64 entry daha
  • sonra bana levh-i mahfuz'dan bahsetti. allah'ın kalem'e "yaz!" diyerek, olacak olan her şeyi üzeine yazdırıp sakladığı levhayı, bu levhada yazılı olanın dışında hiçbir şey olamayacağını yalnızca oradaki yazıyı değiştirmek için bazı yöntemler olduğunu ve bu yöntemlerin alışageldiğimiz büyüden farklı ve çok daha korkunç olduğunu anlattı. bu yöntemin kökeninin bilinmediğini ama bilinen tüm uygarlıklarda şu ya da bu şekilde varlığını sürdürdüğünü ve en mükemmel noktasına geldiğinde yazıya döküldüğünü, kenz-ül havas adlı efsanevi kitapta toplandığını, tüm iyi büyücülerin bu kitabı anlamaya hayatlarını adadıklarını ve uygulamayı başardıklarında korkunç sonuçlar aldıklarını söyledi. birkaç saat önce kurcalamaya yeltendiğim kitabın, kenz-ül havas'ın eksik ve yanlışlarla dolu bir tercümesi olduğunu söyledi.

    ***

    birincisi gerçekten de her şey o levhaya yazılmış ve o levha saklanmıştı. fakat kader denilen bu yazılmış olanlar, zamandan bağımsız bir varlık olan tanrı tarafından yazdırıldığı için zaman dışında yazılmıştı. zaman dışında yazıldığına göre öncelik sonralık gibi kavramlardan söz etmek ancak bizi yanıltırdı. yani o levhaya her şey yazılmıştı, halen de yazılıyordu ve gelecekte de yazılmaya devam edecekti. her şey, tüm zamanlar koskoca bir ânın içinde tanımlanırsa bu sorundan kurtulabiliyorduk. böylece hem özgür bir iradenin sonuçlarını yaşıyor, hem de kader çizgisinin üzerinde yürüyorduk. peki kaderi, yani yazıyı değiştirmek mümkün müydü? mümkün olduğunu kabul edersek, nasıl mümkün olduğunu açıklamamız gerekecekti. ve eğer açıklayabilirsek o zaman büyünün mümkün olduğunu kanıtlamamıza gerek kalmayacaktı. büyü ile kader arasındaki ilişki yazıdan geçiyordu. ya da yazının kendisiydi demek daha doğru olacak. her şeyin sözcüklerden, dolayısıyla harflerden, dolayısıyla sayılardan oluştuğunu düşünürsek, aynı bir atomun proton sayısını değiştirdiğimiz zaman başka bir elementin atomunu elde ettiğimiz gibi, belli harfleri ya da sözcükleri -ki bu anlamda dua da işlevsel anlamına kavuşmuş oluyordu- bir araya belli bir sırayla getirirsek yazılmakta olanı değiştirmek mümkün olabilirdi. yani sözlerin, duaların, sözcüklerin, harflerin büyüsü, zaten her şeyin onlardan ibaret olmasında yatıyordu. bu ve buna benzer kuramlar uydurarak geçirdiğimiz her gecenin sonunda, eve dönüp de yalnızlığımın yanına uzandığımda ve onu özlediğimde, bu uydurduğumuz saçma sapan düşüncelerin dünyasına daha çok yaklaşıyor, korkuyordum.

    (bkz: oysa herkes kendisiyle meşgul)
22 entry daha
hesabın var mı? giriş yap