• didem madak şiiridir.

    kurbati

    gece lambası kırmızı bir kadın yapıyor beni
    oysa limon ağaçları bahçede küçük sarı güneşler taşıyor.
    dokunsam bile onlara yanmam. ne tuhaf!
    bir oyuncak ayım vardı, ismi ışıldak.
    bir kızkardeşim vardı saçları simsiyah
    ne tuhaf böyle hatırladıkça herşeyi,
    ağrı dağında saçlarımı karla yıkamak.
    kırmızı bir mum olsam yakışırdım şamdanıma
    oysa çok üşüyor ellerim bu akşam...

    martılardan duygulanmadım hiç, ne tuhaf!
    ben belki denizden bile eski biriyim.
    başka isimler bulmak isterdim martılara
    kirloş mesela kirloş desem artık onlara.
    kasapların perdeleri boncuktan
    et. kan. ve o boncuklu şıkırtılar
    ne tezatlı bir şey, ne tuhaf
    ne tuhaf acıyla hiç konuşmamak.

    gece lambası kırmızı bir kadın yapıyor beni
    herşey şimdi itiraf edilmeli:
    kocam bir çingeneydi.
    eşiniz bir çingene mi hanfendi? diye sorarlardı.
    hayır efendim derdim, hayır eşim bir sanatkardır.
    eski yırtık gecelikler, eski yırtık çarşaflar
    eski, yırtık bir sızıyla sevişirdik.
    herşey şimdi itiraf edilmeli:

    bir picaması bile yoktu benim kocamın baylar.
    insan çingeneyse, yani ruhu çizgiliyse
    insan acıyla yalnızca sevişebilir baylar!
    soruyorlar. soruyorlar:
    "ellerin neden titriyor sevgilim"
    bilmiyorlar doğmadan öldürdüğümü üç-beş çingeneyi.
    üç-beş dünya kaldı artık aramda dünyayla
    artık açıklayamam bir türlü.
    ne tuhaf geçmişim kırmızı bir kadın yapıyor beni.
    herşey şimdi itiraf...

    bulurlar sabaha siyah, çirkin bir balık olarak
    açıklayamazlar artık beni bin türlü.
    bilmeyecekler, bilmeyecekler bir çingenenin
    ismini vererek kendime öldüğümü.
    ismim...ismim...ismim kurbati.

    aralık '97
    ludingirra 5, bahar 1998

    didem madak
  • ben belki denizden bile eski biriyim, diyen didem madak şiiri.
  • cümle cümle bilinse de, bütünüyle gece lambasının ardında kalmış bir didem madak şiiridir...

    gece lambası kırmızı bir kadın yapıyor beni
    oysa limon ağaçları bahçede küçük sarı güneşler taşıyor.
    dokunsam bile onlara yanmam. ne tuhaf!
    bir oyuncak ayım vardı, ismi ışıldak.
    bir kızkardeşim vardı saçları simsiyah
    ne tuhaf böyle hatırladıkça herşeyi,
    ağrı dağında saçlarımı karla yıkamak.
    kırmızı bir mum olsam yakışırdım şamdanıma
    oysa çok üşüyor ellerim bu akşam...

    martılardan duygulanmadım hiç, ne tuhaf!
    ben belki denizden bile eski biriyim.
    başka isimler bulmak isterdim martılara
    kirloş mesela kirloş desem artık onlara.
    kasapların perdeleri boncuktan
    et. kan. ve o boncuklu şıkırtılar
    ne tezatlı bir şey, ne tuhaf
    ne tuhaf acıyla hiç konuşmamak.

    gece lambası kırmızı bir kadın yapıyor beni
    herşey şimdi itiraf edilmeli:
    kocam bir çingeneydi.
    eşiniz bir çingene mi hanfendi? diye sorarlardı.
    hayır efendim derdim, hayır eşim bir sanatkârdır.
    eski yırtık gecelikler, eski yırtık çarşaflar
    eski, yırtık bir sızıyla sevişirdik.
    herşey şimdi itiraf edilmeli:

    bir picaması bile yoktu benim kocamın baylar.
    insan çingeneyse, yani ruhu çizgiliyse
    insan acıyla yalnızca sevişebilir baylar!
    soruyorlar. soruyorlar:
    "ellerin neden titriyor sevgilim"
    bilmiyorlar doğmadan öldürdüğümü üç-beş çingeneyi.
    üç-beş dünya kaldı artık aramda dünyayla
    artık açıklayamam bir türlü.
    ne tuhaf geçmişim kırmızı bir kadın yapıyor beni.
    herşey şimdi itiraf...

    bulurlar sabaha siyah, çirkin bir balık olarak
    açıklayamazlar artık beni bin türlü.
    bilmeyecekler, bilmeyecekler bir çingenenin
    ismini vererek kendime öldüğümü.
    ismim... ismim... ismim kurbati.
hesabın var mı? giriş yap