• "hakaret" adıyla filmekimi'nde seyirciyle buluşan lübnan-fransa yapımı film.

    bugün artık insansız bir tarih anlayışı gözden düştü. insan bir sayıdan ve istatistikten öte, yaşayan bir varlık olarak ele alınmaya başlanınca, tarihe bakış da değişti. işte bu film de, büyük bir tarihi gerçekliği, insanların gerçekleri yahut filmde geçen ifadeyle "insan doğası" üzerinden anlattığı için kıymetli. kitlelerin belirli hassasiyetlerine dokunulmak suretiyle nasıl bir anda birbirine düşebildiği, bir kıvılcımın bir ormanı nasıl kül edebildiğini görüyorsunuz bu filmde. balkondaki su borusunun sokağa akması gibi basit bir olaydan, tarafların katman katman yaralarını kaldırmaya uzanan bir hikâye var ortada.

    savunulan argümanların doğruluğu-yanlışlığı veya yanlılığıyla değil, adalet kavramını yüceltmesi ve geçmişle bir tür hesaplaşmaya davet etmesiyle hatırlayacağım bu filmi.
  • savaşın ve özellikle iç savaşın dünyadaki en berbat şey olduğunu, ortadoğu'nun büyük acılarla dolu ve benzeri etkenlerden dolayı karışmaya çok müsait olduğunu bizlere gösteren film. bir hakaretin başka büyük hakaretlere yol açarak bir ülke içinde çatışmaları ateşlemesi ana konuyu oluşturuyor. insanı alıp götüren, derin sorgulamalara iten ve bizi mahkeme salonunda kah suçlu kah hakim kah izleyen rolüne büründüren mükemmel bir yapım. ifade özgürlüğü'nün ortadoğu'da nasıl algılanabileceği, toplumun fay hatlarının sorumsuzca harekete geçirilmemesi gerektiği konusunda hepimize kayda değer şeyler gösteriyor. mülteci konusunu temel alması bakımından bizler tarafından çokça bilinen, duyulan ve belki de hissedilen endişeleri yahut bu doğrultudaki vicdan muhakemesi gerektiren konuları önümüze koyuyor. farklı bir tat, farklı bir deneyim.

    8/10
  • beyler bayanlar, burası ortadoğu, burada “rencide olmak” diye bir şey yoktur.

    kuzey avrupa sinemasındaki bireysel anlatımı, nasıl kendimize çok uzak bulduğum için seviyorsam, ortadoğu sinemasındaki kaçınılmaz toplumsallığı da, kendimize çok yakın bulduğum için seviyorum.

    türkçe meali ile “hakaret” bir lübnan filmi ve bu filmi de çok sevdim. bireysel duruşun ve bakışın gelişmediği bu coğrafyada, -sözde- kişisel gözüken meseleler; daha büyük kitlelere, ayrışmalara, birleşmelere, suçlamalara, geçmişteki kötü olayların deşilmesine kadar varıyor. dinler, katliamlar, siyasi liderler, nutuklar, hepsi gelip baş köşeye kuruluyor. bundan kaçış yok, çünkü burada toplumsal hareket esas. elimizi kolumuzu beraber oynatmalıyız, beraber koşup, beraber durmalıyız. aynı anda “yuh” çekip, aynı anda küfretmeliyiz. aynı anda sevip, aynı anda nefret etmeliyiz, aynı anda özür dileyip, aynı anda affetmeliyiz. işte bu yüzden, en az iki birey arasındaki temasa bağlı olan “rencide etmek” ve “rencide olmak” fiillerine de yer yok burada. en fazla ne yapabiliriz biliyor musunuz? biri “rencide olduğundan” bahsediyorsa, gülüp geçiyoruz. yine aynı anda ve yine hep beraber.
  • --- spoiler ---

    türkçesiyle "hakaret", ingilizcesiyle "the insult", 2017 fransa-lübnan ortak yapımı drama filmi. lübnan'ı temsilen en iyi yabancı film kategorisinde oscar adayı olan filmi lübnanlı sinemacı ziad doueiri yönetmiş, senaryoyu ise doueiri ile birlikte joelle touma yazmıştır. filmin başrollerinde adel karam, kamel el basha ve rita hayek yer almışlardır. film, başka festivallerde de birçok adaylık ve ödül kazanmıştır. filmin tema müziklerini ise éric neveux yapmıştır. son olarak, filmin imdb.com puanı 8/10 gibi yüksek bir ortalamadır.

    konusu
    beyrutlu hıristiyan oto tamircisi toni (adel karam), hamile eşi şirin'le (rita hayek) birlikte sıradan bir hayat sürmektedir. evlerinin bulunduğu sokaktaki altyapı çalışmalarını yapan şirketin ustabaşı, beyrut'ta mülteci kampında yaşamını sürdüren filistinli yaser'dir (kamel el basha). yaser'in toni'nin evinde yapmak istediği iyi niyetli tadilat işlerine toni izin vermeyince, aralarında bir gerginlik başlar ve günün birinde toni'nin ettiği hakaret sonrası yaser toni'ye saldırarak 2 kaburgasını kırar. iş mahkemeye taşınırken, kısa süre sonra olaya siyasetçiler de dahil olur ve iki adam arasındaki husumet, adeta bütün ülkenin meselesi haline gelir.

    imdb.com - http://www.imdb.com/title/tt7048622/

    wikipedia - https://en.wikipedia.org/wiki/the_insult_(film)

    vikipedi - https://tr.wikipedia.org/wiki/hakaret_(film)

    trailer - https://www.youtube.com/watch?v=fftyehvnju4

    --- spoiler ---
  • güzel film, puanım 8/10.
    --- spoiler ---

    filmde basit bir şekilde çözülecek bir sorunun ortadoğu toplumlarında nasıl felakete dönüşebileceğinin hikayesi anlatılıyor.

    bu topraklar kinle, nefretle yoğrulmuş. kişiye önyargılı yaklaşılıyor, iyi niyet dikkate alınmıyor. ezilen de fırsatı geldiğinde ezmek istiyor.

    acıların üzerine sünger çekmek yok, intikamını o gruptan gücünün yettiğine çektirerek alıyorsun. karşıdaki insanı sadece insan olarak görmek mümkün değil.

    filmde dikkat çeken sahneler:

    tony başından beri haksız, kaba. hakaret etti diye tutturuyor ancak iyi niyetle yapılan hiçbir şeye olumlu yaklaşmıyor. sorunu evin dışından gider borusu döşeyerek çözüyorlar, onu bile kırıyor.

    filistinli adam daha olgun bir karakter ancak o da özür dilemeyi gururuna yediremiyor. özür dilemenin -/+ değerlendirmesini yapıp yürümüyor. adamın yerinde olsam bana da kolay gelmeyebilirdi itiraf edeyim ama olayı bu şekilde algılamamız yanlış.
    mahkemede güzel bir örnek veriliyor, abd’de kadına sürtük diyen kişi özür dileyerek konuyu kapatabiliyor. bizde olay kan davası, olmadı savaş boyutuna kadar gidiyor.

    tony inatçı biri, yanlış olduğunu gördüğü yerde bile inat etmekte ısrarcı.

    devlet başkanının ikisini de çağırıp uzlaşın çağrısından sonraki sahne iyiydi. tony yelkeni bir orada indirdi.

    filistinli’nin kadının çocuk düşürmesi detaylarının mahkemede konuşulmasından dolayı duyduğu rahatsızlık, özel hayatlarının ifşa edilmesini istememesi iyiydi. ilk mahkemede olayı siyasi bir boyuta çekmemek için tony’nin ne söylediğini söylememesi de olgunluk göstergesiydi.

    gülümseten detaylardan biri de ikisinin de alman markalara güvenmesi idi. işini aynı titizlikle yapan iki insan. önyargılar olmasa iyi anlaşabilecek iki kişi aslında.

    tony’nin çocukken yaşadıkları korkunç olsa da o olayın sorumlusu olarak bir dine, millete cephe alması, yaptığı yanlışın geçmişte yaşadığı olay yüzünden haklılaştırması kabul edilebilir değil. mahkeme salonunda çocukluğunun detayları açıklanınca birden herkes tony'e hak veriyor gibi geldi. herkes birden duygusallaştı. “yaptım ama sor bi bakalım niye yaptım” repliği akıllara geldi.

    baba ve kızın aynı mahkemede iki farklı tarafı savunması da iyiydi.

    mahkemedeki kadın hakim, olayların ele alınışı, yargı sürecinin işleyişi, olayların türkiye’den ne kadar ilerde olduğunu gösteriyor.

    tony’nin hristiyanlığına bağlılığı o kadar vurgulanırken bir anda yahudi yanlısı olarak algılanması, tony’nin en çok buna kahroluşu da dikkat çekici sahnelerden biriydi.

    filistinli’nin artık adaleti kendi aralarında sağlamaya karar verdiğinde yine tam bir ortadoğulu gibi davranışı da tam bizlik bir hareket. adamdan gidip özür dileyeceğine adamı kışkırtarak iki kaburga da sen kır ödeşelimi seçti.

    mahkemeden çıkan sonuca her iki taraf da sevindi. şükür bitti noktasına geldiler sonunda.

    filmdeki lübnan görüntüleri anki 80'ler gibi. ama olay zamanımızda geçiyor. kafamda çok farklı lübnan görüntüleri vardı, hayalkırıklığına uğradım.

    savaş bir milletin hayat standardını nasıl alıp götürmüş onu görüyorsunuz.

    bakış açımızı değiştirmemiz ve sevgiden beslenmemiz lazım. nefretin bizi ele geçirmesine izin vermeyelim, kendimizi ona teslim etmeyelim. hepimiz güzel bir hayatı hak ediyoruz bu topraklarda.

    --- spoiler ---
  • djam'dan sonra son zamanlarda sinemada izlediğim en iyi film. fragmanını sinemada izlediğimde adını not almıştım vizyona girdiğinde izlemek üzere, farklı uluslara ön yargının ne kadar anlamsız olduğu, diğerlerine tahammül göstermenin, kardeşçe farklı kültürlerden insanlarla bir arada yaşamanın ne kadar önemli olduğunu müthiş bir anlatım ve hikaye ile insanın gözüne sokuyor yönetmen ziad douei.

    başrol oyuncusu kamel el basha bu filmle 2017 venedik film festivali'nde en iyi aktör dalında altın aslan aldığını söylemek lazım. diğer aktör adel karam da filmde iyi bir oyunculuk sergiliyor. gerçek dünyaya dair film gibi bir film izlemek isteyenler hala vizyondayken kaçırmasınlar, hele ki hukukçular bu filme koşa koşa gitmeli. fragman
  • öncelikle aşırı akıcı bir film. başlamasıyla bitmesi neredeyse bir oldu. son dönemde beni içine bu kadar alan bir film izlememiştim. lübnan ile ilgili hiçbir bilgi bilmiyorsanız en azından fikir vermesi açısından bilgilendirici bir film olmuş. filmi izledikten sonra içime lübnan'ı araştırma ve daha çok tanıma isteği doldu. film ile ilgili genel olarak üste güzel açıklamalar yapılmış. ben ek olarak yasser rolüne değineceğim.

    --- spoiler ---
    yasser rolü nasıl hazırlanmış, yansıtılmış öyle. tebrik ediyorum. kendisindeki gurur, orta doğuya özel bir gurur, ne bileyim izlerken hayatıma girmiş aşına olduğum karakterleri hatırladım. bu kadar kapalı olmak iyi demiyorum tabi ki de fakat farklı bir duruş, farklı bir anlayış var ki kendisine saygı duyup hatta hayranlık bile besleyebiliyorsunuz.
    bir sahne vardı ki beni benden aldı.
    yasser özür dilemek için ilk öncetony hanna'nın kendisine yaşattığı duyguları yaşamasını istedi. buna istinaden, yasser bir gece tony hanna'nın iş yerine gitti. tony hanna'nın hassas olduğu konularda verdi veriştirdi ki zamanında tony hanna'da yasser'in hassas olduğu konuda bu şekilde davranıp akabinde yumruk yemişti ve sonuç değişmedi aynı davranışı tony hanna sergileyip yasser'e yumruk attı. tony hanna bu anda aslında haksız olduğunu anladı ya da anlamalıydı diye düşünüyorum.
    çok özel bir sahneydi, iyi düşünülmüş.
    --- spoiler ---

    son olarak film, bana göre 10 üzerinden 8 puanı hak ediyor.
  • arab'ın arab'a yaptığı ırkçılığı ele alan 2016 yapımı lübnan filmi.

    aynı ırk içinde farklı dinler veya aynı din içinde farklı mezhepler gerekçe gösterilerek çok kolay şekilde kavga ve çatışma yaşayabilen ortadoğu coğrafyasına lübnan'daki hristiyanlar ile filistinli mültecilerin henüz kapanmamış yaraları üzerinden eğilen bir film.

    1975'lerde başlayıp 80'li yıllar boyunca devam eden, doğunun paris'i olarak adlandırılan lübnan'ı virane hale getiren lübnan iç savaşına incendies'den sonra çarpıcı şekilde eğilen film, üzerinden 30 yıla yakın bir zaman geçen iç savaşın toplumsal hafızada dipdiri şekilde durduğunu, az biraz kaşımayla lübnan'ın tekrar iç savaş atmosferine sokulabileceğinin altını çiziyor.

    ırkçı hristiyan partiye mensup otomobil tamircisi ile inşaat mühendisi filistinli mülteci arasında yoktan yere başlayıp politize edilerek memleket meselesi haline getirilen anlaşmazlıkta taraf tutmuyor gibi görünen film, filistin tarafına eğimli olduğunu çok fazla gizleyemiyor. her ne kadar 76'da filistinli milislerin hristiyan köyünde yaptığı katliamı uzun uzun anlatsa da büyütülen basit davanın başlangıcı ve gelişimi sürecinde filistinli net şekilde haklı ve mağdur pozisyonda duruyor. gerçi yönetmen istese sabra ve şatilla katliamını gündeme getirerek filistin tarafının haklılığını köpürtebilirdi fakat filmin gündemi kimin haklı kimin haksız olduğundan ziyade bu coğrafyada huzurun pamuk ipliğine bağlı olduğunun altını çizmek, dengelerin ne kadar hassas olduğunu cümle aleme göstermek. dinsel, ırksal ve mezhepsel aidiyetleri öteki addedilene karşı dışlamaya dönüştüren ırkçı yaklaşımın giderek kabile, aşiret, meşrep farklılıkları üzerinden mikro milliyetçiliğe evrildiği bölgenin trajik hali pür melaline dikkatleri çekmek.

    iç savaşın acısını birebir yaşayan yaşlı jenerasyonun (ırkçı partinin başkanı dahil) meseleye daha adil yaklaştığı dikkati çekerken genç neslin intikam duygusuyla aptalca bir ırkçılığın rüzgarına kapılabildiğinin altı çizilmiş. kitleler çok basit argümanlardan oluşan kuru hamasetle kolayca politize edilebiliyor ve sokaklara dökülebiliyor. sonuçta, bölgesel ve küresel aktörlerin leş yeyici akbabalar gibi pençelerini her fırsatta geçirebildiği islam coğrafyasının kolayca manipüle edilebilen dinsel mezhepsel farklılıkları herkesin malumu. işte filmde bu farklılıkları çoğulcu bir yaklaşımla demokratik zeminde zenginliğe dönüştürmek yerine her an birbirinin tepesine çökmek için bahane olarak kullanan zihniyet çok iyi deşifre ediliyor.

    filmin sorgulattığı meselelerden biri de bizim de başımızda olan mülteci sorunu. 1970'lerde israil zulmünden kaçıp lübnan'a, ürdün'e sığınan 2 milyon filistinli aynı ırktan oldukları halde hiç de misafirperver şekilde karşılanmamış ve yükselen gerilim 15 yıllık bir iç savaşa neden olmuştu. bizim de suriye'den 2011'den bu yana 4 milyona yakın mülteci almamıza rağmen topraklarımızda lokal üç beş olay dışında ciddi hiçbir sorun yaşanmaması, aksine kol kanat gerilen mültecilerin her türlü imkan sunularak kardeşçe muameleye tabi tutulması halkımızın olgunluğunu ve sağlam bir tarihsel, kültürel alt yapıya sahip olduğunu gösteriyor. hemen güneyimizde yıllarca birbirini kemiren halkların trajedisi bu anlamda farkımızı da ortaya koyuyor.

    müştekinin, hakkının yendiği düşüncesiyle kendini kaybederek hakime ağız dolusu hakaret edebildiği ve sonra da elini kolunu sallaya sallaya çıkıp gidebildiği bir yapıya sahip olan lübnan hukuk sistemi hakkında da fikir sahibi olabildiğimiz film, ciddi anlamda sırıtan yönleri olmakla birlikte işlediği konu ve konuya yaklaşımıyla ve ödüllü oyuncuların etkili performanslarıyla dikkate değer film.
  • --- spoiler ---

    - zalim, ezileni cömertliğiyle utandırıyor.

    - acı hiç kimsenin tekelinde değildir sayın yargıç.

    --- spoiler ---
  • --- spoiler ---

    olaylar basit bir anlaşmazlık diye başlıyor; farklı toplumların, farklı ülkelerin, farklı inanışların uzun yıllara varan düşmanlığına uzanıyor.

    toni'nin de yaser'in de acıları, öfkeleri, korkuları ve kinleri var. ikisi de kendine yeni bir hayat kurma çabasında. filmin ortasına kadar toni'ye gıcık oluyoruz ama sonlarına doğru işin rengi değişiyor.

    şiddetle tavsiye edeceğim bir film oldu kendisi.

    bu arada yaser'in özür dileme sahnesi çok iyiydi.

    --- spoiler ---
hesabın var mı? giriş yap