*

  • üniversite kazanılıp şehir terk edildikten sonra kısa sürede unutulan ama bir gün evlendiğini duyduğunuzda sizi derinden etkileyen, maziye goturen aşktır.
  • ergenlikle boğuşurken aynı zamanda lisede bir kızı sevmek ve onu düşünmek. genelde cesaretini tam toplayamadığın için (benim zamanımda öyleydi) platonik seviyede kalır bu aşk... sonra unutulur gider. üniversiteye girdiğinde daha bir cesur olursun, alemlere akarsın, içersin, bu sırada elizabethe talim etsen bile en azından kızlara teklif etmişsindir ama reddedilmişsindir. ama lise aşkının rengi, kıvamı bir başkadır.
  • lisede kalması gerekendir. üniversiteye geçtikten sonra da aynı kişi için "hayatımın kadınını buldum heyooo" şeklince çocukça laflar etmeyin. siz sadece lisedeki hayatınızın "sevgilisini" bulmuştunuz, lise bitti. farklı insanlar olucaksınız artık. bitecek o ilişki siz ne kadar uzatsanız bile.
  • anadolu lisesini kazanıp hazırlığa başlamış cücük oğlumuz sınıfın onur kurulu temsilicisi olmuştur. onur kurulunun başkanı da lise sonlardaki okul birincisi, okul standartlarının düşük olması nedeniyle hayran sayısı fazla olan saftirik kızdır. bir gün cücüğümüz arkadaşlarıyla merdivenlerden çıkan kıza "bir dakika bakar mısın?" diye seslenir. kız yanına gelince laf arasında ".. arkadaş olabilir miyiz?" diye sorar. cücüğün hazırlıkta olması ve onur kurulunda da olmasına dayanarak kız bunu " işte derslerde anlamadığım şeyleri sorabilir miyim? bir derdim olursa gelip paylaşabilir miyim aplaa?" diye algılayıp gülümseyerek "tabi" der. sonra arkadaşlarının yanına dönen kıza olay sorulur, kız anlatır; "çocuk sana teklif etmiş sende kabul etmişsin" denir, "daha hazırlık olur mu öyle şey" falan fistan der ama içine kurt düşer. çocuğun sınıfını arayıp bulur, abla tavırlarıyla arkadaşlarının yanından " sen bi gel bakiim" diye çağırır; "benim seninle arkadaşlıktan anladığım; bir sorunun olduğunda gelip anlatman ve benim yardımcı olmaya çalişmamdan başka bir şey olamaz. yanliş anlaşılma olmasın tamam mı?" minvalinde şeyler geveler ve çocuğun gözleri dolmaya başlar, kız şok olur, kafasını peki anlamında sallar arkasını dönüp yıllar sonra yazılı t- shirtü, üniversiteye gençliği tarzı uzun saçlarıyla facebookta karşısına çıkmak üzere gider.
  • lise aşkı başkadır. o ana kadar hissetmediklerini hissetmeye başlarsınız hem de bu kez hormonlarınız da destekler bu aşkı. genellikle platonik olur. ona açılmaktan korkarsınız çünkü reddedilmekten korkarsınız. birinin sizi reddetmesinden korkuyorsanız o kişiyi önemsiyorsunuz demektir. yoksa hiç kimsenin önemsemediği biri tarafından reddedilme korkusu olduğunu sanmam. bazen ise siz seversiniz içten içe ama bilmezsiniz ki onunda size olan hisleri farklı değildir. bunu yıllar sonra öğrenmek çok acıdır.

    yıllar sonra karşılaşırsınız. yıllar öncesinden gelen duygular birden saklandıkları yerden çıkar ve birden bire bir şeylere başladığınızı görürürsünüz. başladığınız şeyin içerisinde her şey vardır da bir tek o açılamamaktan korktuğunuz önemseme ve masumiyet yoktur. hızlı başlayan "şey" aynı hızla tükenmeye başlar. işte o zaman o "şey"e başlama nedeninin değiştiğini gördüğün bedende yıllar öncesinden izler aramak olduğunu anlarsın ama çok değişmiştir işte. en az senin kadar değişmiştir. belki de aynılaşmıştır sadece, yaşadıkları onu da değiştirmiştir.

    sonuç olarak; en büyük hayalin gerçekleşmesi kadar hayal kırıcı hiçbir şeyin olmadığı gerçeğini bir kez daha yaşarsın. o "şey"den geriye ise demir demirkan'ın bir şarkısının sözleri kalır sadece. yani, varsa vaktin, cesaretin, gücün zamanında değiştir bir şeyleri ki sonra arama aynı bedende eskimiş duyguları.
  • bütün duygularınızı uçlarda yaşadığınız aşktır.
  • hormonların tavan yaptığı,libidonun sınırları zorladığı dönemde sadece bir göz kontağının bile çekim gücünü arttırdığı kimyasal olay.durum itibariyle bakıldığı zaman dünyevi zevkleri olan,kişisel görüşü günden güne değişen birinin sabit bir kişiyle gönül bağı kurmasının yanında,uzun ömürlü ilişkinin peri masalı olduğu açığa çıkar.
  • ne kadar zaman gecse de ustunden asla unutulmayacak olan, hele de ilk asksa. her daim ozlenen, ufacik anilarla hatirlanan, keske aramiza mesafeler girmeseydi de bu kadar ayri dusmeseydik diye yakinilan. her yeni sevgilide aranan ancak yerini hicbir seyin tutamayacagi ask.
  • geçen gün lise aşkımla görüştük. aslında hiç gitmek istemiyordum. bizim buralara taşınmış ve alakasız bir arkadaşım da bir buluşma ayarlamış.

    gerçekten hiçbir şekilde o ortamda bulunmak istemiyordum. bunun sebebini de tam olarak bilemiyorum. hala bilmiyorum yani. sonra buluştuk ve lise aşkımın evine geçtik. toplamda 3 kız 2 erkektik. ilginçtir ki eve girer girmez bir aidiyet hissettim, bir rahatlık... onunla karşılaştığımdaysa hiçbir şey hissetmedim. lise aşkımın tavırlarının çok yapmacık olduğunu düşündüm. gerçekten de beni iten yapmacık bir yanı vardır ve ben o yanından nefret ederim.

    sonra gece ilerledi. çok içtik. topluca çok içtik ve ben aniden duygusala bağladım. böyle bir şey yıllardır başıma gelmemişti. hele ki lise aşkıma? ögh! asla bana göre değil. ama sanmayın ki duygusala bağlamamamın sebebi aşktı. bu asla anlatamayacağım bir şey. bugüne kadar sadece iki kişiye karşı böyle duygular besledim. birincisiyle kısa sürede koptuk, ikincisiyse ne yazık ki öldü. o öldükten sonra onunla görüşmediğim için çok büyük pişmanlık duydum. hiçbir zaman benim gerçek duygularımı bilmediği için büyük pişmanlık duydum. 1 yıl boyunca sadece bunun için ağladım. çünkü o öldüğü zaman ona karşı olan hislerimi fark ettim.

    hissettiğim şey sanırım aşk değil. yani ben buna aşk diyemem. daha çok şefkat gibi. çok yakın bir arkadaş gibi. sanki karşımdaki kişiye her şeyimi anlatabilirim ve o anlattıklarımı benim için sonsuza kadar gizli tutar. üzüldüğü zaman onun yanında olabilirim. hem de tüm samimiyetimle. o kişinin yanında çocuk gibi olabilirim. kedi gibi sırnaşabilirim. ve bu duygunun içinde seks yok. aşkın içinde seks olmalı gibime geliyor.

    her neyse, içtiğimiz geceye dönelim. beşimiz de deli gibi içtik ve ben duygusala bağladım. açık söylemek gerekirse çocuğu karşıma aldım ve saatlerce kafasını siktim. yıllardır kimselere anlatmadığım şeyleri anlattım. biraz da ona sitem ettim. savunmasız bir çocuk gibiydim. aslında çok çok zaman oldu bu tarz şeyleri düşünmeyeli. ben bile ona anlattığım şeyleri hatırladığımı bilmiyordum. alkolün etkisi diyebilirsiniz ama alkol bile bana bu şeyleri bu kadar açık bir şekilde bir başkasına anlatmamı sağlayamaz.

    sonra herkes sızdı. her zaman olduğu gibi ben hariç herkes sızdı. bir süre sonra ben de uyumak zorunda kaldım. sabah uyandığımda geceye dair pek bir şey hatırlamıyordum. en azından onunla konuştuklarımı hatırlamıyordum. ama ona baktığımda onun hatırladığını hissedebiliyordum. bana karşı çok arkadaş canlısıydı. hissedilmeyecek gibi değildi. bu noktada paranoya yaptığımı düşünüyorum biraz ama paranoya olmama ihtimali daha yüksek.

    hissettiklerimi yine anlatamıyorum ama ölen kişiye karşı olan hislerime benziyor. bu defa pişman olmamak için ona hissettiklerimi söyleyeceğim. neticede ölebilir. az önce bir ekşi sözlük yazarının paylaştığı videoda konuşan cemaatçi abiye bir noktada katılıyorum. "30 saniye sonra ölmeyeceğimizin senedi var mı?"

    evet, tamam biraz cıvıttım entry'yi. duygusal başlayıp duygusal bitiremedim. cemaatçi abilere, ablalara selam olsun!*
  • en çok can acıtandır şüphesiz. düşünsene küçüksün baya ciddi ciddi 15 indesin birine aşık oluyosun hem de hayatında ilk defa aşık oluyosun ve o şekilde de son defa. canını verirsin gibi geliyo hayat boyu yanında olurmuş gibi ama sonra o büyüyo sen küçük ve kırgın kalıyosun. sonra o büyüdükçe çirkin bi insan oluyo bu sefer tiksinmeye başlıyosun ve sonunda belki herkes herşeyi hazmedince ya da yeterince büyüyünce o çok sevdiğin liseden arkadaş desen değil tanıdık desen değil bi insan olarak kalıveriyo hayatında. bugün bile yüzüstü bırakılışını hatırladığında kimseye güvenmemeye sebep olacak kadar derinden gelir lise aşkları.
hesabın var mı? giriş yap