• 1910 yilinda paris'te antoine tiyatrosu'nda oyunlastirilmis olan pierre louys 'ün ünlü romani. dansci régina badet'in gögüsleri acik dans ettigi icin bérenger isimli bir senatörün yasaklatmak istedigi bu oyun nedeniyle adigecen roman, 20. yy'in da sansürle icli disli gececeginin adeta habercisi olmustur.
  • türkçe çevirisi gece yayınları tarafından tedirgin ruhlara sunulmuştur.
  • pierre louys, içine cin kaçmış alberto moravia, düşünmeden arzulayan lacan ve deliliğin direğinden dönmüş bunuel çağdaşı: "iki tür kadın vardır, ne pahasına olursa olsun tanımamak gerekir: sizi sevenler ve sizi sevmeyenler. bu iki sınır arasında binlerce hoş kadın vardır ama biz onların değerini bilmiyoruz."

    değeri bilinenlerden biri adına, ki ileride angela molina olarak endam edecektir, şöyle bir ters köşeye yatırılır okuyucu: "ah! kendilerini zırhlandırdığımız bu dokunulmazlık, kadınların sonsuz gücünün en büyük göstergesidir. bir kadın sizi aşağılıyor mu, yerin dibine mi geçiriyor; selamlayın. size vuruyor mu; koruyun kendinizi ama kendi kendini yaralamasından sakının. sizi batırıyor mu; bırakın batırsın. sizi aldatıyor mu; belli etmeyin, güç durumda bırakmayın onu. yaşamınızı mı yıkıyor; canınız isterse kendinizi öldürün! ama sizin elinizin vereceği en geçici acı bile bu çok hoş ve yabanıl yaratıkların cildini sızlatmasın hiçbir zaman, kötülük şehveti, ten şehvetini bile geride bırakır kadınlarda."

    aşk ve ölümden müteşekkil bir hayattan, başka bir şey istemeyin.
  • flamenko dansı eğer bir hikaye kimliğine bürünebilseydi bu sanıyorum, la femme et le pantin olurdu. bir karnavalda başlayan kitap, tutkunun ve yaşam istençlerinin uzak ve kıvrımlı yollarından, düşün benliğine düşüyor. dönemin zeitgeist'i tüm zaman ruhlarından parçalar barındırdığından, kitap evrenselliğini bugün bile koruyor.

    milan kundera'nın (bkz: yavaşlık) romanı etkisiyle sanıyorum, şövalye ile aşk yaşayan kadın oluyor düş betimlemelerinde concha, lacan'ın nesneden özneye doğru yönelen bakışı oluyor. bu durum mateo'nun hüznü ile birleşince ise yollar kendinde kaybolmaya başlıyor.

    entry'i ispanyolcadan muazzam bir kelimeyle sonlandırarak bitiriyorum.

    '' quiero her şeyi belirtebilen, şaşırtıcı bir sözcüktür. istemek, arzulamak, sevmek ve bağlanmaktır. yerine ve söylenişindeki sese göre, en karşı konulmaz tutkuyu da, en hafif hevesi de belirtir. bir buyruk ya da rica, bir açılma ya da bir gönül indirmedir. kimi zaman da yalnızca bir alaydır. ''
  • bu sene jung’un vahşi kadın arketipini anlamak için okuduğum 3. kitap oldu. bu kitaplarda farklı kadınlar ve farklı erkekler görsem de aslında “vahşi kadın”ın değişmediğini, erkeğin karakterine ve arzularına göre kadının tavrının değiltiğini gördüm. bu durum da aslında vahşi kadının bir arketip olduğunu kanıtlıyor. çünkü jung’a göre arketipler önceden belirlenmiş, değişmez ve bağımsızdır.

    kitaba gelecek olursak, louÿs, iletişimsizlikten ibaret olan kadın-erkek ilişkisinde (aslında insanlar arasındaki her ilişki iletişimsizlikten ibarettir) temel bir dinamiği çözmüş gibi. o dinamik de şu: “erkekler kadınlar tarafından yönetilir ve kadınlar erkeklerden üstündür”.

    dünyaya bakıldığında dünyayı erkeklerin yönettiği ve kadınların sindirilmeye çalışıldığı görülecektir. aslında bu durum bile, louÿs’nün çözdüğü dinamiğin ne kadar gerçeği yansıttığının kanıtıdır. erkeklerin kadınlar tarafından yönetilmesi, erkeklerin kadınları kontrol altına almaya çalışmasına; kadınların erkeklerden üstün olması ise, erkeklerin kendilerini kadınlardan üstün göstermeye çalışmasına yol açmıştır. erkeklerin kadınlar tarafından yönetilmesinde herhangi bir suçlu yoktur: doğa böyledir. ama bu duruma erkeklerin cevabı olan erkeklerin kadınları kontrol altına almaya çalışmasında erkekler suçludur. kadınların erkeklerden üstün olmasında herhangi bir suçlu yoktur: doğa böyledir. ama bu duruma erkeklerin cevabı olan erkeklerin kendilerini kadınlardan üstün göstermeye çalışmalarında suçlu erkeklerdir.

    kitaptaki ikinci bir husus ise cinsellikteki güç dengesizliğidir. kadın ve erkek gücü ellerine almaya çalışmakta ve bu savaş sonucunda kazanan kadın olmaktadır. günlük yaşamda sonuç her zaman böyle olmaz.

    fazla uzatmadan söylemek gerekirse, erkekler tarafından “şeytan kadın” olarak adlandırılan vahşi kadın arketipi doğal bir olgudur, zamandan bağımsız bir süreçtir, başlangıç ve son içindedir ve her şeyden önemlisi bağımsızdır. böylesi bir arketipi inkar ve kabullenmeme jung’un deyişiyle “komplekslere” yol açacaktır. bu nedenle her zaman ruhumuzun bizden talep ettiklerini dinlemeli ve karşılamaya çalışmalıyız.
hesabın var mı? giriş yap