• shohei imamura filmi. yönetmenin ününün ciddi boyutlara ulaşmasını sağlayan bu etkileyici ve dramatik filmde ikinci dünya savaşı sonlarında hiroşima kentine atom bombası atılışı konusu, olayın gerçekleştiği 1945 senesi ve olaydan beş sene sonrasında anlatılmaktadır.
  • jp. kara yağmur
  • çok büyük bir film, atom bombasının sosyal ve psikolojik etkilerini derinlemesine anlatıyor.

    http://biletsiz.com/…ir-defteri-27-mayis-2-haziran/
  • jilet gibi kanatan gerçekçilikte bir narayama türküsü çek, sonra bunu çek kafam almıyor. filmde yüzyılın en büyük dramlarından biri gerçek kesit gerçekçiliğinin biraz ötesine giden bir yeşilçam melodramına dönüşüyor. shohei imamura'nın önünde çekinceleri, korkuları olmalı. bombadan beş sene sonrasını anlatmak, dehşetengiz manzaradan kaçmak için yapılmış bilinçli bir seçim olabilir. patlamada yaralananlar ölmüş, ağır etkilenler de kanserden 1-2 sene içinde öteki tarafa göçmüştür. geriye kalanların hikayesi daha az iç burkar ama yine de büyük dramdır. japonlar radyasyondan kavrulmuş, ağzı burnu erimiş, dişleri dökülmüş insanların görüntülerini hatırlatmak istemiyor olabilir. en uç sapkınlığın, vahşetin membağı da aynı japon sineması ama sam amca gözetiminde bunları göstermeye bir tarafı yemiyor olabilir, anlayamadım ben. farazi bir olay anlatmasına rağmen the day after'da bile daha çok etkilenmiş, k19 widowmaker'da ağlamıştım amk.

    evet biraz araştırdım, haklıymışım. filmin 19 dakikalık ikinci renkli kısmı sansürlenmiş, seyrettiğim versiyonda da yoktu. bir de yine aynı isimde aynı yıl bir amerikan filmi çıkmış. michael douglas ny polisi rolünde yakuzaya karşı savaşıyor. şaka gibi... (bkz: black rain)

    japon atom bombası edebiyatında baskı ve sansür konusunda ek bilgi. john whitter treat'ın "writing ground zero: japanese literature and the atomic bomb" adlı kitabından s.20

    "perhaps recognizing such contradictions as inevitable, they have been discouraged from speaking too
    abstractly. one purpose of this present study is to show in more starkly analytical terms how varied but singularly paradoxical atomic-bomb literature is. ıt has changed over time from the testimonial accounts of survivors to the more imaginative fictionalizations of hibakusha culture and finally into a mainstream
    literature that articulates with its special perspective and concerns—in this "nuclear age"—just those anxieties inextricably tied up with the mythologies and ideologies of recent and not so recent times. atomic-bomb literature has been censored and suppressed, and it has also been awarded japan's greatest literary prizes. much of it is out of print, but one hiroshima novel discussed in a later chapter, lbuse masuji's black rain (kuroi ame, 1966), was selected in a 1986 survey of japanese intellectuals as the most important book written in the japanese language since the end of the second world war. ın other words atomic-bomb literature has been shunned and embraced, hidden and proclaimed. such contradictions, l again suggest, are constitutive of this genre. how could it be otherwise? the use of nuclear weapons themselves in the pursuit, and now defense, of peace was the original contradiction.

    contradictions have not, however, deterred japanese writers from reiterating and exploring them. the counterpart to milan kundera's words that "the struggle of man against power is the struggle of memory against forgetting"“ are oe's words that it is always a struggle "to remember, to remember against forgetting." how modern writers choose to struggle is as varied as the writers themselves. some go back in time looking for the causes of the violence; some become propagandists for a literature avowedly political; some try to measure the change in consciousness effected in its victims, still others concentrate on how simply to live day to day.

    atomic-bomb writers—or more broadly, writers dealing with the issues of technology, power, and ethics raised by hiroshima and nagasaki—have fallen into what can perhaps be characterized as three post-nuclear "generations" roughly conceptual as well as chronological. for writers such as ota yoko, hara tamiki, shoda shinoe, and kurihara sadako, their work is to convey the unconveyable, and thus they focus on the problems of mimesis and imagination. the next generation, the one that arose once the violence itself had been accepted as comprehendible fact, began to treat the bombings as a social or individual inner problem often touching on broader political or social issues. examples of these writers are hotta yoshie, lida momo, oe, lbuse, sata lneko, and the early lnoue mitsuharu. the third generation, comprised of such figures as abe kobe, oda makoto, and the latter lnoue, take the meaning of hiroshima and nagasaki to be our future as well as our past, a permanent imaginative state of threatened being."
  • jp. kara şeker.

    illa yağmur olmak zorunda değil.
  • dj krush şarkısıdır.
  • 1989 yapımı, siyah-beyaz, bir japon dram/savaş filmi. masuji ibuse adlı yazarın kitabından uyarlanmış. yönetmeni shohei imamura olan film ülkemizde de gösterilmiş. film, hiroşima'ya atom bombasının atıldığı günü ve beş yıl sonrasını anlatıyor.
    .
    .
    .
    .
    --- spoiler ---

    öncelikle oyuncuları çok başarılı buldum. sanki gerçekten var gibiler. bazı sahnelerindeki günlük hayat ayrıntıları çok doğal verilmiş. mesela gölde balık avlayan ekiple, onlara sataşan kadının olduğu sahne çok gerçekti. bir de yasuko'nun dedikodusunu yapan köylü kadınlarının sahnesi gibi. gerçekten o köy yaşamının tüm sıkıcılığı vardı. yani azizim, oyuncular işini iyi yapmışlar. film atom bombasının atıldığı günle başlıyor. savaşın rutinine ayak uydurmuş. senin benim gibi insanlar birden ne olduğunu anlayamadıkları bir cehennemi yaşıyorlar. filmde bir adam ölüm döşeğinde bunun ne kadar acı verdiğini anlatıyor:"neden amerikalılar bu bombayı attılar, cevabını bilmeden ölmek istemiyorum, bir kobay gibi" türünden bir şey söylüyordu. insan, bilmek ve anlamak ihtiyacını duyar çünkü. bizler bu tarihe uzaktan bakarken birçok şeyi bilerek bakıyoruz. ama o dehşeti yaşayanların deneyimi hep soru işaretiyle dolu. bunun ızdırabı daha büyük olur diye düşünüyorum. neyse, bombanın atılma anı da gösteriliyor ama dehşet görüntülerini dozunda tutmuşlar. insanların felaket karşısındaki tutumlarına ilişkin anlatımları çokça var. yüreği burkan sahneler tabi.. vücudu tanınmayacak kadar yanmış kardeşin ağabeyi tarafından tanınmayışı, küçük çocuğun adını unutması, o güvensizlik, ağabeyin o dehşetin mağduru bir özne olmayı reddetme çabası...en sevdiklerine sırtını dönenler, hiç tanımadığına bir yudum su uzatanlar yani bir toplulukta görülebilecek her türden kişi var. ama genel anlatımda dayanışmacı, soylu bir ruh çizilmiş. haa, anlamlandıramama diyordum. biz uzaktan baktığımızda bilerek izliyoruz ama insanlar o mantar bulutunu, siyah yağmuru anlayamıyorlar. radyodan yayın verilmiyor, nedir, ne yaşadılar? bilemiyorlar bu saflığı da çok iyi yansıtmış film. ara ara geriye dönüşlerle onların da bilinçlenişini, yaşadıklarına başka bir gözle baktıklarını görüyoruz. bunun dışında gayetle sıradan insanların, sıradan yaşamı üzerinden barış özlemini ve savaşın ne kadar berbat bir şey olduğunu anlatıyor film. yaşanılan travmaların insanları nasıl delilikle akıllılık arasında bir götürüp bir getirdiğini; yasuko'nun kaderini, yengenin dellenmelerini, deli adam yuichi'yle yasuko arasındaki sevgiyi vs. şiirsel bir dille anlatıyor. ayrıca toplumsal değişimlerden de bahsetmişler. toprak reformu, evlenme biçimleri, kadının toplumdaki yerine ilişkin anlatımlar var. evlenme demişken, bombadan beş yıl sonraki hayat salt yasuko'nun evlendirilmesi üzerinden anlatıyor her şeyi. bu ısrarlı arayışın biraz komik olduğunu düşünüyor insan izlerken. fakat azizim. törelere bağlı yaşayanlar için durum böyle imiş o zamanlar. 25 yaşındaki kadının bir velisinin olması gibi. böyle işte. katmanlı bir filmdi. ben severek izledim.

    --- spoiler ---
hesabın var mı? giriş yap