar ise şu şekilde özetlenebilir:

    zaman aşımı ile büyüdüğü verilmek istenen halit'in, aniden ulvi alacakaptan gibi yaşça abdullah ile yarışan bir kişilikte ortaya çıkartılması seyirci tarafından yadırganır ve komik karşılanır. finale doğru abdullah'ın (tipinde film boyunca hiç bir değişiklik olmamasına rağmen) istasyonda karşılaştığı sevde ve bilal tarafından tanınmaması da olayın gerçekliğine gölge düşürür. bir sonraki sahnede anne ile oğulun konuşmasında abdullah'ın hammal olduğunu bildiklerinin söyletilmesi ise bu hatayı daha bir pekiştirir. bütün bu mantık hatalarının sebebi ise, sevde'nin kocasını hala unutamadığını vurgulayan sözlerinin abdullah'a duyurulması gibi basit bir mizansen oyunudur. nitekim aynı komiklik devam eden sahnelerde de görülür. halit ile bilal mantıksız tesadüflerle kırdaki derste bir araya getirilir, halit'e abdullah'ın faziletleri anlattırılır, böylece bilal ile halit arasında temas kurdurularak sonu gelmez komikliklere yer verilir. aslında bu tür senaryo hatalarına filmin büyük bir bölümünde rastlanmasına rağmen, minyeli abdullah'ta sinemasal ritmi ve konu cazibesini düşüren asıl sebep, romana bağlı kalmak uğruna yer verilen bir çok gereksiz sahne ve uzun diyaloglar olur. lise talebesi mısır'lı kızlara türk okullarındaki kıyafetin aynen giydirilmesi, tren sahnesinde ay yıldızlı tcdd işaretleri ile yerli kondüktör kıyafetine yer verilmesi ise, önemsiz detay unsurlar olarak gözlemlenir.

    gerek yücel çakmaklı'nın filmografisinde, gerekse 1990 yılı türk sinemasında önemli ve değerli bir yer tutan minyeli abdullah filmiyle ilgili ilk değerlendirmelerden biri, 5.şubat tarihli zaman gazetesi'nde çıkar. özcan ünlü tarafından kaleme alınan bu yazıda film, ince elenip sık dokunan, haksız bir boylamda ele alınır:

    " film, büyük bir başarı olarak değerlendirilmemeli bence. çünkü kuvvetli bir finansman kaynağı olduğunu sandığımız filmin bol tiradlarla izleyicinin gözüne, filmden çok bir belgesel gibi geldiği kanaatindeyim. (...) hikaye mısır'da geçmesine rağmen biz kahire'den, nil'den hakiki bir sahne göremedik. bu bir eksiklik olmamakla birlikte, dışladığımız batı sineması platolarının çok iyi olduğunu hatırlattı bana... bu sinema filmi, herşeyden önce bir estetiği de beraberinde getirmeliydi. teorik anlatımlarımız sinema perdesine yansımalıydı. fakat bütün bunlara rağmen, ..yapılacak çalışmaların platformunu belirlemesi açısından çok çok önemli. filmde beni en çok etkileyen ve gerçekten çok güzel bir anlayışla hazırlanan müzik için ahmet güvenç'e teşekkür etmek gerekir. (...) minyeli abdullah bir yeniden başlamak olarak değerlendirilmeli. mevcut imkanlarla en iyiyi yaparak, savunduğumuz fikirlerin yaygınlaşmasını, devamlılığını sağlamamız gerektiğini unutmamak lazım."

    coşkun çokyiğit, 16.şubat tarihli tercüman gazetesi'nde, "islami melodram" başlığıyla yayınlanan yazısında filmi şöyle eleştirir:

    " yücel çakmaklı'nın son filmi minyeli abdullah'ta, yönetmenin tavrında öz olarak (eski filmlerinden) hiçbir değişikliğin olmadığı görülüyor. ancak çakmaklı'nın bakış açısında bir durgunluk, hatta bir gerileme de açıkça belli oluyor. (...) çakmaklı'nın bizce böyle bir filmi yaparken düştüğü en büyük zaaf, romana sadık kalması olmuştur... minyeli abdullah'ın genelde sinema dili, özelde çakmaklı'nın kendi ifade kodlarının gerisine düşmesinin en büyük sebebi budur."

    17. şubat tarihli güneş gazetesi'nde filmi haber yapan alper görmüş ise, çok daha detay bir konuyu dile getirir:

    " filmin geçtiğimiz hafta içinde yapılan galasında yer alan bir bölümün sinemalarda gösterilen versiyonunda bulunmadığı dikkati çekti. filmin bu bölümünde minyeli abdullah, ihvan-ı müslimin örgütünün hapishanede bulunan üyelerini ziyaret ediyor, örgüt üyeleri de ona şu özeleştiriyi yapıyordu: 'cemiyet kurmamak varmış. sen ihvan-ı müslimin'e kayıt olmamakta haklıymışsın. islamiyet'e hizmet için partiye, patırtıya, cemiyete, teşkilata ne lüzum var? insan evvela kendisi müslüman olmalı...'. konuyla ilgili görüşüne başvurduğumuz, feza film şirketi'nin basın sözcüsü ömer kalli: 'galadan sonra öylesine yoğun bir protestoyla karşılaştık ki, filmin sinemalarda gösterime girmesinden birkaç gün önce bu bölümün çıkarılmasına karar verdik.' diye konuştu."

    4.mart tarihli zaman gazetesi'ndeki tefekkür köşesinde, "minyeli abdullah sinemalarda" başlığıyla kendi filmi hakkında tevazu sınırlarını aşmış bir yazı yayınlayan hekimoğlu ismail makalesini şöyle bitirir:

    " minyeli abdullah filmiyle müslümanlar, sadece ağlamak için izin istiyorlar. tarih şahittir ki yüreğe akan gözyaşı, mendile akandan daha tehlikelidir. bırakın ağlayalım, bu gözyaşları inşallah rahmet olur. minyeli abdullah, 21. asra doğan sabah yıldızıdır."

    iki hafta önce minyeli abdullah'ın eleştirisini yazan coşkun çokyiğit, 9.mart tarihli tercüman gazetesi'nde de yücel çakmaklı ile yaptığı bir röportajı yayınlar. bu söyleşide yücel çakmaklı, filmin sinema diliyle ilgili bazı sorulara cevap vermeye çalışır:

    " benim sinema anlayışımda öz önde gelir. kesinlikle biçimciliği ön planda tutmam. bana göre biçimi öz belirler... filmimin iki özelliği vardır: taklitçi değildir. batı sineması biçiminde sinema yapmaya özenmedim. çünkü onların filmlerini belirleyen öz ile bizimki arasında fark vardır. mümkün olduğu kadar gösterişten, hilelerden kaçındım. sade ve yavaş gelişen bir film yapmaya çalıştım. ikinci özelliği de böylece ortaya çıkıyor: kendine has oluşu."

    minyeli abdullah filminin ankara galası, türkiye yazarlar birliği'nin organizasyonuyla 27.şubat akşamı maltepe gölbaşı sineması'nda yapılır. bu arada feza film, minyeli abdullah'ın sinema gösterimlerini organize etmek üzere bir de ekip kurmuştur. nesim şahin'in müdürlüğünde kurulan bu işletme bölümü, başta istanbul olmak üzere, filmi bütün türkiye'de başarıyla pazarlamaya başlar. gösterime girdiği sinemalarda birkaç hafta üstüste oynayan minyeli abdullah'ı bekleyen sürprizlerden biri, birleşen yollar'ın ilk vizyona girdiğinde de gösterimde olan umut (yılmaz güney) filminin 20 yıl aradan sonra, yücel çakmaklı'nın başka bir filmi vizyona girdiğinde yine piyasaya çıkması olur. 12.eylül ihtilali'nden sonra yılmaz güney filmleri hakkında alınan gösterim yasağı kararının gevşemesi üzerine 2000'e doğru dergisi ile efes filmcilik tarafından 2 milyar lira gelir beklentisiyle üç sinemada (moda, dünya ve ortaköy kültür merkezi) vizyona sokulan umut, beklenenin tersine seyirciden oldukça az ilgi görür. (2. hafta sonunda umut 40 bin, minyeli abdullah 75 bin, sezon sonunda umut 121 bin, minyeli abdullah ise 403 bin seyirci toplayacaktır.) böylece, yılmaz güney'i tekrar gündeme getirerek onun sırtından para kazanmayı amaçlayanların planı da suya düşmüş olur. (bu fiyasko üzerine, umut'un ardından devreye girmesi planlanan diğer yılmaz güney filmlerinin gösteriminden ise vazgeçilir.)

    umut filmine ümit bağlayıp büyük bir kamuoyu oluşturma çabasına giren 2000'e doğru dergisi, minyeli abdullah için karalama kampanyasına başlayarak yılmaz güney'i öne çıkarmaya çalışır. derginin 25.şubat tarihli sayısında kapaktan verilen haberde "şeriat sinemalarda / minyeli abdullah'ta amerikan hayranlığı" başlıkları kullanılır. ali hakan ve tunca arslan'ın müşterek hazırladıkları yorum, dergide tam 6 sayfalık yer kaplar:

    " mısır sana söylüyorum, türkiye sen anla! (...) minyeli abdullah'a neresinden bakarsanız bakın, sinemasal ve yazınsal açıdan hiçbir değeri yok... film bütün olarak kalıplara uygun, ucuz bir yeşilçam melodramı gibi gelişip bitiyor. bu arada bolca devamlılık hataları, klasik flash-back geçişleri görülüyor. zaten çakmaklı her ne kadar, çığır açabilecek bir anlatım biçimi yakaladığını söylese de, amacı vaaz vermek... filmin dünyası gerçekten de sakallı, takkeli, çarşaflı insanlardan oluşuyor. bu niteliği, bilinçli seyirciler açısından filme bir görsel doyum niteliği koyuyor ki, islamcıların tasavvur ettiği geleceğin estetik yapısı da ortaya çıkıyor. (...) şenlik başladı! islamcılarımız da , dünyada milyonlarca insanın iki saat süreyle, düpedüz masal dinlemek için kişisel tercihlerini sinemadan yana koymalarına bigane kalmayacaktır artık."

    şubat ayında vizyona giren minyeli abdullah -1 filmi beklenenin üstünde ilgi görmüş, haziran ayına kadar türkiye çapında 107 sinemada gösterilen film, 400 bin kişi tarafından seyredilmiş ve 982 milyon tl. hasılat elde etmiştir. bu rakamlar, özellikle son dönemin yerli filmleri için ulaşılması zor bir başarıyı sergiler. bu başarıyı gözönüne alan feza film, henüz üçte biri çekilmiş olan romandan iki bölüm daha çıkarmak için hemen kolları sıvar. oyuncu ve teknik ekibe katkılarından dolayı çeşitli hediyeler gönderilir, yeni bölüm için hazırlıklı olmaları istenir. teknik ekipte zaten herhangi bir problem yoktur. ama, ücreti 4'ten 25 milyona çıkarılan berhan şimşek ile, 11'den 25 milyona çıkarılan perihan savaş için aynı şeyi söylemek mümkün olmaz. her ikisi de dini muhtevalı bir filmde oynamanın ezikliğini ve yeşilçam çevrelerinin baskısını henüz üstünden atamamıştır. berhan şimşek'in özellikle sinema piyasasında tepkilere sebep olan sözleri ise, video haber dergisi'nin şubat '90 tarihli 62. sayısında yayınlanan bir konuşmasıdır:

    " ben bir sanatçı olarak böyle bir filmde oynadığım ve insanlara, olaylara gönül gözü, gönül dili ile yaklaşan bir karakteri canlandırdığım için çok mutluyum. sinemamızın bugüne kadar gerçekleştirdiği dini filmler içinde çok önemli bir yere sahip olacağına inandığım minyeli abdullah, türk sinemasından yeni bir dönemin başlangıcı olacaktır."

    söylentilerinden bunalan bu iki oyuncu içinde sıkıntısını dışa ilk yansıtan kişi perihan savaş olur. 5.mayıs tarihli güneş gazetesi'nde büyük puntolarla "çırılçıplak da soyunurum" manşeti atılarak yayınlanan bir röportajda yasemin bozkurt'un çeşitli sorularını cevaplandıran perihan savaş şöyle diyecektir:

    " minyeli abdullah ideolojik bir film değil, dini istismar edici bir konusu yok. ama bazı çevreler açısından ideolojik anlamda ele alınabilir. her filmin kendine göre bir ideolojisi vardır. fanatik olmamak şartıyla ben hiçbirisine karşı değilim. (...) film iyi iş yaptığı için filmin prodüktörü bütün sanatçıları maddi olarak ödüllendirdi. ben sanatçıyım. eğer sahnesi gerektiriyorsa çırılçıplak da soyunurum."

    berhan şimşek'in piyasadaki baskıya karşı gösterdiği reaksiyon ise biraz geç, ama oldukça değişik bir türde gelir. perihan savaş gibi "soyunurum" demektense, resmen soyunmayı tercih eder. osman şahin'in bir hikayesinden sinemaya aktarılan ve bilge olgaç tarafından yönetilen aşkın kesişme noktası filminin bolu- aladağ'daki çekimlerinde berhan şimşek ile serpil çakmaklı neredeyse anadan doğma şekilde gözükür ve sevişir. 22.haziran tarihli hafta sonu ve şey gazetelerinde bu resimler yayınlanınca, son dönemin soyunan erkekleri arasına tarık akan (karartma geceleri) ve uğur polat (bütün kapılar kapalıydı)'dan sonra şimşek de katılmış olur.

    berhan şimşek bu sansasyonuyla minyeli abdullah'taki marjinal rolünden dolayı kendini piyasaya affettirirken, feza film de ikinci kısmı çekilecek proje için yeni bir "abdullah" aramaya başlar. hatta bir ara bulut aras ile anlaşma yapma aşamasına bile gelinir. ama oyuncu değişiminin seyirci tarafından hoş karşılanmayacağını düşünen firma, şimşek'le yeniden anlaşmanın daha doğru olacağına karar verir. böylece minyeli abdullah'ın ikinci bölümü daha ilk aşamada falsolu bir kararla başlanmış olur.

    feza film minyeli abdullah-2'nin çekimlerine temmuz ayı içinde başlar. birinci bölümde olduğu gibi, çekim senaryo yine hekimoğlu ismail'in istekleri doğrultusunda bülent oran tarafından yazılmıştır. yönetmen yücel çakmaklı başta olmak üzere teknik ekibin hemen tamamı ilk bölümle aynıdır. oyuncu kadrosuna ise nazan saatçi, can özsobay, nevin kılıçaslan gibi yeni bazı ilaveler yapılmıştır. birinci bölümün sadece türkiye'de çekilmesine karşılık ikinci bölüm için birçok dış ülkeye (mısır, yugoslavya, avusturya, almanya, hollanda) gidilir. 900 milyona malolan minyeli-2, verilen aralarla birlikte (42 işgünü türkiye'de, 15 işgünü avrupa'da ve 6 işgünü ise mısır'da olmak üzere) toplam 63 işgününde bitirilir.

    -----

    minyeli abdullah-1, 2 ve yalnız değilsiniz filmlerinin neredeyse ardarda çekilmesi, kısa süre içinde hem piyasanın, hem de sol basının ilgisini uyandırmakta gecikmez. cumhuriyet gazetesi, 25.ekim tarihli nüshasında bu gelişmeyi "islamcı sinema yeşilçam'ı solluyor" başlığıyla verir. hakan aygün imzalı yazıda, islami mesajlı filmlerin önlenemez çoğalışı konu edilmektedir:

    " türk sineması'nda bir dini filmler furyası yavaş yavaş boy gösteriyor. islamcı kuruluş ve işadamları tarafından finanse edilen filmler, bu sezon birbiri ardına gösterime girecek... kendilerini müslüman olarak tanımlayan yönetmenlere hükumet de destek veriyor. (...) yeşilçam'ın geleneksel yapısı tarafından dışlandıkları düşüncesinde olan ve kendilerini alternatif sinemacı olarak tanımlayan islamcı yönetmenler, türk sinema vakfı adı altında da örgütleniyor. (...) son yıllarda özellikle video filmleri alanında büyük patlama gösteren islamcı kesim, almanya başta olmak üzere yurtdışında ve yurtiçinde de büyük pazarlar bulmaya başladı. islamcı kesim sinema filmleri alanındaki en önemli başarısını ise, hiçbir yeşilçam filmine nasip olmayacak şekilde 1 milyar lira hasılat elde eden minyeli abdullah ile yaşadı. filmin başarısında en önemli rolü islamcı bir işadamının sağladığı finansman oynadı."

    milliyet gazetesi'nden füsun dedehayır'ın minyeli abdullah ile ilgili olarak mehmet tanrısever'le yaptığı bir röportaj da, gazetenin 27.kasım tarihli sayısında yayınlanır:

    " minyeli abdullah-1'in gişe hasılatı 1 milyar 19 milyon liraya ulaştı. ancak bunun 200 milyonu belediye rüsumu ve kdv olarak kesildi. 400 milyonu sinema kiralarına verildi. şu anda 300 milyon lira zararımız var. çünkü filme 120 milyon lira tv, 80 milyon da basın olmak üzere 200 milyon lira reklam harcaması yaptık. 19 kopya çıkardık ve bunların maliyeti 95 milyon lirayı buldu. filmin çekim maliyeti ise 400 milyon liraydı. ancak yakında filmin video kaseti çıkarılıyor. en az 100 bin kaset pazarlamayı planlıyoruz ve zararı video kasetle çıkaracağız. kaset satışından 3 ya da 4 milyar lira gelir elde etmeyi planlıyoruz... yeşilçam'da 150 milyona film yapılırken, biz burda 500 milyon liraya film yapıyoruz. ben kendime yeşilçam'ı değil, amerika'daki hollywood'ları örnek alıyorum. (...) önce bir-iki yönetmenle ortak şirket kuracaktım. onlar parayı getiremedi, bu iş bizim başımıza kaldı. feza film'i kurduk. ticaret risklidir. hiçbir şirket zarar edeceğim diye kurulmaz. ben de sinemadan ciddi para kazanacağıma inanıyorum."

    20.aralık perşembe akşamı minyeli abdullah-2 filminin galası beyoğlu dünya sineması'nda yapılır. gösterinin ilk yarısından sonra salonun yarı yarıya boşalması ise, filmin iş durumu ile ilgili olarak yapımcılara ilk tehlike sinyallerini verir. galanın yapıldığı gün, zaman gazetesi'nde de perihan savaş ile yapılmış bir röportaj yayınlanır. ancak oyuncunun burada söyledikleri, 5.mayıs tarihli güneş gazetesi'ne verdiği beyanattan oldukça farklıdır. abdurrahman şen'e 12 yaşında hatim indirdiğini, kur'an-ı kerim'i bugün bile bir çok kişiden iyi bildiğini anlatan perihan savaş, filmle ilgili olarak da şunları söyler:

    " biz müslüman bir ülkede yaşıyorsak, müslüman filmde oynamamız ve müslüman film yapmamız kadar doğal birşey olamaz. bunu niye yadırgıyorlar? hala anlıyabilmiş değilim bu çelişkiyi. (...) kısmetse, minyeli abdullah'ın üçüncüsü de çekilecek. üçüncüsünde hindistan'a gideceğiz. ben ikinci bölümün, birinciden daha fazla ilgi göreceğine inanıyorum."

    perihan savaş böyle söylese de seyircinin minyeli abdullah-2'ye gösterdiği ilgi, birinci bölümün ancak yarısı kadar olur. islami yayın organlarından gelen tepkilerin dozu ise giderek artmaya başlar. yörünge dergisi, 13.ocak.1991 tarihli 11. sayısında, filmin tenkidine tam 8 sayfa ayırır. derginin sahibi resul tosun, filme böylesine ağırlıklı yer verişlerini kendi imzasını taşıyan başyazıda şu şekilde açıklar:

    " milletin özbenliğinden kopuk sinema dünyasında yeni bir çığır açmış olan minyeli abdullah filmi, çekinmeden 'bizim' diyebileceğimiz bir filmdir. yapımcılarından emeği geçen en küçük elemanına kadar hepsine müteşekkiriz. ancak film hakkındaki uyarıcı eleştirilerden ilgililerin rahatsız olmamasını bekliyoruz. dost doğru söyler, ama sözleri de acı olabilir. (...) minyeli abdullah filmi, sonuçta bir filmdir. bir film şirketinin eseridir. hatası da vardır, sevabı da. bizim dostça eleştirilerimiz ise zaruridir. ...herkesten takdir beklemek, eksiklikleri görmemek yapımcıları aldatır ve gerçekleri göremez hale getirir... tavsiyemiz bu tür dostça yaklaşımların ilgililerce dikkate alınması ve istikbaldeki çalışmalarda faydalanılmasıdır."

    derginin iç sayfalarında ali murat güven ve nezir dinler tarafından müştereken yazılan kritik yazısında ise oldukça çarpıcı eleştirilere rastlanır:

    " .. elde edilen ilk verilere göre minyeli abdullah-2 de, ilk film gibi rekora gidiyor. hem de sağcı, solcu ya da islamcı olarak tanınan çevreden sinema yazarlarının, yönetmenlerinin ağır eleştirilerine göğüs gererek! (...) filmdeki ışık kullanımı, her sahnenin atmosferine uygun dozda... ortaya, son yıllarda izlediğimiz en iyi renklere sahip türk filminin çıktığı söylenebilir. (...) sinemanın temel taşlarından biri de, ..filmin ana ve ara müzik temaları. ahmet güvenç'in ilk filmden bu yana kullanılan besteleri için söylenebilecek tek söz, mükemmel oluşlarıdır. (...) perdeye yansıyan hollanda yazısından hemen sonra abdullah'ı dev bir mandırada, mantofan inekleri arasında tetkikler yaparken izliyoruz. bu derece beylik, kartpostal çağrışımlardan medet umulması hoş değil. inek ya da sera görüntüsü çekmek için ta hollanda'ya kadar gitmeye ne gerek vardı? gezilen ülkelerden saptanan görüntüler, bu sığ bakış açısının birer yansıması ve de en önemlisi, dramatik bir film olan minyeli abdullah-2'yi 20 dakika boyunca düpedüz bir ülkeler coğrafyası belgeseline çeviriyor... oraya kadar gidilmişse, çok daha seçkin görüntülerle dönülmeliydi. yoksa amatör bir kameramanın 8 mm.lik kamerasıyla çekebileceği birkaç çok ünlü ve şablon binanın görüntüsüyle değil! (...) filmin öyküsüne ilişkin en dikkat tırmalayan nokta ise, bir avuç vahşi kapitalistle sembolize edilen batı uygarlığının, ısrarla içkiden ibaret olarak sunulması. batı tipi yaşamı bol bol içki tüketmek olarak algılayan bu görüş, yalnız değilsiniz adlı yapımda da gözleniyordu. ...bu bunaltan 'batı içkiden ibarettir' mesajlarına hiç bir aklıselim sahibi insanın katılmasına olanak yok. ..ayık gezmeyi başaramayan bu toplumlar mı 1000 yıl öncesinin muhteşem islam bilimini, sanatını, her alandaki uygarlığını gerilettiler, bizi sömürgecilerin elinde oyuncak yaptılar? bir sarhoş, ayık olan birini nasıl altedebilir? .. gerek senaristlerimiz, gerekse yönetmenlerimiz, işinin başındayken son derece ciddi, titiz ve alkolsüz duran alman'ı, fransız'ı ya da yahudi'yi bu sığ bakış açısıyla yargılayamazlar. çünkü tarih bu iddiaların tam tersini söylüyor... batı önce ayık kafayla bizi geçti, ondan sonra da zaferini kutlamak için içki içmeye başladı."

    dergideki röportajlar bölümünde de çeşitli kişilerin görüşlerine yer verilir. feza film sahibi mehmet tanrısever, yapılan röportajda kendi filmi hakkında şunları söyler:

    " biz filmlerimizi, bu konuda olabildiğince işi ehline vererek, islami sahadaki söz sahibi insanlara filmi önceden seyrettirerek, onların kabulü ile vücuda getiriyoruz. (...) biz genelde sanatı, özelde sinemayı 'sanat işi allah'ı aramakmış' anlayışına uygun olarak ele alıyor ve müslüman milletimizin istifadesine sunuyoruz... sanat eseri, kul eseridir. hatasız olan allah'tır. tenkidler olacaktır, ancak biz bu tenkidleri yaparken daha ölçülü, sadece yılda 1 veya 2 film yapıldığını göz önüne alarak yaklaşırsak, daha faydalı oluruz kanaatindeyim."

    hekimoğlu ismail'in minyeli abdullah ile ilgili görüşleri ise oldukça mübalağalıdır:

    "minyeli abdullah filminin gerek birinci, gerekse ikinci kısmı, sinema tarihimizde bir inkılap oldu. yerli ve yabancı filmlerden bambaşka idi. halkımız bunu görüp takdir etti. belki ömrünce, belki yıllarca sinemaya gitmeyenler bile geldi... pek çok kimsenin kendisine gelmesine sebep oldu bu film."

    yönetmen ismail güneş, film hakkındaki intibalarını daha değişik bir biçimde açıklar:

    " eleştirilerin arkasında genellikle garez ve kıskançlık aranmaktadır. minyeli abdullah-2 için söyleyeceklerimin böyle yorumlanmasından korkarım. ben önce bir filmin kendi mesajını iyi aktarıp aktarmadığına bakarım. bu filmin mesajının da islami olduğu söyleniyor. filmi galada görmek nasip oldu. ancak birinci bölümünü seyretmeye tahammül edebildim. aşağı yukarı her 5 kelimeden biri islam'dı... film birden cami kürsününe dönüşmüştü. (...) yücel çakmaklı'ya gelince, bence ilk filmi ne ise, minyeli-2'de de sinema tekniği ve estetiği aynı düzeyde... filmin en beğendiğim yanı, prodüktör kısmı. bence bu film türk sineması'nın gelmiş geçmiş en büyük prodüksiyonu. hiçbir fedakarlıktan kaçınılmamış, her mekan, her aksesuar inandırıcı olmuş. son olarak söyleyeceğim, bu paraya yazık olmuş. aynı para ve aynı senaryoyla çok daha düzeyli bir film yapmak mümkündü. bana göre bu filmle müslümanlara ve iyi niyetli bir prodüktöre yazık edilmiştir."

    filme en ilginç tenkidlerden biri ise, yönetmen osman sınav'dan gelir:

    " filmin galasında, yazarı hekimoğlu ismail yarım saat kadar süren bir nutuk çekti. sonra filmin galasına gelmiş olan kalabalığa filmin fragmanı gösterildi. salondan çıkıp gidecek halimiz yoktu, ama gösterildi... neyse, film başladı. fakat daha ilk diyalogdan itibaren anlaşıldı ki, yazarın yarım saatlik dersi kaldığı yerden, aynı zamanda da başladığı yerden devam ediyor, bir türlü sinema başlamıyordu. (...) neden yazar sahneden indi ve film başladı, ya da neden film buysa yazar çıkıp konuştu anlamadım. ikisi de aynı cümleleri söylüyor. ve asıl anlamadığım, bir adam çıkıp kameranın karşısında bütün bunları söyleyebilir ve bu nutuk da video kasetlerle geniş kitlelere ulaşabilir durumdayken, neden türk sineması'nın görmediği ölçüde büyük bir prodüksiyon ve bütçe harcandı, hiç anlıyamadım. ve açıkçası ayıp olmasın düşüncesiyle ilk yarının sonuna kadar nezaket gösterebildim. salondan çıkarken bir duygu gelip yakaladı beni. böyle film yapmak ve o muazzam kalabalığa sinema diye seyrettirmek günahtır. bu günah duygusundan hâlâ sıyrılamadım. allah affetsin, onları da, beni de..."

    filmle ilgili en sert iki eleştirden biri, tevhid dergisi'nin nisan '91 tarihli sayısında yayınlanır. hurşit ilbeyi, "mazlumiyet, devrim ve sinema" başlıklı yazısında hem yalnız değilsiniz, hem de minyeli abdullah dizisini topa tutmayı amaçlamaktadır:

    " ..tv kameralarından farklıdır sinema kamerası. o, vicdanında acı duyan bir kameramanın omuzunda, yüreğinde sancı duyan bir yönetmenin emrindedir. o kamera, konken partilerindeki burjuva karılarının bunalım takılımlarını, geri zekalı sosyete kızının kocakarı ilaçlarının büyüsüne kapılarak gelenekçi ve statükocu yozlaşmış bir dine sarılışını umursamaz. cizre'deki, nusaybin'deki mazlum abdullah dururken, mısır'ın minye kasabasındaki uyduruk, pısırık bir abdullah'ı kendi ülkesine taşımaya aracı olmaz. o kamera, daracık pantolonlu sosyete kızlarının hurma tablası önünde poz verişini ciddiye almaz. o kamera, şiir yazıyorum diye kızın bacaklarını yakın plan çekerek, dini film diye milletin gözüne sokmaz."

    diğer sert eleştiri ise, yeryüzü dergisi'nin 15.ocak.1991 tarihli sayısında, hüseyin dilek imzasıyla yayınlanır:

    " film her yönüyle tam bir komedi.. gülünç yani. kamera görüntüleri arkasında nasihat telkin eden uzun vaazlardan tutun da, şeyh'in, avrupa gezisi öncesi minyeli'ye 'git, ilim ve tekniği al, gerisini bırak' şeklindeki seviyesiz- klişeleşmiş beyanına, profesörün öğrencisi ile diyaloğunda geçen 'bu seviyeye gelinceye kadar kendimi hep gizledim' şeklindeki saçma, ama özendirilmek istenen bir bayağılıktan, minyeli'nin avrupa gezisi kapsamında olan hollanda'da tarım ve hayvan çiftliklerini gezerken karşılaştığı, çantaları dolu dolu holştayn ineklerini, yarım metre uzunluğundaki hıyarları ve lale bahçelerini seyreylerken zihninden geçen düşüncelere ..varıncaya değin bir sürü gülünçlük ve tuhaflığı barındıran bu filme sinema yapıtı demek, müslümanların ayıbı olacaktır. (...) filmde açığa çıkan mesaj, statükocu, düzenci, uyuşuk, pısırık, mistik-propagandist bir islam'ın, modern çağda istikbara karşı savaş ilan etmiş inkilabi islama öncelendiği yönündedir... bu anlayışın müslüman kitleler nezdinde taraftar bulmasına bir çağrı olan minyeli dizisi, islam dışı düzenlerin dümen suyunda yürüyen islam ve müslüman olgusuna beyazperdeden fetva niteliği taşıyor."

    minyeli-2 ile ilgili en uzun tenkid, 5.ocak tarihinden itibaren 4 gün boyunca film hakkındaki fikirlerini milli gazete'de yazan mustafa topaloğlu'ndan gelir. ilk gün sinemanın öneminden, düşmanın silahı olarak kabul edilen bu olgunun müslümanlar tarafından da kullanılması gerektiğinden bahseden yazar, ikinci günkü yazısında yımaz güney ile yücel çakmaklı'nın bir karşılaştırmasını yaparak, sinemada yeni elemanlar yetiştirmenin önemini vurgular:

    " yetiştirdiği yapımcılar, yönetmenler, senaristler, kameramanlar, oyuncular hatta set işçilerinin, yılmaz güney'in izini nasıl ve ne şekilde sürdürdüklerini anlatmaya gerek yok.. gerek sinemada, gerekse tv'de kendisine büyük imkanlar sağlanan yücel çakmaklı için acaba aynı şeyi böyleyebilir miyiz? kaç tane yönetmen, senarist, kaç tane oyuncu yetiştirmiştir? sinema bir ekip işi olduğuna göre, yücel çakmaklı'nın ekibi nerede? inandığı dava nerede? inanan insan kendisi için istediğini, başkası için de istemedikçe gerçek anlamda inanmış sayılır mı? (...) minyeli abdullah 1 ve 2'nin senaryosunu yazan bülent oran, türkiye ve dünyada senaryo yazma rekoru kıran kişilerden biridir... yeşilçam'ın sıradan çevirdiği filmlerde dahi artık ismine rastlanmayan bülent oran gibi bir piyasa senaristini böylesine iddialı ve islami mesajlı bir filmin senaristi olarak uygun görmenin gafletine bir anlam vermek mümkün değil... karşıt fikirli insanlarla sinema yaparsanız, çeşitli zorluklarla ve hoş olmayan davranışlarla karşı karşıya gelme keyfiyeti kaçınılmaz... berhan şimşek, basındaki müstehcen pozları ve haddini aşan demeçleriyle adeta müslümanlığını kamufle etme havasına girmiştir. minyeli-2'nin galasındaki ukela davranışları ve sözleriyle de nankörlüğünü açık açık sergilemiştir. bütün bunlar, kadrosuzluk ve karşıt fikirli insanlarla islami sinema yapma mecburiyetinden kaynaklanmaktadır. "

    mustafa topaloğlu'nun minyeli abdullah-2 filmi ile ilgili görüşleri ise şöyledir:

    " sinemacılar, genellikle ilk filmlerinde ve ilk dizilerinde yakaladıkları başarıyı devamlarında pek sağlayamazlar. minyeli-2 prodüksiyon, mekan ve kadro yönüyle birinciden çok daha üstün olmakla birlikte, içeriği bakımından kopukluklar arzediyor... minyeli-2'de verilmek istenen mesaj, islam nizamının yalnız iman ve ahiretten ibaret olmadığı, kendine özgü bir dünya felsefesi olduğudur. ama mesajın genellemesi ve olaylar arasındakı bağlantıların kopukluğu, konuları toparlama açısından dikkatleri dağıtıyor... bir insanın ne kadar özelliği olursa olsun, belli bir kapasitesi vardır. kahramanları o kapasitenin üstüne çıkarırsanız konu, ciddiyetini ve inandırıcılığını yitirir.. bir bakıyorsunuz minyeli araştırmacı oluyor, yönetici oluyor, komiser oluyor, eğitici oluyor, sanayici oluyor, eğitici oluyor, mütefekkir oluyor, seyyah oluyor. oluyor da oluyor. ayrı branşlar ihtiva eden bu konularda, aynı zaman birimi içinde başarı gösteren bir kişinin inandırıcılığı ne kadar olur? (...) minyeli'nin seyahatleri bir belgesellik havasına bürünürken, ecnebi memleketlerinde osmanlı'nın kültürünü ve tarihini görmek, duygulandırdı bizi."

    yukarıdaki tenkidlerin genel yapısına aslında hak vermemek mümkün olmaz. 28.aralık cuma gününden itibaren istanbul'da 5 sinemada (beyoğlu lale, kadıköy ocak, bakırköy renk, karagümrük stad ve fındıkzade nilgül), ayrıca ankara, izmir, adana ve konya'da vizyonuna giren minyeli abdullah-2, birinci bölümü ile kıyaslanmıyacak kadar kötü bir film olmuş; 130 dakikalık filmin büyük kısmı diyaloglar, gereksiz geriye dönüşler ve belgesel görüntülerle şişirilmiştir. (1975 yılında çektiği memleketim filminde de aynı hatayı yapan yücel çakmaklı, çekim için avrupa'ya gidildiğini ispatlarcasına almanya, avusturya ve yugoslavya'da geçen gereksiz bir çok gezinti sahnesini ekleyerek filmin temposunu düşürmüştü.)

    adeta bir "tebliğ bombardımanı" diye nitelenebilecek konuşmalardan birinin bitip birinin başladığı minyeli-2'de, çoğu başlıbaşına bir film konusu olabilecek bu mesajlar zaten laf kalabalığı arasında kaybolup gider ve seyircide hiç bir olumlu etki bırakmaz. ancak bundan daha önemli olan husus, ilk bölümde bazı müstakil sahneleri kurtarmak için sinema tecrübesini ortaya koyan yücel çakmaklı'nın, ikinci bölümde bu sinemasal çabadan vazgeçmesi, hatta tamamen kendini bırakmış bir görüntü ortaya koyması olur. sahnelerin büyük kısmını basit mizansenlerle kotarmaya çalışan yönetmenin geniş açı ve tek planla birçok sahneyi geçiştirdiği gözlenir. birbiri ardınca gelen senaryo hataları da olayın tuzu, biberi olur. birinci bölümde büyük yer tutan halit tipinin aniden kaybolması, senaryoda ilk bölümden alınma fleşbeklere bol miktarda yer verilmesi, filmdeki karakterlerin hemen tamamının yaşayan kişiler değil, (iyi ve kötü yönde) uç özellik taşıyan karton tipler oluşu ve nihayet bütün mesajların görüntüye değil diyaloğa dayandırılması, zaten büyük bir sinemasal çaba göstermeyi gerektirmeyen öğelerdir.

    bütün bu özellikden dolayı film yürümeyen, ağır ve hantal yapısı ile seyircinin tepkisini çekmekte gecikmez. izleyici sayısı ilk bölümün ancak yarısında kalınca, feza film de minyeli abdullah serisinin 3. bölümünü çekmekten vazgeçer. ancak filmin yönetmeninin eserle ilgili görüşleri oldukça değişiktir. 16.ocak.1991 günü türk edebiyatı vakfı'nda yapılan toplantıda söyledikleri, aslında yücel çakmaklı'nın bütün filmleri için geçerli olabilecek hususlardır. yönetmenin toplantıda dile getirdiği hususlar, yeni asya gazetesi'nin 19.ocak tarihli sayısında şöyle özetler:

    " yücel çakmaklı, minyeli abdullah filminin 25 yıllık meslek hayatının dönüm noktasını meydana getirdiğini söyledi. filmin, türk sineması'nda muhteva, estetik ve üslup olarak yepyeni bir çığır açtığını ileri süren çakmaklı, filmlerde mühim olanın muhteva olduğunu, biçimciliğin ve teknik anlatımın mühim olmadığını iddia etti... muhtevanın biçimi tayin edeceğini belirtti. filmin amerikan filmleriyle kıyaslanmasını bir saplantı olarak açıklayan çakmaklı, aynı saplantının müslüman yazarlarda da olduğunu ileri sürdü."
hesabın var mı? giriş yap