• beyazıt devlet kütüphanesinin eski müdürlerinden "muzaffer gökman'ın anıları, gözlemleri ve eleştirileri"

    1977 yılında, remzi kırık tarafından yayına hazırlanmış bir kitap. remzi kırık, hocası ve âmiri gökman'ın yanında göreve başladıktan sonra onun kurumdaki çalışma disiplinini gözlemleyip bu konuda verdiği nasihatleri dinlemiş, 18 yıl süren çalışma arkadaşlığı sonucunda ise hocasından aldığı notları ve dinlediği hatıraları derleyerek böyle bir kitabı kaleme almış. fakat kitap eski usulle yazılıp tasnif edildiği için, anlatan ile aktaranın (yazanın) cümleleri çoğu yerde iç içe geçmiş, bu da okurun kafasını karıştırıp dikkatini dağıtabiliyor. belki ileride daha düzenli bir şekilde tasnif edilerek basılır.

    yıllar evvel, kitaplar ve kütüphaneler hakkında konuşulan bir sohbet ortamında muzaffer gökman merhumun da adı geçmiş ve bu kitabından bahsedilmişti. söz konusu kitap içre kitap gibi bir insan ve çevresi olunca her zamanki gibi meraka düşmüştüm ve vakit kaybetmeden gidip kitabı bulmuş ve almıştım. yıllardır bir köşede ağırlıyordum, sıra ancak geldi, şükür ki nihayet gönlünü alabildim. fakat eski kâğıtların ve yapışkanlı şirazelerin özensizliği, kolay dağılma tehlikesi malum, kitabın arşivimdeki ömrü uzun olsun diye korkumdan dikkatlice açarak okudum.*

    kitapta, devrin kurumlarına ve memurların yaşadıklarına dair epey ilginç detaylar var. özellikle dişçilik okulunun binasını kütüphaneye katmak için verdikleri savaş, tam bir bürokrasi çarpışması. gökman, o süreçte kendisine destek verenleri hakkaniyet ve vefa ile anmış.

    ayrıca, "devlet kütüphanesi" uzun yıllar boyunca en eski sicil vs. kayıtlarını ve defterleri muhafaza eden yer olduğu için; o devre kadar kütüphanelerde çalışan dersiâm, imam, kayyum ve diğer din adamlarının vârislerinin emekli sandığına bıraktıkları başvuru dilekçeleri gökman ve ekibinin eline gelirmiş ve o kişileri tespit işlemlerini yaparken gökman her birinin nasıl bir sadakatle ve terfi/terfih beklemeden eserlere hizmet ettiğinden bahsedermiş. şimdiki içeriden ve dışarıdan çalışanlar ödenek vs. eksiği olunca benzer sadakati ve gayreti gösterebiliyorlar mıdır diye düşünmeden edemedim.

    "ben 40 yıl evvel kütüphanelere geldiğimde hepsi imam, müezzindi. ölü yıkayanlar bile vardı içlerinde. ama tertemiz, namuslu kişilerdi. aldıkları emaneti eksiksiz devrettiler. o kuşaktan bir tane kaldı mı?"*

    kütüphane için pek çok yeniliği başlatıp sistemi geliştiren muzaffer gökman'ın gözlem için avrupa kütüphanelerine gitmek istemesi fakat gerekli desteği tam olarak alamamaları, binbir zorluktan sonra iznin çıkması ama gerekli ödeneğin verilmemesi, dönüş yolunda trende iki gün aç kalmaları vs. ise gerçekten hazindi. çoğu ehil olmayan "görevlilere" serilen şimdiki "bütçeleri" düşünüyorum da, o imkânlar bu neslin idealist ve ölçü bilen kişilerine nasip olsa nerelerde olurduk kim bilir!

    fakat kitapta ismail saib sencer efendi ile ilgili aktarılan ifadeler ne yazık ki epey bir üstten, tam memur zihniyetiyle yapılmış gözlemlerdi. ve sunay akın da bu ifadelere dayanarak ismail saib efendi hakkında ahkâm kesmiş, onun kendi döneminde ne kadar hürmet gösterilen bir hafız-ı kütüb olduğunu çok da önemsemeyerek mevzuyu "hijyen" sınırlarına çekip yansıtmış. ah bu işimize gelen detayları cımbızlama hastalığı!

    kurumsal işleyiş ve sıkıntıları anlattığı gibi, bazı okuyucuları da anıyor kitap. içlerinde gökman'ın "yaşlı genç" olarak bahsettiği izmirli hakkı bey dikkatimi çekti.* o merhum, süleymaniye kütüphanesine çok kıymetli eserler bağışlamış ve el yazısıyla yazdığı hayat hikâyesini de gökman'a vermiş. acaba o "hikâye" ne oldu, bir yerlerden karşıma çıkar mı bir gün?

    kitapla ilgili notlarımı peyderpey sözlüğe eklerken, twitter'da takip ettiğim hesaplardan biri de kitaptan alıntılar paylaşınca bu hoş tesadüften mutlu oldum. böyle nadir kitaplar ne kadar paylaşılıp yayılırsa tarihin notları açısından o kadar iyi. belki merak edeni çoğalır da yeniden basılır, okurla buluşturulur.
hesabın var mı? giriş yap