• 1973 yapimi bir jean eustache filmi. basroldeki jean pierre leaud, 3,5 saat boyunca asildigi iki hatunla felsefi konusmalar yapar. bazilari bunu bir basyapit kabul eder.*
  • bir gece saat 03.00'de basladigim ve gozumu kirpmadan, bolca sigara tuketerek, yogun bir hayranlik duygusuyla tamamladigim film, *basyapit. yeni dalga'nin (bkz: nouvelle vague) cokca taklit edilen bir modaya donusmesi sonrasinda, jean eustache bu filmle radikal bir cikis gerceklestirmis ve akimi silkeleyerek ona yeni bir heyecan kazandirmistir. fransizlar basta olmak uzere, dunyanin dort bir yanindaki sinema yazarlari bu filmi tum zamanlarin en iyileri arasinda gosterirler. haksiz da sayilmazlar.
  • fransızca "anne ve orospu"
  • jean-pierre léaud*'nun "la maman"sını bernadette lafont'nun, "la putain"nini françoise lebrun'ün oynadıgı basyapıttır, evet. her ne kadar film çevrildigi sırada léaud 28, kendisi 34 yasında olsa da anne rolüne çok yakısır bernadette lafont.
  • (bkz: ma mere)
  • her şeyden çok 1968 paris öğrenci olaylarını yaşamış bir kuşağın hayal kırıklıklarını satır aralarında işlemesi bakımından ilginçtir. leaud'nun canlandırdığı karakter bir yerde "yer paris, zaman mayıs 1968'di. ama sokaktaki herkes ağlıyordu. neden? çünkü az önce polis göz yaşartıcı bomba atmıştı." derken bu durumu gayet keskin bir ironi ile anlatır. la maman et la putain, 1960'larda fransız arthouse'çuları arasında herhalde en etkili biçimde godard * tarafından dile getirilen idealist eğilimlerden, kısa bir süre içinde son derece varoluşçu/nihilist bir boşvermişliğe geçişi simgeler. leaud evinde tekerlekli sandalyeyle dolaşan bir arkadaşına "nerden aldın bunu?" diye sorduğunda "sakatın tekinden" yanıtını alır. durum harbiden vahimdir. refah devleti ahlakı çökmektedir. jean jacques rousseau'nun kemikleri sızlıyordur. jean eustache canına kıymasaydı da iki tane daha yapsaydı bunun gibi diye düşünür insan. avrupa sinemasında genellikle eksik olduğunu düşündüğüm, yoğun ve yer yer emprovize diyaloglarla kotarılan bir samimiyet vardır bu filmde. bir nevi faces * tadı alır insan. mekanlar yüzlerin gölgesinde kalır, eustache kasmaz fotoğrafla, geometriyle, kültürle, fizikle..240 dakikanın bir yerinde bile sıkılası gelmez insanın, oturur bekler bitmesin diye.
  • bence "la maman" da, "la putain" da francoise lebrun'dir.

    bir de jean-pierre leaud'nun yatakta "a la recherche du temps perdu" okudugu bir sahne var; belli belirsiz secilse de kitabin adi. leaud, bir cumle okur, etrafa bakar bir seyler arar gibi, sonra bir daha okur, bosluga bakar.
    "allegories of reading"e konu olabilecek, cok guzel bir sahnedir.

    saclari taranmis, ucundaki kiriklari alinmis bir godard filmi gibidir. ve bu kotu bir sey degildir.
  • sabah vaazı

    "çağımız tembellik çağı, dostlarım. insanların çoğu masa başında çalışıyor, hareket etmiyorlar. yeterince egzersiz yapmıyor, yeterince yürümüyorlar. bir düğmeye basınca çalışan makineler çağında milyonlarca insan tembelleşti. ruhsal ve bedensel olarak egzersiz eksiğimiz var. kalabalıklar içindeki bireylerin düşünme problemlerini ele alın. farklı boyda, farklı tipteki insanları izleyin. kimileri aşırı şişman, kimileri kocaman göbekli, kimileriyse çöp gibi ince. daha da kötüsü, her biri akıl olarak ortalama düzeyde. bilimdeki gelişmelere rağmen insanlık giderek yozlaşıyor. bu nedenle dostlarım, bu ayki dergimizin başlığı 'saf gerçek'. sizlere nasıl öğreneceğinizi anlatacak, arzu edilen noktaya nasıl ulaşacağınızı gösterecek, hayattaki tüm ihtiyaçlarınıza ulaşmanızı sağlayacak. dergimiz bu alanda benzersizdir çünkü önyargısız olarak tüm gerçekleri dosdoğru ortaya koymaktadır. bu yüzden 'saf gerçek' adını verdik. eğer ücretsiz bir kopyasına sahip olmak istiyorsanız hemen bugün, söyleyeceğimiz adrese yazın:
    'gelecek dünya' avrupa 1. po box 150. paris, 8. bölge - fransa.
    evet, dostlar. sabah vaazını dinlediniz, şimdilik hoşça kalın."
hesabın var mı? giriş yap