• bir cesit ev organizasyon metodu. marie kondo'nun gelistirdigi bu metod evinizi sadelestirmeye ve organize etmeye yariyor. metodun temeli esasinda cok basit: "bu bana mutluluk veriyor mu?" sorusunu esyalariniz icin tek tek cevaplamak. bu isi nasil yapilacaginin detaylari da "hayatı sadeleştirmek için derle, topla, rahatla" kitabinda anlatiliyor. marie kondo bu metodla evinizi bir kere topladiktan sonra evinizin bir daha hic dagilmayacaginin garantisini veriyor.

    gecen eylul ayinda tanistigimiz bu metodla evimizdeki kiyafetleri (ayakkabi ve cantalar da dahil olmak uzere), kitaplari, kagitlari ve mutfak malzemelerini temizledik ve de duzenledik. bir suru kutu ve torba (battal boy cop poseti) cope atilacak ve bagis olarak verilebilecek malzeme cikti. ev resmen rahatladi. daha tum evi temizlemeyi bitiremedik ama bitirdigimiz zaman ne kadar rahat ve duzenli gorunecegini hayal ederek temizlemeye devam ediyoruz.

    eger "evim hep cok daginik", "her yer ivir zivir esyalarla dolu", "minimalist bir ev istiyorum", "esyalarim icin yeterince dolap/cekmece/raf yok" seklinde dusunceleriniz varsa bu metoda bir goz atmaniz tavsiye olunur.
  • marie kondo nun alameti farikası olan ev duzenleme metodu. son zamanlarda bununla ilgili baya bir video izledim. katlama stili guzel dolapta camaşırları kolayca buluyorsun. kulotun katlanabilecegi ihtimalini bile dusunmezdim. ama bildiğin zarf gibi oluyor katlayınca. bir de en temel fikri fazlalıklardan kurtulun minimal yaşayın. gerçi her bayram temizliğinde bu yapılıyor. bizim geleneksel yöntemimiz bi nevi dolap detoxuymuş. sanırım olaya once evdeki fazlalıklardan değilde alışveriş alışkanlığından kurtulmaya bakmak gerekiyor. zaman içerisinde de fazlalıklardan kurtulup olayı bu bana gerekli mi neden almalıyım mantık suzgeciyle hareket edip duzgun bir yasam alanı saglamakla mumkun gorunuyor.
  • marie kondo tarafından geliştirilmiş minimalist bir ev düzenleme yöntemi. kişinin her eşya ile ilgili tek tek "bu bana neşe veriyor mu?" sorusunu kendisine sorup, hayır cevabı aldığı objeleri evinden ve hayatından çıkarması prensibine dayanır. marie kondo'nun kitabında yaptığı en önemli uyarı ise başlanınca parça parça değil, tek bir seferde tüm ev için yapılıp bitirilmesi gerektiğidir.
  • marie kondo 'nun "hayattan keyif almak için at, kurtul, ferahla" kitabında anlattığı yöntem.. minimalist bir ev düzenleme tekniği.. bir de, şahsen bugün dolabımda gerçekleştirdiğim. epey guzel oldu son tahlilde ve epey rahatladım. herkese de öneririm..

    kişinin her eşyası ile ilgili tek tek kendisine "bu eşyayı gerçekten benimle istiyor muyum?" sorusunu sorup, "hayır" cevabını aldıklarını dogruca evinden ve yaşamından çıkartması prensibi önemlidir burada.. kitapta yapılan en önemli uyarı, işe başlanınca kesinlikle tek seferde bitirilmesi gerekliliğidir..

    ben sevdim.. yaşasın minimalizm !
  • ilgimi çekmişti, bi süre bu çizgide takıldım. bugünlerde ise 3 yaşındaki kızım için evde 20 kisilik bir parti yapma hazırlığındayım. annemin evinden kendi evime durmaksızın tıkır tıkır tabak çanak taşırken, aklımdan sürekli ve sadece konmari geçiyor. neden acaba???

    "bu bana mutluluk veriyor mu?"
    beceremedim.
  • tertiple düzenle methodu. bu caponlar bu işleri iyi bilir. bu konularda, sistem kurma konularında dünyada bunların üzerine yoktur ama işte offffffffff.... kültür farkından mıdır, yoksa ekseriyetle mıy mıy mıy olmalarından mıdır hiç bana gelmez bunların hayata bakış açısı. yani ben de kaos sevmiyorum, entrika, karmaşa, depdebeeee diye kendimi yırtan bir insan değilim, genelde de sakin bir hayat tercih ederim ama insan bu kadar da düzenin adamı olmamalı ya! bu kadar da kurallara bağımlı olmamalı!

    yıllardır, japonlarla çalışıyorum, gerçekten harika insanlar ama bunların elinden kuralları al, iki tane koyun güdemez, birini kaybedip gelir bak o derece *. bir örnek vermek istiyorum, yıllar önce fabrikada yaya yolu, araç yolu renklendirmesi yaptık, sonuçta türk olduğumuz için; biliyorsunuz ki bizde kervan yolda düzülür, bizim idari işler sorumlusu hesaplamamış, boyayı eksik sipariş etmiş, yol ayrımında boya bitti, ama çıkışa kadar gelmişiz sadece 1-1,5 metrelik bir yer boyanmamış durumda. iyi madem dedik, burayı da sonra boyarız. o sırada da japonya' dan ziyaretçilerimiz geldi, neyse biz işleri bitirdik bunlar gidecekler, çıkışa doğru yürüyoruz beraber, adam boyanın bittiği yerde durdu, biz de arkasında durduk, ulan ne oldu acaba derken, bu garibim sağa sola bakıyor, arkasına bakıyor, yere bakıyor! kaldı orada, ne yapacağını bilemedi. abbooooovv yol gösterdim, burdan dedim, durumu da açıkladım da öyle gönderdik. içimden de diyorum ki andaval mısın ya? çıkış karşında işte nereye gidiyor olabilirsin! ama yok kural neyse o adamlarda, boya bitince yol bitti sanıyor. ne yapacağız şimdi diyor bana! napacaksın, uç anasını satiyim! boyalı yol bittiyse uç!

    e tabi, hayatları kurallar üzerine kurulu bir kültürün evlatları olunca da bunlardan çıkıyor böyle harika yöntemler... ama işte biz yapınca yine bi olmamışlık hali oluyor... hele o ruhani tarafları falan hiç benlik değil yani! önce evinizi hissedin falan tövbe yarebbim bi gülme geliyo*. hissedemiyorum. bir de bu attığımız/verdiğimiz eşyalara teşekkür etme hadisesi var. rahatlamak içinmiş, kardeşim ben zaten rahatlamak için atıyorum onu yıllarca üstümde yük olmuş bi de teşekkür mü edeceğim be yallah! valla kıçına tekme atmak beni daha çok rahatlatıyor kusura bakma marie' ciğim.

    bir de methodun şöyle bi sıkıntısı var, türkiye' de hayatlarımız neşe kaçırma üzerine kurulu bizim. bu eşyayı görünce içinde neşe hissediyor musun diye sorarsan, evde eşya kalmaz türkiye' de. kenarı kanaviçe işlenmiş bir havlu bi insana niye neşe versin sorarım size? hadi at bakalım o havluyu! belki havlu neşe vermiyo ama, attığını öğrendiğinde birçok annenin vereceği zulümü düşününce, havluyu görür görmez değil atmak, boynuna dolar türk kadını! mesela benim iş ayakkabılarım var. hani şu endüstride kullanılanlardan... bir kadına neşe vermesi imkansız tasarımlar! ne yapcaz şimdi mecbur neşelenecek miyiz görünce bu ayakkabıyı? neyse napalım ay sonunda maaşı düşünüp neşeleniriz artık.

    netflix' te bunun programına sardım, aman ne evler ne evler! yemin ederim rezillik! bakın ben titiz bir ailede büyüdüm. benim annemler halamlar falan bu marie' yi donunda sallar öyle söyleyeyim. biraz işin içine girince zaten anladım ki, biz zaten çocukluğumuzdan beri konmariymişiz. ama işte elin kadını yapıyor, bir de para kazanıyor, benim annem yıllarca karın tokluğuna yaptı bu işi evinde be! size yemin ederim, anneme halamlara izletsem, kesin bi kusur bulurlar bu kadının evinde*. deliler çünkü! neyse bu evleri izlerken bakıyorum, bu insanlar nasıl evleri bu hale getiriyorlar diye hayret ediyorum. tamam ben de çok titiz bi insan değilim hatta ailemin kadınlarının düzen temizlik takıntısından illallah dediğimden kendi evim olunca baya bir saldım ama o kadar da değil yahu! her şeyi bırak, tezgahın üzerinde yıkanmamış tava bırakıyorsun, ulan hadi tamam toplu değilsin, dağılmışsın da çekime gelecekler be! kaldır kıçını da bi bulaşıkları yıka bu ne rahatlık! senden bi bok olmaz ablacığım, o kadın, o kameralar evden gitti mi sende bu iş nanay!

    neyse bir de home edit var, bak o sanki biraz daha uygulaması kolay, neden, çünkü amerikalılar. yani kuraldan sapma konusunda japonlara göre çok daha serbestler. bir o kadar da uyanık! bildiğin japonların sistemi olan 5s' i uyguluyorlar. sistemi çakmışlar, bir de kendileri gökkuşağı mökkuşağı diye eklentilerle bize kakalamışlar.

    sırayla, bir bölüm masumlar apartmanı, bir bölüm marie, bir bölüm homeedit izleyerek anksiyetemi azdırıp, evin içinde şöööyle bir tur atıyorum. sonra amaaaaannnnnn sabah iş var deyip kırıp kıçımı yatıyorum. evimiz belki biraz dağınık ama boya bitti diye yolumuzdan sapmıyoruz! evimiz konmari değil ama en azından yumurta kırdığımız tavayı yıkıyoruz. pis karı ya bak sinirimi hoplattı yine!
  • (bkz: #123024381)

    kitabında kıyafet fazlalığı ve atamadığımız şeye zihnimizde olumlama yarattığımız durumlarla ilgili bir değerlendirmesi ilgimi çekmişti. özellikle de karantinalı, eşofmanlı günlerde olunca:

    "size keyif vermeyen kıyafetleri "ev kıyafeti" kategorisine indirme alışkınlığınızdan kurtulun. etrafınızda kimse olmadığından, sevdiğiniz kıyafetleri giyerek olumlu bir benlik saygısı geliştirmek çok daha mantıklıdır. aynı şey pijamalarınız için de geçerlidir. kadınsanız gecelik seçerken kadınsı ve zarif olmasına özen gösterin. yapabileceğiniz en kötü şey basit bir eşofman takımı giymektir."
  • japonların bi felsefesi olan ev düzenleme metodu. allahım gardıropum, çekmecelerim, nevresim ve dahi havlularım öyle düzenli oldu ki, sanki oteldeymişim de her şey özenle katlanıp dizilmiş gibi.

    işin felsefesi de ayrıca hayranlık uyandırıcı ve benim zaten hayatımın farkında olmadan parçasıymış. zira yalnız başıma bile çirkin bulduğum bir kıyafetle durmam.
    mantığı;
    "size iyi hissettirmeyen, güzel duygular vermeyen eşyalarınızdan kurtulun" bi' nevi.

    etrafımızda görecek birisi olmasa bile neden güzel güzel giyinmeyelim ki? (bkz: mutlu eden basit şeyler)
  • (bkz: #159591238)
hesabın var mı? giriş yap