• "max frisch, eserlerinin özünde insanın dış dünyayla olan ilişkisini irdeler. insan denilen varlıktan yola çıkarak, onu farklı olaylar ve ortamlar içinde ele alır. bu kurgunun içinde sıradan bir insanın kendisine nasıl bir ‘ben’ yarattığı ve kendisinine nasıl bir yaşama serüveni sunabileceğini araştırır.

    oyunlarında yarattığı kurmaca alemle, nesnel koşullar arasında gidip gelen insanların kendilerine yaratmaya çalıştıkları yaşamları kurgular. frisch’in düşüncesinde, insanın farklı ben’leri vardır. insanlar, kendilerini farklı bilinçlerle oluşturarak, bu 'ben'leri değiştirebilirler. çünkü doğumundan itibaren insanoğlu, yaşamaya çalışırken kendisine farklı yollar seçer. bu seçimleri yaşayarak öğrendikleri, ileriye dönük amaçlarına kadar belirleyen pek çok etken vardır.

    sonuçta, insanın her eylemini destekleyen bir başka bilinç düzlemi söz konusu olabilir. bu da kişinin, ölümüne dek süren bir 'ben'ler savaşı yaratabilir. bunlar hiçbir şekilde birbirileriyle belirli bir çatışma yaşamasalar da kişinin hayatında olduğu farklı hallerdir ve bunların olması da çok doğaldır.

    yapıtlarında sunduğu bu farklı ben’ler ise, bunları daha yakından göstermek içindir. insan yaşarken, hayatını biçimlendirebilir. bunu bilinçli olarak yapanların yanısıra, düşünen insanlar ki, bunlar frisch’e göre az sayıdadır; bilinçsizce yaşayıp gidenler oldukça fazladır. bilinçli yaşayanların zorlandıkları konu, çok fazla şeyin farkında olarak, koşulları çok yönlü değerlendirmeleri ve bu konuda acı çekmeleridir. oysa farkında olmadan yaşamak, düşünmeyen bir insan için çok daha kolay algılanabilirdir.

    örneğin, homo faber’de nesnel koşulları hayatına desdur kabul etmiş işkolik walter faber’in, dünyayı kendinde biçimlendirirken yaşadıkları anlatılır. iş ve akla dayanan dünyasından özel hayatında kopamadığını ve de algısının maddeci dünya görüşü altında ezildiği anlatılır. bu nedenle, duygusal bir yönün açığa çıkamadığı romanda, walter faber’in biçimlendirdiği dünyanın da akla dayanan iş dünyasından daha farklı olmadığı ve bunun içinde kısır kalan yaşama koşulları sunulur. bunun çelişkisini yaşayan bir ‘ben’ bile romanda çatışma olarak gözler önüne serilmez. tıpkı dilin düşünceyi doğuruşu gibi, walter faber’in salt akla ve işe dayanan kısıtlı dünyası, hayatını algılayışını belirlemiştir.

    kendi gerçeğini bulma çabası gantenbein’da da farklı şekillenir. varoluşunu değişik kurgular yaratarak biçimlendirmeye çalışan gantenbein, bunun içinde kendini aramakta ve bulmaya çalışmaktadır. aslında gantenbein tıpkı frisch’in yaşam felsefesinde olduğu gibi hayatın kurmacasını, farklı deneylerle yaratmaya çalışmaktadır. farklı biçim denemelerinde olan yazar, oyunlarında mahkeme olgusunu kullanır.

    kont öderland’laşan savcı, hayatını işine adamıştır. andorra’dan farklı olarak, mahkeme kurgusu içinde olayları ceza-suç örgüsü içinde işlememiş bu defa, savcıların hayatların adadıkları işin hayatlarını şekillendirişini göstermiştir. kont öderland (graf öderland) oyununda da, çizgiselliği kıran ve düşle gerçeğin çok zaman birbiri içinde kaybolduğu bir kurgu yaratır.

    homo faber’de olduğu gibi, walter’ın hayatındaki seçimler, örneğin işle ilgili olanlar, onun yaşantısını etkiler. hayatı algılama biçimi kişinin gündelik hayatta, eğer yoğun olarak işiyle uğraşıyorsa, buna göre değişebilmektedir. savcı dosyalarıyla ve davalarıyla uğraşan, gece geç saatlere dek, sağlığını tehlikeye atmak pahasına da olsa, işi için çalışan bir adamdır. gündelik hayata dair algıları da buna göre şekillenmiştir. rutin bir yaşam sürdürmektedir ve hayatındaki her şeyi belirli bir neden-sonuç ilişkisi içinde inceler. davalarında hiç bir noktayı boş bırakma şansı olmadığı için, diğer insanların suçlarını ve suçlarına neden olan olay örgülerini inceler. bu durumda, kendi hayatına da bu şekilde bakmaya alışmıştır. hayatını kabul etmiş ve düzene uydurmaya çalıştığı adımlarla yaşamaya devam etmektedir.

    oyunlarında izleyenin kafasında bir soru işareti bırakmaktan hoşlanan yazar, ancak bu şekilde oyunların amaçlarına ulaştıklarını düşünür. oyunlarında kesin bir yargıya ulaşmak yerine, insanlara düşünebilecekleri ortamlar yaratmaya çalışır. amacı kişinin düşünerek hayatıyla ilgili yargılara kendisinin ulaşmasını sağlamaktır. bu nedenle de oyunlarında taraf olmaz; iyi olduğunu benimsetmek istediği bir düşünceyi sergilemek yerine, tarafsızca var olanı gözler önüne serer ve kişinin düşünmesini ister.

    kont öderland’ın konusu gerçek bir olaydan alınmıştır. gazetelerde, manşetten verilen habere göre, gece tuvalete gitmek üzere kalkan bir adam, koridorda duran balta gözüne ilişince, bütün ailesini paramparça etmiştir. nedeni katil tarafından da açkılanamayan bu olayın belki de frisch’in kafasında oluşturduğu sorular sayesinde yazılan oyun, hayatı boyunca olayları neden-sonuç ilişkisi içinde incelemeye alışmış biri için kabullenilmesi daha da güç hal alır. bu nedenle seçilnmiş olan savcı, oyun başında uzun süre, bu olayın gerçekleşmesini açıklanabilir nedenlere dayandırmaya çalışır. oyunun kurgusu açısından ilşlenmiş olan cinayet yazarca farklı uyarlanmıştır.

    bir gece bekçisi uyanıp, geceyarısı bankaya gider. bankanın kapısındaki görevliyi öldürmesiyle sonuçlanan bu olayla görevlendirilen savcı, katilin davranışını daha somut bir zemine oturtmak ister. bu şekilde kendi hayatını sorgulamaya başlar.
    katille konuşurken onun ne denli rutin bir memur yaşantısı sürdürdüğüne şahit olur ve aslında altı sene içinde şef olacak bir adamın, böyle bir cinayet işlemesini gerektirebilecek en ufak bir iz bile yoktur. katil, gündelik rutini içerisinde yaptıklarının giderek anlamını yitirdiğini ve de varlık nedenlerini kaybettiğini fark etmiştir. çıkışsız kalan, sıkışan insan, monotomiden kurtulmak amacıyla bir şey yaratmak ister. yaratmak istediği şeyle hem kendisini var etmek, hem de yeni birşey oluşturmak arzusu içindedir.

    katil, birini öldürerek, aslında hiç bilinmeyen önemsenmeyen, büyük bir sistemin içinde benliğini yitirmiş ufak bir ayrıntıyı ortadan kaldırmıştır. hayatını kapılarını gıcırdamaması için onları yağlayarak geçiren ve aslında hiçbir işmiş gibi görünen, ufak işlerle çalışan bir adamı öldürerek, onu fark ettirmiştir. ölümüne dek kimsenin fark etmediği bu zavallı kapı bekçisinin, birden ayırdına varılmış ve var olduğu önemsenmiştir. öyle ki, onu yok ettiği için, bir diğeri cezalandırılacaktır. önem kazanan bekçiye, ölüm giysisini giydiren katil, aslında ona kimlik vermiş ve ona yeniden bir hayat sağlamıştır.

    savcının açılımında, yeni bir kurtulma ve kaçma umudu belirir. her zaman onun için bir düzen sembolü olan dosyalarını yakar ve hayatını adadığı değerleri altüst etmiş olur bu şekilde. geçmişini yok eder. oyunda bunu açıklayan üç imge fark edilir. hilde (peri yüzlü genç kız), jandarma (nereye diye soranlar), parmaklıklar (engelleri), kendisini bir çeşit esaret altında yaşar gibi hisseder ve jandarma da kurulmuş olan sisitemin koruyucu görevinde olarak onun üzerinde gizli bir baskı oluşturur.

    baltayla yola çıkan ve kont öderland’laşan savcı bir süre sonra, elindeki baltayla erk elde eder. bu şekilde kendisi için yeni bir sistem yaratır; ve bu konum da ona kendisine esir olan başka insanlar ve yine hayatını bir noktada kısırlaştığı bir döngü oluşturur. yazar bu iki uç noktayı da oyunda göstermekte ama belirli bir çözüm sunmamaktadır. belgelerin ve hayatını belirli bir rutine sokan dosyalarından vazgeçtiği noktada hayatına yeni bir yön vermesi için aynı yere oturtuğu balta da şimdi aynı şekilde ona zarar vermektedir.

    yazarın bu noktada okuruna söylemek istediği, oyunda da kullanılan imgelerden çok onları koymaya çalıştığımız yerlerde sorunlar olduğunu bizlere fark ettirmek olabilir. balta sembolü başlangıçta dosya sembolünün devamıdır. daha ilkel olduğu için büyük bir sistemin parçası olunabileceği endişesini yaratmasa da aslında, kont’a sağladığı iktidarın sembolü olduğu için, yine evindeki dosyalarıyla eşitlenmiştir. bu nedenle de insanın hayatını belki de bilinçli olarak belli nedenlere bağladığını görmek mümkündür. bu nedenlerin ortaya çıkışı üzerinde düşünmek, aslında bu nedenleri gerçekleştirmek için kullandığımız araçlardan daha önemlidir.

    kont’un, hayatında yaratmaya çalıştığı değişiklikler bu dönüm noktasıyla gerçekleşmiştir. daha oyunun başından, karısının kendisini aldattığını bile bilen bu adamın, sonradan hayatındaki oluşumları incelemesi büyük bir arınma sağlar. katilin onun hayatında yeni bir geçişi yaratması önemlidir. çünkü bu şekilde sorgusuzca kabul ettiği bir düzen içinde kalabilmek için nasıl çırpındığını görmüş olur.

    rutin olarak yaptığı şeyler, traş olmak ve hergün çorap değiştirmek gibi, bir süre sonra onun gözünde içi boşalmış eylemlerdir ve bunları nedenlerini araştırmadan yapmaktadır. bunun için de ne yaptığını ve yapabileceklerini ayırd edemeyecek hale geldiği zaman, kont öderland’ olur.

    belki de hepimizin yaptığı şeyleri ve gündelik hikayelerimizde, kurgusal olanla gerçeği ayırd etmemizi gerektiren zamanlar vardır. bazen bilinçli olarak yaptıklarımızın yanında, kanıksadığımız için yaptığımız işlerin altında bizlere ait birşey kalmadığını fark ettiğimizde, hayatla girdiğimiz düelloda yenilmemizin nedeni bunlardır. frisch, eserlerinde sadece düşündürmek ister. bu nedenle de, kesin bir çözüme ulaşmayan oyunun bizlerin gözünde hangi kapıları araladığını araştırmak daha yerinde bir tavır olur. bu şekilde, düşünme zincirine yeni bir halka eklenir. frisch’in de dediği gibi, sonuçta “her öykü bir kurmacadır yine de ve bir başkasıyla değiştirilebilir.”

    gülen ipek abalının hakkında bunları söylediği yuonun bu dönemki anaoyunu.
  • hiç sevmediğim, sevemediğim, anlamadığım bir yuo oyunu. bu oyunun bu sezon oynanmasının en iyi yanı bir daha asla önerilmeyecek oluşu kanımca.
  • gunun birinde, bir adam sabaha karşı uyanır ve elindeki baltayla butun ailesini öldürür...ve balta toplumsal bir isyanın sembolu haline gelir..ana teması bu olan max frisch oyunu...zaman zaman hepimizin baltayı sırtlayıp sokaga çıkma hissiyatını duyumsadıgı anda,hislerimize tercuman olan,yol gosteren tiyatro oyunudur...
    butun bunların yanısıra, oyunun bir anında kont oderland'ın 'birileri tarafından bir yerlerde bekleniyor olma duygusu' monologu ile beni benden almıs,birileri tarafından beklendigime ya da beklediğim birileri olduguna inandırmıştır...
  • sonunda eve götürdüğüm mesajı ya da sorguyu "bireyin içsel özgürlüğü aradığı mücadeleyi kazanması; iktidar gücü ile ödüllendirilseydi, yani bireyin aradığı şeyin tam tersi ona bahşedilseydi, yine de mücadele etmeye değer miydi?" olarak özetleyebileceğim max frisch eseri.
  • (bkz: kontorland)
  • iktidarın ve bürokrasinin kıskacında ezilen insanın benliğini koruma çabasını ele alan max frisch eseri.

    oyunu yeni okudum. tiyatro da hiç izlemedim. biraz araştırdım, çok fazla oynanan bir oyun değil. zor bir metin. çok fazla sembolizm ve kültürel kod var. max frisch oyunu kont öderland masalından yola çıkarak yazmış. sürekli değişen karakterler ve mekanlar oyunu okurken zihni canlı tutsa da sahnede nasıl icra edilir düşünmeden edemedim.

    katili hem toplum hem de kendisi bir hiç olarak görüyordu. baltayla banka bekçisi öldürdüğü zaman ancak kendisine bir kimlik(benlik) edinebildi. savcı belgeleri yakıp baltasını alıp kont öderland olduğunda iktidara karşı geldi. isyanın lideri oldu. oyun aslında bunu savunmuyor, bu bir sonuçtu diyor. bir beklenti bazen de... oyun her şekilde iktidar olma hırsını yeriyor. burada şöyle kısır bir döngü var. isyancıların en sonunda iktidara gelmesi bile aslında bir kayıptı. başkan en son savcıya diyor ki: kont ol hükümet kur ya da suçlarından dolayı hapse gir. beckett galiba haklı, bu döngü bitmez. çok ilginç metin. üstelik max frisch bunu 1951 de yazmış.
hesabın var mı? giriş yap