• agnes varda filmi. 1954 yapimi film yeni dalga nin ilk filmi kabul edilir. filmde paralel iki oyku anlatilir. film yari belgesel yari kurmaca seklinde cekilmistir. filmin montaji alain resnais tarafindan yapilmistir.
  • philippe noiret ve silvia monfort'un birlikte rol aldığı agnes varda harikası.
  • agnes varda tarafından 1954 yılında çekilen yeni dalga akımının ilk filmi

    1955 yılında filmi izliyor olsaydım çok farklı gelebilirdi ancak bulunduğum yerden gerçek dertleri olan taşralı insanların arasında yapay sorunları ile dolanan şehirlilere dair sarf edilen "mutlu olabilmek için çok konuşuyorlar" diyaloğuna takıldım...
  • film iki paralel konuyu bir arada veriyor. birincisi sorunlu giden ilişkinin ardından çiftin sahil kasabasında süregelen yaşamın içinde birbirlerindeki anlamsızlığı gidermeye çalışmasıdır. ikincisi ise sahil kasabasında belirli düzen çerçevesinde oluşan yaşamın dışa dönük olmadan ilerlemesidir. fakat filmde önemli olan şu ki bu iki farklı konu kendi başına oluşsaydı filmin çok kötü olacağıydı. varda bu filmde bu iki konuyu paralel şekilde işleyip iki konuyu birbiriyle iliştirmeden aynı sadelikte anlatmayı başarmıştır. nitekim çift kasabada dolaştığı her yerde kasabadaki insanlarla muhattap olmadan iç dünyalarında kendi paylaşımlarını sağlamaktadır. fakat kasabadakiler de kendi yaşamlarına aynı şekilde devam etmektedirler.
  • cleo de 5 a 7'i o kadar çok beğendim ki agnes varda'nın tüm filmlerini izlemeye karar verdim. dün de paralel yaşamlar'ı izleyeyim dedim ama hiç sarmadı. ya beklentimi aşırı yüksek tuttum ya da küçük balıkçı kasabasındaki insanların dertleri beni hiç ama hiç ilgilendirmiyor.

    görüntüler çok güzel, kediler de çok güzel. çiftin konuşmaları da iyi ama geriye kalana ısınamadım. kendi insanımı hatırlattı bana. çiftin köylülerle muhatap olmaması beni keyiflendirmedi değil.

    ayrıca birkaç sahnede persona'yı anımsadım. evet evet, yüzlerinin birleştiği ya da onun ismi her neyse, o sahnede.
  • --- spoiler ---

    "— sana komşu bir evde doğsaydım her şey bizim için daha kolay olurdu.
    — hem de çok! ama bana benzeseydin sana aşık olmazdım. benzerlik adım adım ortaya çıkmalı."

    --- spoiler ---
  • "birbirimize deliler gibi aşığız. başka bir şeye ihtiyacımız yok. çalışırız. zaman geçer. yeni dostluklar kurabiliriz. umurumuzda olmaz. muson yağmurları gibi gelir geçer. yeni bir kedi, yeni bir ev alabiliriz... ama insanlar değişir. eskisi gibi delice aşık değilizdir."

    her biri nefis bir fotoğraf karesi gibi çekimler. bir tarafta balıkçılıkla hayatlarını sürdüren insanlar, bir tarafta kendi içlerine, ilişkilerine kapılmış bir çift. agne`s varda rüzgarlı bir sahil kasabında kediler ve insanlar arasında dolaşıyor. hayatlar arasında... insan yüzlerine, mekanlara, duygulara bir bakış, içten...

    "beni sakince seviyorsun. tıpkı yaşadığın sakin hayat gibi."
  • izledikten sonra aklıma gelen üç duygu/üç soru:

    1- gündelik hayatta alışkanlıklar yaratmaya bu kadar hevesli olan bizler, konu neden aşkın alışkanlığa dönüştüğünün fark edilmesi olunca panikleriz, bunu kabul etmekte zorlanırız ve çoğunlukla bunu istemeyiz?

    2- "beni mi seviyorsun, aşkımızı mı?" hangisi sevilir sahi, ikisi birbirinden ayrışabilir katmanlarda mıdır? mesela adam diyor ki "ne pahasına olursa olsun sana aşık olmayı seçmedim. seni seçtim ben. sana çok aşık olmak için sonra daha az aşık olmak için. ama seninle olmak için" bu aşk mı, alışkanlık mı, bağımlılık ya da saplantı mı yoksa?

    3- bir de kasabalıların şehirli çift için söylediği "mutlu olmak için çok konuşuyorlar" lafı. onların yaptığı gibi sorgulamadan kabullenilen basit hayat mıdır çözüm? aşkın yegane yolu tabi olmak mıydı?

    bir de canım bergman'ın persona'daki ilham kaynağı da bulunmuş oldu. ehe.
    bir şey daha canım agnes filmin açılışına "yazan ve yöneten: agnès varda ve la pointe courte halkı" yazarak film çekme motivasyonunun insanların hayatlarını, anılarını deneyimleme, toplama olduğunun mesajını daha ilk filminden bize vermiş. yerim.
  • agnès varda’nın 1955 senesinde yirmi altı yaşında bir kadın yönetmen olarak çektiği bu ilk filminde izleyiciyi bir balıkçı köyüne götürerek oradaki gündelik yaşama ve hayat mücadelesine dahil ediyor.

    film, köyün yerlisi bir adamla parisli bir kadının aşkını konu alarak ilişkilere dair pek çok duygunun içini irdeliyor.

    bana göre yönetmenliğiyle fotoğrafçılığıyla, filmleriyle, sanatın bir çok alanına dokunan varda ilk filmi la pointe-courte ile fransız yeni sinema akımının öncülerinden biridir.

    böyle düşünüyorum çünkü 1985 yılında çektiği (bkz: sans toit ni loi) filminde de aynı izler bulunur. yıllar geçse de oluşturduğu anlatım dili hemen tanınır çünkü farklı bir anlatım dili vardır.
hesabın var mı? giriş yap