• mirkelam'ın meşhur koşmalı klibi, işte bu filmin bir sahnesinden esinlenilerek yaratılmıştır. orijinal adı, 'mauvaise sang'dır. insanların aşık olmalarını engelleyen bir virüsün yayıldığı, belirsiz bir gelecekte geçer. baştan sona gençlik ve romantizm üzerine bir güzelleme şeklindedir. seyrederken insan ırkıyla gurur duyarsınız.
    (bkz: dennis lavant)
    (bkz: juliette binoche)
    (bkz: julie delpy)
    (bkz: mirkelam)
  • (bkz: kotu kan)
  • leos carax'ın insanı sarhoş eden güzellikteki bir filmi.
  • (bkz: sütü bozuk)
  • ingilizceye the night is young diye cevrilmistir, olmamistir.
  • (bkz: bon sang)
  • dün akşamdan beri alexin annayı gece yarısı sıcak asfalta basarak karşı otele bırakışı gözümün önünden gitmiyor... neredeyse leos carax izleye izleye gerçek aşkın acı çekmek olduguna inanmaya baslıcam ki bu pek saglıklı birsey degil...evet sorunuzu duyar gibiyim...zaten aşk saglıklı mı?bilmiyorum.
  • kulttur bir bakima. filmde alex'in (denis lavant) -namı diger "langue pendue"- telesekreteri prokofiev'in romeo ve juliet'inden montague ve capulet'lerin dansını çalar, ki bir film ancak bu kadar özetlenir.
  • film 2000’li yıllara doğru, halley kuyrukluyıldızının dünyaya en çok yaklaştığı gece, eli çabuk bilinen "sarkık dil" lakaplı alex (denis lavant)’in, paris’i sarsan bir virüse karşı üretilen bir ilacı çalma öyküsüdür.

    carax, duygularla sevişmeyi temel izlek edindiği filminde, stboa virüsünü, birbirlerini sevmedikleri halde sevişen insanların yakalandığı bir hastalık olarak nitelendirir. filmin odağında binoche’un masum yüzü vardır, sokak aralarında geceleri gezinen siluet önceleri alex’in düşü iken gerçekliğe büründüğünde bu ümitsiz aşkın öznesi haline gelir. kendisini sigarayı sevdiği gibi seven liz (julie delphy) ile yaşadığı aşka sırt çeviren alex, derin ve alabildiğine ümitsizce anna’ya (juliette binoche) tutulur. film, yaşam, ölüm, aşk üzerine rafine felsefesi ile çarpıcı olduğu kadar, olağanüstü çekimleri, melankolik mekanları, kareleri ile de etkileyicidir.
  • kitaplarını terkettiğinde gerçek aşkını bulacak ama kendisini gerçekten seven aşkını kaybedecek bir adamın öyküsü. carax'ın ışık ve gölge oyunları ve dekorun mükemmel kullanışı ile yönetmenliğinin doruk noktası olmalı. juliette binoche'un juliet olup godard'ın anna karina'sını hatırlattığı harika oyunculuğu da unutulamaz tabi.

    hayatımızın dışına çıkabileceğimiz tek nokta aşktır, fakat o da tüm gücümüzle koşmamıza rağmen, aslında yerinde saydığımız rüyalarımıza benzer.
hesabın var mı? giriş yap