• berlinale 2006 sayesinde avrupa premierine katildigim, biraz hava atmak olacak ama blixa bargeld`'in iki sira arkasinda seyrettigim, hayatimi degistirdi diyemem ama, bana kesinlikle yepyeni bir perspektif katan, onceden severek dinledigim cohen sarkilarini anlayarak dinlememe sebep olan, taxi driver ile birlikte biletlerini sakladigim ikinci film olan, seyrettigim en etkileyici kurgusal olmayan film. 2006 yilinda festivaline giden tum muzikseverlerin seyretmesi gerekli...

    en basarili performanslar ise bana gore anthony'nin inanilmaz if it be your will yorumu, rufus wainright'in everybody knows ve jarvis cocker ile beth orton'u bulusturan paper thin hotel idi.

    --- spoiler ---
    cohen felsefesinin kendi kanimca temel tasi olan insanliktan buyuk ve kavranilmaz guclere boyun egmenin 6 yasinda babasini kaybetmesine dayandigini, 6 sene yasadigi zen tapinagina gitme nedeninin tapinagin basindaki rahibin bilgisine olan boyle bir boyun egmislik oldugunu, cohen'in aslinda cok esprili ve icten bir insan oldugunu, bir kadin avcisi olarak bilinmesinin kendi degimiyle yalniz yattigi binlerce geceyi dusununce kendisini sadece acittigini, hydra'da yazdigi gorkemli kaybedenler kitabini okuyucularina basina gunes gecmis birinin sayiklamalari olarak okumalarini tavsiye ettigini ve bunun gibi bircok kucuk ama anlamli detayin bulundugu bir belgeseldir ayni zamanda.
    --- spoiler ---

    edit: istanbul festivali nasildir bilmiyorum ama butun bu guzellikleri yasadigim avrupa galasina katilmam icin filmden 2 saat once giseye gitmem (rezervasyon falan yoktu) ve 5 euro odemem gerekti. su galadan oteki promiyere gider, jet sosyeteyle takilirim gibi bir hava yaratmasin entry. son anda aklima gelen baska bir guzellik de film'den once cohen'in blixa bargeld ile berlin'lilere su mesaji gondermesi idi:

    "first we take manhattan, then we take berlin*"

    (*)berlin'e bir garezi yokmus ayni zaman da cohen'in , sadece kafiye icin secmis berlin'i
  • güzel bir lian lunson belgeselidir.

    kanımca leonard cohen'in kariyerine ve özellikle pek bilinmeyen 60'ların başındaki hydra yılları ve ilk albümlerine yoğunlaşsa daha iyi olurdu,çok daha uzun olmalıydı,lakin bunlar subjektif temenniler.içinde cohen üstad olan her şey seyredilir,dvdsi de arşive alınır.

    benim için çok önemli bir hadiseye daha sebebiyet vermiştir söz konusu film,martha wainwright'ı,o muhteşem kadını keşfettim zira...
  • çok keyifli bir müzikal belgesel.
    ayrıca görsel olarak -nick cave'i hariç tutarak- görkemli kaybedenler geçidi.
    -çevirmenin rezil çevirileri bile mahvedemedi sözlerin güzelliğini..-
  • u2 ile ilgili bolumlerin avustralyadaki tribute konseri ile hicbir alakasi olmamasina ragmen belgeselin sonunda assolistvari u2'nun cikarilmasina anlam veremedigim belgesel olmustur. u2'nun performansi da extra bir hayal kirikligi idi, soylenmeden gecilmez...

    edit: anlam verdim...bono, yonetmen hanimin yakin arkadasiymis...
  • filmekimi kapsamında gösterimde olan, elimde biletlerimle istanbul trafiği yüzünden kalakaldığım filmdir.
  • ben gene de filmin en çok sonunu sevdim. yetmisli yillardan bir resim bile konmamasi ve nick cave sayesinde nostaljiye kapılmadan izlenen bir filmdi.
  • teddy thompson, martha ve rufus wainwright ile antony kisilerinin cohen'in sarkilarini kendisinden bile guzel soyledigi nefis bir belgesel. insanin winampa'a sadece bunlari koyup dondure dondure dinleyesi geliyor. illa da the traitor...
  • içerisinde leonard cohene ait çok az şey barındıran leonard cohen belgeseli. tahmin ediyorum ki yönetmen belgeselin çekimlerini yaparken leonard cohenle toplam iki saat falan vakit geçirmiş ve bizlere cohen üzerine yazılmış dandiri bir biyografi kitabında bulabileceğimizden daha fazla bilgi verememiştir. eğer cohen şarkılarını başka müzisyenlerden dinlemek istiyorsanız ona birşey diyemem, tahminen bu belgeseli beğenebilirsiniz. ancak esas amacınız leonard coheni daha yakından tanımak ise amacınıza ulaşmanız biraz zor sanırım.
hesabın var mı? giriş yap